Prof. Dr. Kadir Özköse


KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLMAK

KİMSESİZLERİN KİMSESİ OLMAK


Osman Hulusi Efendi akrabalarının, komşularının, aile bireylerinin, şehrin ve bölgenin umudu idi. Kavgaları, çatışmaları, düşmanlıkları ve ayrılıkları gidermenin çabası içerisinde idi. Aile bireyleri arasında, akraba ilişkilerinde, toplumsal yapılanmada insanlar arasındaki dayanışmaya, yardımlaşmaya, iyi ilişkilerin gelişmesine ve toplum huzurunun sağlanmasına ayrı bir önem verirdi. Bu minvaldeki öğürlerinden birini Mahmut Kemâl Efendi'ye yazdığı mektupta şu şekilde beyan kılmaktadır: “Kiş­inin hü­sn-i nesebi, hü­sn-i edebidir. Daima­ bü­yü­klere kar­­şı hü­rmet ve küçü­­­klere ş­efkat et. Ta­ ki hü­rmet ve ş­efkat gibi iki haslet-i cemileye sa­hip olmu­ş olasın. Has­is olma kim, hased rûh-ı­ insâ­niyyeyi dereke-i esfel-i sâ­filî­ne ulaş­tı­ran bir vesâ­ittir. Cö­mert ol, çü­­nkü­ cö­mertlik bir civanmertlik ş­i­ârı­dı­r. Onun va­sı­tası­yla a’lâ­-yı­ ı­lliyy­îne irtikâ etme­ğe yol bulas­ın. Sahî­, Alla­h’­ın sevdi­ği; mü­msik ise Hakk’ı­n düşmanı­dı­r...”

Osman Hulusi Efendi gönülleri yakınlaştırmaya, kin ve nefreti gönüllerden söküp atmaya, yüzlerde tebessümü, gözlerde ışıltıyı, sözlerde tatlılığı öngörmekteydi. 

Bezm-i cem u sohbet-i yârân 

Kıldı sana vuslat nümâyân, 

O Hudâ dostunu gör ârifi gör 

Sohbet-i yümnünü maârifi gör, 

Kesret vahdet ola her ânı 

Devr ola bilmeğe devrân 

Ol zamân sohbetimiz sohbet ola 

Lâyık-ı kurbiyyet-i hazret ola

 

Camide, vekalede ve hane-yi saadetlerinde gerçekleştirdiği sohbetlerle müntesiplerini vuslata ermeye, irfan kalitesine ermeye, Hakk’a kurbiyet sağlamaya, bedenen ve ruhen bireylerin yakınlaşmasına vurgu yapardı. 

 

Kömürsüz semâver sıhhatsiz ömür 

Sıhhate ömür lâzım semâvere kömür 

Kömürsüz semâver olmaz sıhhatsiz ömür 

Semâvere kömür lâzım sohbete ömür.

hatırlatmalarıyla Osman Hulusi Efendi, manevi neşeye, ruhani lezzete ve içsel donanıma ermek için bizleri kardeş olmaya, insani ilişkilerimizi güçlendirmeye, birbirimizi sevip sevindirmeye, gerçekleştirilen sohbet ve zikir meclislerinde vahdeti tesis etmeye çalışırdı. Sonsuz manevî nimetleri elde edebilmek için sohbetle geçirilen uzun bir ömür niyazını dillendirirdi. Onun sohbet meclislerinde mürşid-i kâmille hemhâl olmak, dünya ve ahiret saadeti, tevhid zevki, uhuvvet bilinci, dayanışma rûhu, gönlün safa bulması ve manevî nimetlere erişmek hedeflenmektedir.

Kur’ân-ı Kerim bizlere iman ehli olmaya davet etmektedir. Âyet-i kerimelerde imanızın gereği olarak salih amelleri işlemeye teşvik edilmektedir. İman ve güzel amelin kişiyi olgunlaştıracağına dikkat çekilmektedir.[1] “İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.”[2] hadis-i şerifiyle Peygamber Efendimiz kimseye yük olmamaya, dostlarla yarenlik yapmaya, hepimizin çevresine yardımcı, faydalı ve yararlı katkılar sağlamaya çalışmaktadır. Abdulhâlık Gucdüvânî’nin  (ö. 595/1199); “Şeyhlik kapısını kapat, hizmet kapısını aç.” tavsiyesi asosyal değil sosyal olmaya, statik değil dinamik davranmaya, pasif değil aktif olmaya davet etmektedir.

Osman Hulusi Efendi kemale ermenin yolunu hizmet, huzurun adresini kardeşlik, birlikteliğin gereğini fedakârlık, ayakta kalmanın imkânını dayanışma, kurtuluşun yardımlaşma, kaliteli çevreye ermenin fırsatını hizmet ehli olmakta görmüştür. Hizmet etmekten şeref duyan dervişlerin tasavvufta nasıl mesafe kat edeceğini şu şekilde dile getirmektedir:

“Sana bir hizmet verildiği zaman, küçük bir hizmet dahi olsa, bu bana dostumun bir lutfu ihsânı diyeceksin ve nefsine minnet ederek o hizmeti yapacaksın. Aksi takdirde, o hizmeti dosta minnet edersen, başa kakmış olursun. Buna ne dost râzı olur, ne de Allah razı olur. Onun için nefsine minnet edip hizmeti yerine getirmek gerekir.”

Böyle bir hizmet her ân olmaz

Mazhar-ı devleti her cân olmaz

Bunu lutf u inâyet bilerek

Hizmeti lutf u saâdet bilerek.

Osman Hulusi Efendi mektuplarında hayır hizmetlerini yaygınlaştırmaya, İslâmî hizmetlere katkı sağlamaya, yaraları sarmaya, acıları dindirmeye, başkalarına yük olmamaya, dostların yükünü hafifletmeye vurgu yapmaktadır. Nafile ibadetler, evrâd, ezkâr ve ahzâba riayet kadar dervişlik eğitiminde dostlara yardım, ihvana destek, içerisinde yaşadığımız topluma faydalı olmak, kardeşlerimize yardımcı olmak, komşularımızla iyi ilişkiler kurmak, kimsesizlerin kimsesi olmak da ibadet şuuru içerisinde yerine getirilmesi gereken vazifelerdir. Bu gerçekten hareketle “Zamanın gereği ne ise onunla meşgul olmak gerekir. Zikir ve murakabe bir Müslümanı rahatlatacak olan hizmet bulunmadığı zaman yapılır. Bir insanın gönlünü kazanmaya vesile olacak olan hizmet, zikir ve murakabeden daha önde gelir. Bazıları nafile ibadetle meşgul olmak, hizmetten daha önemlidir zannederler. Hizmetin semeresi gönüllerde muhabbet ve huzurdur. Nafilelerin neticeleri, müminlerin sevgisinin neticeleriyle asla bir olmaz.” hatırlatmasında bulunan Hâce Ubeydullah Ahrâr’ın (ö. 895/1489) hizmeti, nafile ibadetten üstün tutmuştur.


 

[1] el-Bakara 2/25; Âl-i İmrân 3/57; en-Nisâ 4/57; el-Mâide 5/93; Yûnus 10/4; Hûd 11/23; İbrahim 14/23; el-Kehf 18/30; Meryem 19/96; el-Hac 22/14; el-Asr 103/3.

[2] Ebû Abdillâh Muhammed b. Selâme b. Ca‘fer Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb, thk. Hamdi b. Abdilmecîd Selefî (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1986), 2/223.