Hicri takvime göre,
yani bize ait olan has takvimimize göre, yeni bir yıla girdik. 1436 Hicri
yılımız tüm İslam âlemine hayırlı olsun. Hicri yıl uygulaması bildiğimiz gibi,
Hicret hadisesinden 17 yıl sonra, Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin hilafeti
döneminde başlamıştır. Bir takvime ihtiyaç duyulmuş, istişare meclisi
oluşturularak konu görüşülmüştür. Çeşitli teklifler içerisinden Hz. Ali (r.a.)
Efendimizin tavsiye buyurduğu Hicreti yılbaşı olarak kabul etme önerisi kabul
görmüştür.
Hicri yılın ilk ayı
olan Muharrem ayı içerisinde öyle bir gün vardır ki, dünya kurulduğundan bu
yana birçok önemli olay o günde gerçekleşmiştir. Mesela, Hz. Adem (a.s.)?in
tevbesinin kabul edilmesi, Hz. Nuh (a.s.)?ın gemisinin tufanın bitmesiyle birlikte
karaya çıkması, Hz. Musa (a.s.)?ya mucize ihsan edilerek kendisine inananlarla
birlikte ortadan ikiye yarılan denizden geçmeleri, onları takip eden Firavun ve
ordusunun denizde boğulması, Hz. Yunus (a.s.)?un balığın karnından karaya
çıkması gibi birçok hadise işte bu günde meydana gelmiştir.
Aşure günü de denilen
Muharrem ayının onuncu gününde gerçekleşen bir olay daha vardır ki, 1400 yıla
yakın bir süreden beri ümmetin ciğerlerini dağlıyor. İlahi takdirin bir
tecellisi olarak cereyan eden o elim olay; Hz. Hüseyin Efendimiz (r.a.) ve 72
güzide büyüğümüzün şehadetiyle sonuçlanan ve Kerbela diye anılan katliamdır.
Halifeliğini ilan eden
Yezid?e muhalif olan Kufe halkının bir kısım önde gelenleri bir mektup yazarak,
Mekke?de bulunan Hz. Hüseyin?i (r.a.) şehirlerine davet ettiler. Kufe?ye
gelmesi durumunda halife olarak kendisine biat etmeye söz verdiler. Hz. Hüseyin (r.a.), hareket etmeden önce amcasının
oğlunu Kûfe?ye gönderdi. Sonuçta şehirde önemli sayıda bir grup toplandı. Bunun
üzerine amcasının oğlu şehre gelmesi için Hz. Hüseyin?e (r.a.) haber gönderdi.
Hz.
Hüseyin (r.a.) yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicret`in 60.
yılında Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680) ailesiyle birlikte
Mekke?den Kûfe?ye doğru yola çıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes,
ona Kûfelilere güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında
meşhur şair Ferazdak ?Kûfelilerin
kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğulları?yla birliktedir.? diyerek
Hz. Hüseyin?e (r.a.) Irak?a gitmemesi gerektiğini arzetti. Ancak etkili
olamadı. Bu esnada kafileye, Mekke?den Abdullah b. Cafer?in gönderdiği mektup
ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyin?e (r.a.) geri dönmesi için adeta
yalvarıyordu. Ancak onun bu çabası da Hz. Hüseyin?in Irak?a gitme kararını
değiştiremiyor, kader planında verilen karar hayata geçiyordu.
Hz.
Hüseyin (r.a.) kafilesinin Kerbela?da konaklamasının dördüncü gününde Yezid?in
ordusu bölgeye ulaştı. Gece yarısı yanındakileri toplayan Hz. Hüseyin (r.a.),
Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin canını
kurtarabileceğini, gidenlerin de hiçbir zaman kınanmayacağını söyledi. Ancak
yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını
bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.) savunma amacıyla çadırların
birbirlerine yaklaştırılmasını, kadın ve çocukların da ortada toplanmasını
istedi.
Hz.
Hüseyin (r.a.) saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı.
Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle
burada olduğunu söyledikten sonra Mekke?ye mektup gönderenlerin isimlerini
saydı. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyin?e (r.a.)
yaptıkları davet çağrılarını inkâr ettiler.
Neticede,
takdir tecelli etti ve Hz. Hüseyin Efendimiz (r.a.) ve yanındakiler şehit
oldular. O günden bu zamana yanan yüreğimiz, kıyamete kadar bu olayın acısını
hissedecektir. Olayın gerçekleştiği Irak bölgesi o günden bu yana sürekli fitne
ve savaşlara mekân olmuş belki de kıyamete kadar huzursuzluklarla iç içe olmaya
devam edecektir. Rabbim biz mü?minlere birlik ve beraberlik nasip eylesin.
Âmin.