Cemil Gülseren


GÖÇER DE GÖÇTÜ

GÖÇER DE GÖÇTÜ


Memleketimizin usta gazeteci, yazar ve şairlerinden Sayın Mehmet Göçer 10 Temmuz 2023’te 93 yaşında vefat etti. 1931 Darende / Yenice doğumlu Mehmet Göçer’in babası Süleyman Göçer,  anne tarafı ise Balaban Kasabasından Kasap Hasan Bozdoğan’ın kızı Fatma Hanımdır. 23.08.1957 tarihinde Elbistan’da kurduğu matbaada Elbistan Postası gazetesini; 30.08.1960’da da Elbistan’ın Sesi Gazetesini çıkarmaya başlamış. Hâlen yayını sürüyor. Ben rahmetli Mehmet Göçer amcamızı Tanzimat’ın ünlü yazarlarından (üç yüze yakın kitabın-çoğu roman- yazarı), gazeteci-matbaacı Ahmet Mithat Efendi’ye benzetirdim. Haksız da değilim. Mehmet Göçer romancı değildi ama gazete yazıları, yayınladığı hatıraları ve şiirleri vardı. Matbaası vardı; gazeteler çıkardı. Aşırı derecede memleket sevgisi ve düşkünlüğü vardı. Doğa, çevre, yerel kültür, halk-yönetim bağlamında çok duyarlı ve de bir o kadar da ısrarlı yazılar yazmıştır. Yazdıklarının takipçisiydi. Yorulmadan, usanmadan yazdı da yazdı. 

2003 yılında başlattığı UN SANDIĞI -1 başlıklı kitabı çok tutulunca 2004’te Un Sandığı-2; 2007’de Un Sandığı-3; 2010’da Un Sandığı-4; 2012’de Un sandığı-5; 2015 senesinde Un Sandığı -6 ve son olarak da 2017 yılında UN SANDIĞI -7 kitaplarını yayınlamıştır. Bu kitaplar adeta bir ‘Hatıralar Antolojisi’ gibiydi,. 15 yılda yedi kitap çıkarmıştı. Rahmetli, birkaç ay önce yenisini hazırlıyorum, baskıda falan demişti. Mekanı cennet olsun. Dolu dolu yaşadı, dolu dolu yazdı. Kalanlara ibret olsun diye…

Un Sandığı-2’nin önsözünde de yazdığım gibi Elbistan, Afşin, Göksun, Kahramanmaraş, Malatya, Darende, Şanlıurfa, Adana, Sivas, Gürün ve çevresinde geçen olaylar, kahramanalar, hatıralar, tipler konu edilmiştir. İlginç, ibretlik latifeler hem düşündürüyor hem eğitiyor hem de eğlendiriyor. Öyle çok edebi bir disiplin aramayın. Halk tipi malzeme yığılmış lakin plan, kompozisyon, düzen beklemeyin. Kitapların en belirgin tarafı samimi bir üslup, süsten uzak, yalın bir anlatım söz konusudur. Halk bilimi açısından bölge kültürüne büyük bir hizmet olmuştur. Gelecek nesillere bir miras bırakılmış. Taranırsa sözlük için malzeme çıkar, diziler için senaryo yazılır. O yöredeki üniversite öğrencilerine tez de çıkar. Anlayana ders de çıkar. İşte kitaplardan sizin için seçtiğim-kısaltılarak aktaracağım- dersler:

“DÜVEN SÜREN ÖKÜZÜN AĞZI BAĞLANMAZ”

[…Hulusi Efendiyi ziyarete gelen bir asker, “Efendim, müsaadeniz olursa size bir şey danışmak istiyorum;” deyince, O da “Buyurun sorun bakalım.” der. “Ben askerim, izinli geldim. Kantinde çalışıyorum. Bazen satmakta olduğumuz gıda maddelerinden yiyoruz. Bu helal midir, haram mıdır? Bir zata sordum; O da “Düven süren öküzün ağzı bağlanmaz.” dedi. “Zatıâlileri ne buyururlar?” der. Hulusi Efendi şöyle cevaplandırır: “ O zatın dediği gibi siz öküzseniz dediği doğru. Ama sen insansın. Devletin çöpü dahi yenmez. Vebali çok büyüktür.” Un Sandığı-3, s.96. 

Darende/ Yenice köyünden Demirci Süleyman’dan Bir Anı

[Süleyman Ekici, Kafkas cephesinde çarpışırken Ruslara esir düşer. İlk gece zindan gibi bir yere koyarlar. İçeride bir şeyler tepeleyip geçer. Ne olduğunu anlayamaz. Sabah olunca bir de ne görsün; yüzlerce Müslüman şehit edilip içeri doldurulmuş. Korkunç bir katliam yapmışlar. Karşıda bir kapı dikkatini çeker.  Cesaret edip kapıyı usulca aralayıp bakar: Bir kısmı Kur’an okuyor, bir kısmı namaz kılıyor. Bir görevliye “Bu manzara neyin nesi?” diye sorar. Aldığı cevap; “Görmemiş ol, duymamış ol. Orada imam, hoca yetiştiriliyor. Bunlar Türkiye’ye gönderilip, dine hurafeler yerleştirerek milleti tembelliğe alıştırırlar; bir taraftan da ajan görevi yaparlar.”] Un Sandığı -1, s.108. Benzeri çalışmaları İngilizlerin de yaptığını okumuştuk. Hatta o kadar iyi ‘müslüman’ rolü oynamışlar ki geceleri kalkıp teheccüd bile kılmışlar. Bu hatıranın yorumunu yapmayacağım. Türkiye üzerinde oynanan oyunlar bitmiyor, bitmez de.

Keramet mi dediniz?

Son olarak öğretmen aydın bir hanımefendinin (F. S.) Hulusi Efendi’yi ziyareti esnasında “…Bize bir keramet, bir mucize gösterir misiniz?” isteği üzerine; “ Bizim keramet ile, mucize ile ilgimiz yok. Gaipten ise bir Allah bilir. Ancak bize gelenlere öğütlerde bulunuruz:

Doğruluktan ayrılmayınız. Yalan söylemeyin. Anne-baba ve hocalarınıza saygıda kusur etmeyiniz. Yetim, öksüz, dul, düşkün ve kimsesizlere yardım ediniz. Çocuklarınızı mutlaka okutunuz. YURT HEPİMİZİN. DEVLET HEPİMİZİN… DEVLETİMİZİN ALEYHİNE KONUŞAN KİŞİNİN DURUMUNU, BALTAYI KENDİ DİZİNE VURMAYA BENZETİRİZ…TÜYÜ BİTMEDİK YETİMİN HAKKI OLAN HAZİNEMİZE SAHİP ÇIKMALIYIZ…. İNSAN GÖNLÜNÜ KIRMANIN KABE YIKMAK KADAR GÜNAH OLDUĞUNU, İNSAN GÖNLÜ YAPMANIN DA KABE YAPMAK KADAR SEVAP OLDUĞUNU HATIRLATIR, ÖĞÜTLERİZ…BUNLARI KERAMET KABUL EDERSENİZ AHA GÖSTERDİK…” Un Sandığı-3, s.195.