Musa Tektaş


GAZİ TÜRKYILMAZ İLE RÖPÖRTAJ


Kısaca kendinizden bahseder misiniz?

1940 Darende´nin Balaban kasabasında dünya geldim. İlkokulu Balaban´da okuduktan sonra ticaretle uğraşmak üzere 1953´te Balaban´dan kamyonla Sivas´a gittik ve Çorapçı Oteli´ne yerleştik. Hasan Amca vardı; Erzurum´da kitapçılık yapardı; 13 yaşında onun yanına verdiler beni. Sivas´ta Çorapçı Oteli´nde iken İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi Hazretlerini ziyaret ettik.  Hazret: ?Kimin oğlusun?? diye sordu. Ben de ?Balaban´dan Mehmet Ali Türkyılmaz´ın oğluyum.? dedim. ? Bizim Mehmet Ali´nin oğlu musun burada kalbimizle beraber olursun.? buyurması üzerine ?Buradayız Efendim.? dedim. Otelde bir müddet kaldık. Bir gün otelde hizmet eden Berber Hacı Bekir Amca sofrayı serdi ve yenmek üzere çökelek getirip koydu, sofrada başka bir şey yoktu. Pir Efendimiz daha teşrif etmemişti. Anam da yolda yenmek üzere içli hıtap yapmıştı. Çok fazla yapmıştı. ?Hasan Emmi ben bohçayı, ekmeği getireceğim.? dedim ama ?Yok yavrum yok, o bizim yol azığımız, onu yolda yiyeceğiz.? dedi. Bir daha söyledim yine kabul etmedi ama ben gittim azığı aldım geldim. Hacı Bekir Ağa bohçayı alıp sininin üzerine dökünce bana dönerek: ?Sen kimin oğlusun, güngörmüş birinin oğluna benziyorsun, sen kimsin, necisin, kimin oğlusun?? dedi. ?Mehmet Ali Türkyılmaz´ın oğluyum.? Dedim. ?Belliydi onun oğlu olduğun.? dedi. Bu arada İhramcızade Efendimiz teşrif etti. Yalnız bizim o içli hıtaba Darende yahnisi derlerdi. Mübarek ?Yiyin gardaşlarım yiyin.? buyurdu.

/resimler/2018-2/4/1624008374466.jpg

Daha sonra Kars´a gittim. 5 sene Kars´ta esnaflık yaptım. Kars´a gitmemin sebebi; amcamın seyyarlıkla başlayıp daha son-ra dükkân açması, babamın da bu dükkâna ortak olmasıdır. Beş yıl ortak olarak çalıştık. Oradan geldikten sonra 1958´de Zonguldak´a gittim. Dayım Zülkarneyn Yıldırım orada Sabit Akyol´la ortak olarak esnaflık yapıyorlardı. Sonra onlar Sivas´a geldiler. 1960 yılında bize devrettiler. 5 yıl Zonguldak´ta diğer dayımla çalıştık. Beş sene sonra asker olarak Sivas´a geldim. Sabah namazını kılmak için dayımla beraber mahalle camisine gittik. İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi (k.s.)´nin arka-sında sabah namazını kıldık. Pir Efendi´mizin Devlethane´sine varınca asasını asmak üzereyken arkasına dönüp baktı. ?Efen-dim, Gazi gardaşımız askere gidiyor.? dediler. Ben elini öptüm. Bu arada hazret: ?Gezer dolaşır gelir askerliği burada tamam-larsın.? buyurdu. Oradan Darende´ye gittim. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerini ziyaret ettim. Sivaslı Pir Efen-di´mizin buyurduğu gibi Samsun´da ve Amasya´da 50 gün kadar bir askerliğimiz oldu, sonunda dönüp dolaşıp Sivas´a gel-dim ve Sivas´ta askerliğimi tamamladım.

Askerlik vazifesinden sonra ticari hayatınız nasıl gelişti?

Askerlikten sonra Sivas´ta Darende Pazarı´nda 4 sene çalıştıktan sonra 1969 senesinde, Hasan Akgül, Kamil Akgül, Gazi Türkyılmaz ortak olarak Gerçek Ticaret´i kurduk. Gerçek ismini koymamızın nedeni Hulûsi Efendi Hazretlerinin önceleri soy ismi gerçek olmasındandı. Oradan esinlenerek o ismi verdik. Kamil Abi´yle gerçek manada yakinen bir birimizi tanımıyorduk. Hasan Akgül ve Kamil Akgül noterde seni bekliyorlar dediler ve neticede noterde imzaları attık. 36 sene onlarla kardeşten daha öte ortaklık ettik. 90 yılında Hasan Abi ayrıldı. 2005 yılında da Kamil Abi emekli olup ayrıldı. Şu anda da oğlum Fa-tih´le bu işe yine Gerçek Ticaret ismiyle ticarete devam ediyoruz.

