Prof. Dr. Kadir Özköse


Abdülvahid B. Zeyd’in Dilinden Maneviyat Yolunun İncelikleri


 

Müslümanlar olarak maneviyat dünyamızın seçkin simalarına sahibiz. Ümmet-i Muhammed’in medar-ı iftiharı, saygın şahsiyetleri ve örnek kimlikleri sayesinde onlar her fırsatta öncü ve öder isimler olmuşlardır. Hicri ikinci asırda Basra, Şam, Abadan ve Kudüs kentlerinin iftihar ettiği isimlerden birisi meşhur zâhidlerden Abdülvahid b. Zeyd (ö. 177/793) idi. Kâmil insanlar seçkin kitleler yetiştiriyor. İşte bu durumun örneği yine Abdülvahid b. Zeyd olmuştur. Zira onun öncüsü, rehberi, üstadı ve mürşidi Hasan-ı el-Basrî (ö. 110/728) idi. Zâhidler müntesiplerini sohbet, nazar, muhabbet ve samimiyetle yetiştirirler. Hasan-ı Basrî de talebesinin insanlık hamurunu sohbet meclislerinde yoğurmuş, ilim ve tefekküre dayalı ilim halkalarına katmış, Allah’ın kullarına hizmetle kıvama ermesini sağlamıştır. İnsanın yetişmesi muhabbet, ülfet, nezaket, ahlâk, edep ve ilim kalitesiyle sağlanır. “Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim”, “Kişi arkadaşının dini üzerinedir”, “Arkadaşlık pekiyi demekle kaimdir” ölçüleriyle Abdülvahid b. Zeyd’in saygınlığı dostlarından belli durumdadır.  Malik b. Dinar (ö. 131/748) ve Muhammed b. Vâsi’ (ö. 127/744) onun marifetullah eğitiminde akranı ve yoldaşı idi. Kalb-i selim, zevk-i selim ve akl-ı selim sahibi bir şahsiyet olarak kalbinin yumuşaklığı, gözünün yaşı, maneviyatındaki vecdi ile tanınmaktadır. Sûfî tabakatındaki veriler onun haşyetullahtan kaynaklanan gözyaşlarını sel edip akıttığından bahsetmektedir. İlahi azametten, cehennem azabından korkmayıp aksine cehennem karşısında vurdumduymaz davrananlara şöyle seslenmektedir:

 “Kardeşlerim, cehennem korkusu sizi ağlatmıyor mu? Her kim cehennem korkusuyla gözyaşı dökerse Allah onu ateşten korur. Kardeşlerim, kıyametteki şiddetli susuzluk da mı sizi ağlatmıyor? Allah’a olan iştiyakınızdan dolayı da mı ağlayamıyorsunuz, kim Allah’a olan sevgi ve iştiyakından dolayı ağlarsa Cenab-ı Hak onu cemalinden mahrum bırakmaz.”

Abdülvâhid b. Zeyd’in en hassas olduğu konu İstikamet üzere yaşam sürmekti. Sözlerde istikamet, kullukta istikamet, insanlıkta istikamet, hal ve davranışlarda istikamet onun yegane beklentisiydi. Kulun Rabbine vefası imanı kadar devam ettiği salih amellerde görülmektedir, derdi. Biz kulların Rabbimizden, Rabbimizin de bizler hoşnut olması hal ve hareketlerimizde sıdka bürünmeye bağlıdır, derdi.

Abdulvahid b. Zeyd uzun zamandır göremediği bir dostuyla karşılaşır. Dostunun bir deri bir kemik kaldığını görür. Takatten kesildiğini, son derece zayıf ve bitap düştüğünü görür. Dostuna oruç, halvet, itikaf gibi riyazet uygulamalarına mı devam ediyorsun da bu kadar birkin düştün diye sorar. Halvet ve celvet, riyazet ve rahat, dert ve derman seyrinde olmadığını söyler. Nafilele ibadetlere fazla ağırlık veriyorsun da onun için mi bu kadar solup gittin, der. Dostu da ibadetlerinde aşırılığa kaçmadığını, bir mümin olarak vazifelerini mümkün mertebe yerine getirdiğini, ne ifrata ne de tefrite büründüğünü söyler. O zaman seni bu kadar zayıf düşüren nedir, diye sorusunu yenileyince, dostu; “İlahi aşka müptela oldum ve onu kimseye sezdirmemeye çalışıyorum. Bu yaman sabır beni benden aldı” cevabını verir. Abdülvahid b. Zeyd böylesine cüretkâr konuşmaması hatırlatmasında bulunur. Arkadaşı; “Ey Rabbim! Eğer sadıklardansam, beni katına al” diye dua eder. Abdulvâhid dostunun bu niyazıyla o anda oracıkta can verip aşk şehidi olduğunu söyler. Dert inletir insanı, büyük davalar sadakate bürünmeyi gerektirir Hak erenlerine. İmanında, ihlasında, davasında ve yaşantısında dürüst olanlar Rabbinden emin bir halde yaşarlar. Firkat odu yanar kavurur âşığın yüreğini. Hak’tan gayrı herşeyin gözünün önünden silinip gittiğini derinden hisseden Hak âşıklarını ancak ilahi vuslat tatmin eder. Abdulvahid b. Zeyd’in beyanıyla söyleyecek olursak, sıdka bürünüp ilahi aşka tutulan âşıklardan içlerindeki aşk çağlayanını gizleyebilen şahsiyetlerin böylesine eridiğinden bahsetmektedir. Çünkü kişi bedenen takatsiz kalsa da ilahi sevdaya kapılınca muazzam bir güce ulaşır. Bu gerçeği Abdülvâhid b. Zeyd şöyle açıklar:

