Sayılı günlerin
çabuk tükendiği gerçeğini, bir Ramazan-ı Şerif ayı ile bayram günlerinin
çabucak bitmesiyle bir kez daha yaşamış olduk. Rabbim tekrar kavuşmayı nasip
etsin.
Ağustos ayı bir
zafer ayıdır. Büyük Taarruz ve Malazgirt zaferleri başta olmak üzere, Mohaç Meydan
Savaşı, Mercidabık Zaferi, Otlukbeli Savaşı, Çaldıran Zaferi, Belgrad Zaferi,
Kıbrıs?ın fethi gibi tarihimiz açısından çok önemli zaferler bu ayda
gerçekleşmiştir. Evet, tarihte bu başarıları kazanan ecdadımızı rahmetle ve
iftiharla anmak boynumuzun borcudur fakat meselenin bir başka yönü daha var;
günümüzdeki vaziyetimiz.
Günümüz
dünyasındaki durumumuz nedir? Dünya üzerinde yaşayan Müslümanlar olarak içerisinde
bulunduğumuz şartları bir muhasebe etmek zorundayız. Birlikte gözden geçirelim.
İlk tespitimiz;
dünyada Hristiyan nüfusundan sonra en kalabalık nüfus biz Müslümanlara ait. Bir
buçuk milyardan fazlacayız. Dünya nüfusunun nerdeyse %25?i yani.
İkinci tespit;
yaklaşık 50 ülkede Müslüman nüfus çoğunluktur. Türkiye, Afganistan,
Arnavutluk, Cezayir, Bahreyn, Bangladeş, Pakistan, Filistin, Suudi Arabistan,
Suriye, Brunei, Mısır, İran, Irak, Ürdün, Malezya bunlardan başlıcaları. Bu
ülkelerden Endonezya 216 milyon kişi ile en kalabalık Müslüman ülkesidir.
Üçüncü tespit;
dünya ekonomisindeki payımıza baktığımızda, 2011 verilerine göre, İslâm
ülkeleri olarak hissemiz pek iç açıcı değil; %7, yazıyla yüzde yedi. Peki,
Müslüman ülkelerin kendi arasında ne kadar ticaret hacmi var; ortalama %10.
Kişi başına düşen gelir ortalaması da maalesef çok düşük; 2.361 dolar. Askeri
açıdan nerede olduğumuz ile teknoloji, sağlık, eğitim, çevre ve sanayi bakımından
hangi sıralarda bulunduğumuzun tespitini de sizlerin merakına bırakalım.
Müslüman ülkeler
arasında saydığımız rakamların kötü olmasından daha kötü olan şey; aramızda
birlik ve beraberliğin bulunmamasıdır. Irak, Suriye, Doğu Türkistan,
Filipinler, Myanmar, Filistin ve birçok ülkede savaşlar ve katliamlar var.
Diyanet İşleri Başkanı?nın açıklamasına göre ?Son yıllarda günde ortalama bin
Müslüman, maalesef %90?ı Müslüman olduğunu beyan edenlerce, öldürülüyor.?
Ya Müslüman olmayan
güçlerce yapılan saldırılara karşı ne durumdayız? Terörü bir politika olarak
benimseyen İsrail?in Ramazan ayında yaptığı soykırımda çoğu sivil ve önemli
sayıda çocuk olmak üzere şehit ettikleri Gazze?li kardeşlerimizin durumu
karşısında gözyaşı akıtmaktan başka elimizden ne geldi? Kardeşlerimize dua ve
İsrail?e beddua. Elbette bu da bir görev ve destektir ama yetmez.
Yukarıda
sıraladığımız durum tespitleri çok hoş değil, farkındayım. Bu tablonun iç ve
dış sebepleri olduğu muhakkak... Hep söyleyegeldiğimiz ?Batı bizi böldü,
üzerimizde oyunlar oynadı, bizi birbirimize düşürdü? gibi sözler doğru
olmasına doğru, ama biz ne yaptık? Ne yapmalıydık? Bundan sonra ne yapmalıyız?
Soru budur. Üzerinde düşünmeli ve özeleştiri yapmalıyız. Eksik olduğumuz
noktaları, yanlış yaptığımız mevzuları ortaya koymalı ve tedbirler almalıyız.
Tüm bu hususların
yanı sıra görünen bir gerçeği de göz ardı etmemek gerek; asla ümitsiz olmamalıyız.
Çünkü öncülüğünü Türkiye?nin yaptığı, medeniyet perspektifi çerçevesinde,
ciddi bir uyanış var. Kim olduğumuzu, tarihteki yerimizi, dostumuzu
düşmanımızı, Osmanlı İmparatorluğu?nun varisi olarak taşıdığımız sorumluluğu
yeniden tanımlıyoruz. Kendi konumumuzun farkına varıyoruz. Bu farkındalığın
neticesi olarak ekonomik, teknolojik ve savunma sanayisine dayalı bir gelişme
içerisinde olduğumuzu gözlemliyoruz. Bu gelişme aynı zamanda bölgemizde ve
Müslüman ülke halkları nezdinde bir liderliğe de dönüşme potansiyeline sahip.
Bu ümitvar gelişmeleri yazarken asla günlük siyaset açısından
değerlendirmiyorum, tüm görüşlere saygı duyarak önümüzde duran somut gelişmeleri
dikkatinize sunuyorum.
Sonuç itibarıyla;
tarihte destansı zaferlere imza atan Müslüman Türkler olarak, geçmişimizle övünürken
günümüzdeki vaziyetimizi objektif şekilde değerlendirmeliyiz. Bir yandan
geleceğimiz için çalışırken de, zaferin biz kulların elde ettiği bir şey değil,
Allahu Teâlâ?nın bir lütfu ve ihsanı olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Kendisine atfedilen bir sözde ne
diyordu Selahaddin Eyyubi; ?Zaferden değil, seferden sorumluyuz.?