Hulusi Efendi Hazrerleri´ni ilk ne zaman gördünüz? Onunla olan hatıralarınızı anlatır mısınız?

Hulûsi Efendi Hazretleri´ni ilk defa 9 yaşında iken Darende´ye babamla ziyarete geldiğimizde gördüm. Kemal Ateş Ağa-bey, yaş itibariyle bizden daha küçüktü. Efendim ?Evladım Kemal, misafir senin misafirin, misafirine iyi bak.? buyurdu. Devlethane´nin kabristanlığının yan tarafında bulunan armut ağacının altında Hacı Kemal Ağabey ile bir peynir ekmek yedik, onun tadını hiç unutamam. Bazı zaman olurdu ki 15 gün kaldığımız zaman olurdu. Balabanlı Şamil Amca´yla beraberdik.  O kadar kaldık ve eve döndük. İkinci günü Seyyid Hulûsi Efendimiz tekrar çağırdı. ?Şamil Efendi, Mehmet Ali´nin oğlu Gazi Türkyılmaz´ı alsın gelsin.? buyurmuş. Biz de ertesi gün tekrar gelip Devlethane´de hizmet ettik. Taceddin-i Veli Türbesi civa-rında ırmak kenarında ?köşk? diye tabir edilen sohbet yerinde hizmet ettik. Ben orda bir günde üst üste 6 defa semaver yaktı-ğımı biliyorum. Odun bulamazdık yakmaya, söğütlerin ağaç kabuklarını kavlatır onlarla semaver yakardık. O söğütler hâlâ duruyor yerinde.

Halamın bir oğlu vardı. Almanya´da çalışırdı. Devlethane´nin arkasında ayrı bir bina vardı, kayanın dibinde. Hulûsi Efen-di Hazretleri´yle Ya Şeyh birlikte orada kaya kırıyorlardı. Halaoğluyla beraber yanlarına vardık. Onların kırmış oldukları kaya parçalarını gejgereyle ırmağa taşıdık ve haliyle yorulduk tabi. Halaoğlu ?Beni buraya ne için getirdin?? dedi. Sonrasında Sey-yid Pir´imizle beraber camiye doğru giderken buyurdu ki: ?Halanın oğlu gönlünü bozdu. Gönüllü olmayanı bir daha buraya getirme.? dedi. Hâlbuki onun söylediği o sözden Efendi Hazretleri´ne bahsetmemiştik.

1975 senesinde babam ile Seyyid Pir Efendi´miz birlikte, 3 araba hacca gittiler. Biz de Antep´e gittik. Amcam, Kamil Abi, Sürmeli ve ben dördümüz. On bir gün kaldık. Daha sonra arkadan Cumartesi günü Kemal Abi ve Taceddin Abi geldiler. Yalnız o gece ben bir rüya gördüm. Rüyamda Heyiketeği gibi bir dağa ip bağlamış çekip getirmeye çalışıyorum. Sabahleyin Hacı Kemal Abi buyurdu ki: ?Taceddin, biz gidelim, biz memuruz, bunlar beklesinler, sabaha kadar iple çektiler yine getireme-diler, iyisi mi biz gidelim, ne zaman gelecekleri belli değil.?

Ya Şeyh Muhyiddin Amca´nın Tohma kenarında bahçesi var, Kudret Havuzu´na giderken. Onun bahçesinde semaver yaktık. Yedi sekiz kişi kadar arkadaş vardı. Biz oradayken havuza da gelip gidenler oluyordu. O sırada uzun boylu iri yarı bir arkadaş giderken Hulûsi Efendi Hazretleri ?Şu giden arkadaşı çağırın ve buraya getirin.? buyurdu. O arkadaşın yanına hazre-tin emri üzerine gittik. Ama adam kör kütük sarhoş, tamamıyla içki kokuyordu ve Hulûsi Efendi´nin kendisini çağırdığını söyledik. Adam Hulûsi Efendi´min yanına utana sıkıla geldi. Efendim adama ilgi ve iltifat gösterdi, halini hatırını sordu, yedirip içirdi ve yolcu ettikten sonra Ya Şeyh dedi ki: ?Efendim, bu adama bu ilgi ve iltifatı gösterdin peki bizim halimiz nice olacak.? gibi bir serzenişte bulununca Hulûsi Efendi Hazretleri buyurdular ki: ?Ya Şeyh, ya Şeyh, bu benim ilkokuldan çocuk-luk arkadaşım, o bizi sever biz de onu Allah için severiz. Eğer Allah-ı Zülcelal ruhsat verirse bırak ihvanı bu insanları da alma-dan cennete girmem.? buyurdu.

