Abdulhamid YOLCU


Diriliş Ertuğrul


Bildiğimiz gibi bu günlerde TRT 1?de ilgiyle izlenen güzel bir dizi var; Diriliş Ertuğrul. Ecdadımızın Osmanlı Devleti?ni hangi zor şartlar altında kurduğunu sürükleyici bir tarzda anlatıyor. Kullanılan çekim tekniklerinin kalitesinin yanı sıra, oyuncuların senaryo gereği kullandığı özlü sözler gençlerin dilinde veciz birer mesaja dönüştü bile.

Dizide Ertuğrul Gazi?nin yanı sıra dikkat çeken bazı karakterler var. Mesela Muhyiddin İbnül Arabi Hazretleri... Ertuğrul Gazi ile yaptığı konuşmalar, gösterdiği bir takım kerametler ve verdiği tasavvufî mesajlar gönüllerde yer bulurken, insan bir anda dizi izlediğini unutuveriyor. Diğer karizmatik karakter ise Ertuğrul Gazi?nin babası Süleyman Şah... Usta oyuncu Serdar Gökhan tarafından canlandırılan bu karakter de diziye damgasını vuran sözlere aracılık ediyor. Muhtemelen ilerleyen bölümlerde Fırat`tan karşıya geçerken sulara gömülerek şehit olduğunu izleyeceğiz.

Tarihçiler Ertuğrul Gazi?nin babasının Süleyman Şah mı yoksa Gündüz Alp mi yoksa bu iki şahsiyetin Süleyman Gündüz Alp isimli tek bir kişi mi olduğunu tartışadursun diziyi benim gibi heyecanla izleyenlerin gönüllerinde Osmanlı muhabbeti bir kez daha canlanıyor...

Süleyman Şah demişken, geçtiğimiz haftalarda ordumuzun gerçekleştirdiği başarılı bir operasyon neticesinde, Suriye toprakları içerisinde ve sınırımızdan 30-40 km uzaklıkta bulunan Süleyman Şah`ın kabrinin sınıra daha yakın bir bölgeye nakledildiğini öğrendik. Saygı Karakolu?nun bulunduğu toprakların Türk toprağı olarak sayılmasının sebebi orada Süleyman Şah?ın türbesinin bulunmasıydı. Şimdi sınırımıza yakın yerdeki Eşme adındaki Suriye köyünün bir bölümü Türk toprağı oldu. Şahsen, gayet yerinde bir operasyon olduğunu düşünüyorum. Eğer ferasetli ve basiretli davranılmasa ve Suriye?de faaliyet gösteren terörist örgütler Türk bayrağının dalgalandığı Süleyman Şah Saygı Karakolu?na bir saldırı düzenleselerdi ülke olarak ciddi sıkıntılar yaşayabilirdik. Allahu Teâlâ, vatanımızı tüm şer güçlerden ve onların içimizdeki uzantılarından korusun.

Dizinin tarihte cereyan eden olayları birebir aynı şekilde yansıttığını, tüm olayların tarihte olduğu gibi kameralara aktarıldığını kimse söylemiyor. Öyle olsa zaten dizi değil belgesel olurdu ve muhtemelen çok sınırlı bir kitle izlerdi. Dolayısıyla dizideki Kurtoğlu ve Selcen Hatun gibi bazı karakterlerin yaptıkları yanlış davranışları izlerken ihtiyatlı bir yorumda bulunabiliriz. Kanaatimce önemli olan, özellikle gençlerin ve okul çağındaki çocukların gündelik hayatlarına, hayal ve düşünce dünyalarına Osmanlı zihniyetine ait tohumları ekebilmektir.

Malum olduğu üzere, Şeyh Edebali ve Osman Bey?den başlayıp Somuncu Baba ve Yıldırım Bayezid Han, Hacı Bayram-ı Veli ve II. Murad, Akşemseddin ve Fatih Sultan Mehmed ile devam eden manevî destek ve gözetim Osmanlı Devleti?nin hemen tüm dönemlerinde dikkat çekmektedir. Dizi sayesinde bir kez daha dikkatlerimizi çeken gerçeklerden birisi de Osmanlı Devleti?nin ve medeniyetinin kuruluşunda Allah dostlarının, gönül sultanlarının ifa ettikleri büyük roldür. Bilhassa dinî hayata mesafeli ailelerde yetişen gençlerin ?tasavvuf?, ?veli?, ?dergah?, ?pir?, ?tekke? gibi kavramlardan habersiz olduklarını şahsen de gözlemliyorum.

Daha geçen hafta üniversitede, derste, Anadolu?nun Türkleşmesi ve İslâmlaşması dönemlerindeki ekonomik hayatta dervişlerin ve tekkelerin öneminden bahsederken, gençlere ?tekke? kelimesinin ne anlama geldiğini sordum. Üzülerek söylemeliyim ki 26 kişi içerisinden hiç birisi anlamını bilemedi. Kelimeyi daha önce duyup duymadıklarını sorduğumda ise İnkılap Tarihi derslerinden ?tekke ve zaviyelerin kapatılması? hakkındaki kanundan dolayı kelimeyi hatırladıklarını söylediler. Belki bu dizi vesilesiyle, birçok gencimiz manviyata ilişkin kavramları duyup merak ederek ehil kişilerden bunları öğrenmeye ve yaşamaya yönelebilir diye ümid ediyorum.