“Rızâ, Allah’ın en muazzam kapısı ve dünyanın cennetidir. Bilinsin ki, Allah Teâlâ, kulundan razı olmadıkça, kulun O'ndan razı olması mümkün değildir. Çünkü Allah Teâlâ ‘Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı oldu’[1] buyurmuştur.

Zâhidâne yaşantısıyla dikkat çeken ve zühd anlayışının güçlü temsilcisi olan Abdülvâhid b. Zeyd zühdü, dinar ve dirhemin kulu olmamak, servet düşkünlüğünü terk etmek olarak tanımlamaktadır. Halkın mal mülk edinme sevdasına bürünerek dünyalık heveslerinin peşinden koştuğunu gören Abdülvahid b. Zeyd, Abadan’da züht eğilimli kişilerle birlikte bir yerleşim alanı oluşturmuş, verâ ve hüzün halinin örnek temsilcisi olarak görülmüştür. Hasan-ı Basri’nin idealleri onun aracılığıyla Suriye’ye ulaşmıştır.

Abdülvahid b. Zeyd bizlere dini bütün ve vakar sâhibi kişilerle beraber olmamızı tavsiye etmektedir. Ona göre dini bütün ve vakar sahibi kişilerin meclislerinde kötü, çirkin, ahlâka ve vakara sığmayan söz ve davranışlardan bahsedilmez. Kulluk sanatını edebe riayet olarak gören Abdülvahid b. Zeyd, kulun Allah Teâlâ’ya karşı takınacağı en güzel edep halini, ilahi emirlere tereddütsüz boyun eğip itaat etmek olarak göstermektedir. Kendisine “Mümin nasıl olmalı?” diye sorulduğunda, Abdülvâhid bin Zeyd şöyle cevap vermiştir: “Allah korkusundan benzi sararmalı, haramlardan kaçınıp ilahi emirlere sarılmalı, mahşerde vereceği hesabı düşünmeli, cehennem azabını hatırladıkça tir tir titremeli, işlediği günahlar sebebiyle kendisini ayıplayıp nefsi ile uğraşmalı, bir sözü söylemeden önce defalarca düşünmeli, söyleyeceği o sözü ölçüp biçmeli, hayırlı olmayan sözleri söylemekten kaçınmalı, işlediği günahlardan dolayı çok üzülmeli, elinden ve dilinden yanında bulunanlar asla zarar görmemeli.” Kendisinden, nasihat isteyen birisine şu hatırlatmalarda bulunmuştur: “Gücün yettiğince şükreyle! Sana iyilik yapanların ihsanından memnun kaldığın gibi aciz bir kul olarak sen de her türlü ihsanın sahibi Rabbinden hoşnut ol!”

KAYNAKLAR

ATTÂR, Ferideddin, Tezkiretü’l-Evliyâ, haz.Süleyman Uludağ, Erdem Yayınları, İstanbul 1991.

CÂMÎ, Molla Abdurrahman, Nefahâtü’l-Üns -Evliya Menkıbeleri-, trc. ve şerh.Lâmiî Çelebi, haz. Süleyman Uludağ & Mustafa Kara, Marifet Yayınları, 2. Baskı, İstanbul 1998.

EL-KUŞEYRÎ, Ebü’l-Kasım Abdülkerim, er-Risậletü’l-Kuşeyriyye fi ilmi’t-tasavvuf, haz. Ma’ruf Zerrik & Ali Abdülhamid Baltacı, Dârü’l-Hayr, Beyrut 1993.

SCHİMMEL, Annemarie, İslamın Mistik Boyutları, Trc. Ergun Kocabıyık, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001.

ULUDAĞ, Süleyman, “Abdülvâhid b. Zeyd (ö.177/793)”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1988, I/282.

YILMAZ, Hasan Kâmil, Gönül Erleri -Kırk Veli-, Erkam yayınları, İstanbul 1991.

 

[1]  Beyyine, 98/8.