Bir gün şimdiki Devlethane´de Hulusi Efendi Hazretleri´ne abdest suyu döküyorum. O günde sular kesikti. Suyu bol dö-küyorum. Suyu dökerken aklıma geldi ?Su da tasarruf var.? derler diye gönlümden geçer geçmez Efendi Hazretleri buyurdu ki: ?Oğul o çölde ve harpte, su sebilullah, abdestte azaları şöyle gıcır gıcır yıkayacaksın.? dedi ve o anda ayaklarını buyurduğu gibi yıkadı. Tabi ben mahcup oldum.

1982 yılında Hulûsi Efendi Hazretleri´nin himmetleriyle Balaban´a iki katlı ev yaptırdık. Hamidettin Efendi Hazretleri´nin himmetleriyle de 2016 yılında Zaviye´deki evimizi ikmal ettik.Yaz aylarında  burada oturuyoruz.

Hulûsi Efendi Hazretleriyle ilgili başka hangi hatıraları nakletmek istersiniz?

1961 senesinde Hulûsi Efendi Hazretleri Zonguldak´a teşrif etti. Hafız Yaşar´la Hafız Yakup da beraberinde birkaç kişiy-le birlikte deniz kenarında rüzgârlı meşe diye bir yerde uzun bir zaman kaldılar. Zonguldaktaki şimdi ki sohbet yeri-nin/vekâlenin olduğu yerde oturulmuştu. Orada sahra sohbeti oldu. Çok sayıda ihvan arkadaş vardı. İkindi namazından sonra denize karşı oturuldu ve denizin dalgaları arasında ?Çalkanır derya gibi dil bil ki derya andadır? ilahisi orda doğdu. Orda kaleme alındı. 150 kişilik motorlu bir vapur tutuldu. Pazar günü denize gittik. Bir koydan çıkarak deniz kenarında semaverleri yaktık. Akşama kadar sahra yapıldı. Çok güzel sohbetler oldu. Döneceğimiz zaman dalga geldi. Yakınımızda da tren istasyonu vardı. Hep arkadaşlarla birlikte tren istasyonuna geldik. Orada Efendi Hazretleri hatim okutturdu. Kilim beldesinde Hekim-hanlı ama Balaban´nın eniştesi olan Mustafa Zobi isminde, emniyet amiriyle valiyle irtibat halinde olan çok girişken aktif bir arkadaş vardı. Emniyet amirine ve valiye ?Benim misafirim gelecek ben onlar için mevlit okutacağım.? diye söylemiş. Kilimli dediğim beldede 200 kişiyi aşkın arkadaşlarla akşam sohbet oluyordu. Sohbet esnasında dışardan bir silah patlama sesi du-yuldu. Ticaniler burayı bastı diye şikâyet etmişler. Oranın emniyet amiri ?O toplantıdan haberimiz var. O arkadaş mevlit oku-tuyor.? demiş. Oradan bir sonuç alamayınca Zonguldak emniyetine haber vermişler. Orası da aldırış etmeyince bilerek silah patlatmışlar. Bunun üzerine Efendi Hazretleri sorun çıkmaması için ?Herkes dikkat çekmeden aralıklarla dağılın.? buyurdu. Bunun üzerine sohbet ortamından dağıldık.

/resimler/2018-2/4/1625233063597.jpg

Kamil Sürenkök´ün kendisinden dinledim. Kendi anlatıyor: ?Hulûsi Efendi ile beraber camiye, Somuncu Baba´ya gidiyoruz. Sırf Hulûsi Efendi´yi eleştirmek için: ?Hocam, bu cami önünde ki balıklar yenir mi?´ diye sordum. Buyurdu ki: ?Kamil Bey, elbette ki yenir.´ dedi ve arkasından buyurdu ki: ?Kamil Bey, sende Darendelisin, iki tane filanca filanca aileler köklü ailelerdi. Bu aileler yemişler, hatta yerken içki de kullanmışlar. Senin de benim de yakinen tanıdığımız aileler. O iki aileden hiç kimse kalmadı.´ deyince hem beni ikna etti hem de hızımı kesti. Hulûsi Efendi´nin böylede ikna kabiliyeti vardı.?