Abdulhamid YOLCU


Yüreklerin yandığı gün


Hicri takvime göre, yani bize ait olan has takvimimize göre, yeni bir yıla girdik. 1436 Hicri yılımız tüm İslam âlemine hayırlı olsun. Hicri yıl uygulaması bildiğimiz gibi, Hicret hadisesinden 17 yıl sonra, Hz. Ömer (r.a.) Efendimizin hilafeti döneminde başlamıştır. Bir takvime ihtiyaç duyulmuş, istişare meclisi oluşturularak konu görüşülmüştür. Çeşitli teklifler içerisinden Hz. Ali (r.a.) Efendimizin tavsiye buyurduğu Hicreti yılbaşı olarak kabul etme önerisi kabul görmüştür.

Hicri yılın ilk ayı olan Muharrem ayı içerisinde öyle bir gün vardır ki, dünya kurulduğundan bu yana birçok önemli olay o günde gerçekleşmiştir. Mesela, Hz. Adem (a.s.)?in tevbesinin kabul edilmesi, Hz. Nuh (a.s.)?ın gemisinin tufanın bitmesiyle birlikte karaya çıkması, Hz. Musa (a.s.)?ya mucize ihsan edilerek kendisine inananlarla birlikte ortadan ikiye yarılan denizden geçmeleri, onları takip eden Firavun ve ordusunun denizde boğulması, Hz. Yunus (a.s.)?un balığın karnından karaya çıkması gibi birçok hadise işte bu günde meydana gelmiştir.

Aşure günü de denilen Muharrem ayının onuncu gününde gerçekleşen bir olay daha vardır ki, 1400 yıla yakın bir süreden beri ümmetin ciğerlerini dağlıyor. İlahi takdirin bir tecellisi olarak cereyan eden o elim olay; Hz. Hüseyin Efendimiz (r.a.) ve 72 güzide büyüğümüzün şehadetiyle sonuçlanan ve Kerbela diye anılan katliamdır.

Halifeliğini ilan eden Yezid?e muhalif olan Kufe halkının bir kısım önde gelenleri bir mektup yazarak, Mekke?de bulunan Hz. Hüseyin?i (r.a.) şehirlerine davet ettiler. Kufe?ye gelmesi durumunda halife olarak kendisine biat etmeye söz verdiler. Hz. Hüseyin (r.a.), hareket etmeden önce amcasının oğlunu Kûfe?ye gönderdi. Sonuçta şehirde önemli sayıda bir grup toplandı. Bunun üzerine amcasının oğlu şehre gelmesi için Hz. Hüseyin?e (r.a.) haber gönderdi.

Hz. Hüseyin (r.a.) yolculuk hazırlıklarını tamamladıktan sonra Hicret`in 60. yılında Zilhicce ayının sekizinci günü (9 Eylül 680) ailesiyle birlikte Mekke?den Kûfe?ye doğru yola çıktı. Hareketi esnasından karşılaştığı herkes, ona Kûfelilere güvenmeyip geri dönmesi tavsiyesinde bulundu. Bunlar arasında meşhur şair Ferazdak ?Kûfelilerin kalbi seninle, kılıçları ise Ümeyyeoğulları?yla birliktedir.? diyerek Hz. Hüseyin?e (r.a.) Irak?a gitmemesi gerektiğini arzetti. Ancak etkili olamadı. Bu esnada kafileye, Mekke?den Abdullah b. Cafer?in gönderdiği mektup ulaştı. Abdullah b. Cafer, Hz. Hüseyin?e (r.a.) geri dönmesi için adeta yalvarıyordu. Ancak onun bu çabası da Hz. Hüseyin?in Irak?a gitme kararını değiştiremiyor, kader planında verilen karar hayata geçiyordu.

Hz. Hüseyin (r.a.) kafilesinin Kerbela?da konaklamasının dördüncü gününde Yezid?in ordusu bölgeye ulaştı. Gece yarısı yanındakileri toplayan Hz. Hüseyin (r.a.), Kûfelilerin asıl hedefinin kendisi olduğunu, dolayısıyla isteyenin canını kurtarabileceğini, gidenlerin de hiçbir zaman kınanmayacağını söyledi. Ancak yanında yer alanların tamamı sonuna kadar kendisiyle birlikte olacaklarını bildirdiler. Bunun üzerine Hz. Hüseyin (r.a.) savunma amacıyla çadırların birbirlerine yaklaştırılmasını, kadın ve çocukların da ortada toplanmasını istedi.

Hz. Hüseyin (r.a.) saldırı emri bekleyen Kûfelilere tekrar uzun bir konuşma yaptı. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu söyledikten sonra Mekke?ye mektup gönderenlerin isimlerini saydı. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyin?e (r.a.) yaptıkları davet çağrılarını inkâr ettiler.

Neticede, takdir tecelli etti ve Hz. Hüseyin Efendimiz (r.a.) ve yanındakiler şehit oldular. O günden bu zamana yanan yüreğimiz, kıyamete kadar bu olayın acısını hissedecektir. Olayın gerçekleştiği Irak bölgesi o günden bu yana sürekli fitne ve savaşlara mekân olmuş belki de kıyamete kadar huzursuzluklarla iç içe olmaya devam edecektir. Rabbim biz mü?minlere birlik ve beraberlik nasip eylesin. Âmin.