Musa Tektaş


50 yıldır okunan bir eser


50 Yıldır Okunan Bir Eser

SOMUNCU BABA KİTABI

 

Somuncu Baba adıyla bilinen Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri hakkında tarih ve menakıp kitaplarında geçen bilgilerin, günümüz insanının bu yüce zattan istifadesi için bir araya getirilme çabaları 1960’lı yıllara dayanır.

1412 yılında Dar-ı Bekâ’ya irtihal eden Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin Darende’de yaşayan evlatlarına Osmanlı padişahları tarafından verilen çeşitli evrak ve vesikaların ilk olarak kitap halini alması Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi’nin teşvik ve gayretiyle olur.

Niğde Aksaray’dan Yüksel Adıgüzel adında bir öğretmen, Hulûsi Efendi Hazretlerine hitaben bir mektup yazar. Darende’de Somuncu Baba ile ilgili bilgi-belge olup olmadığını, kabr-i şerifinin nerede olduğunu sorar.

Hulûsi Efendi Hazretleri önceden beri ecdadından intikal eden tarihî vesikaları saklamakta ve içeriklerini bilmektedir. Tarihî vesikalarla Somuncu Baba’nın kabr-i şerifinin ilçemizde bulunduğunu ispatlayan bir kitap çalışması yapılmak üzere Darendeli öğretmenlerden Mehmet Gülseren ve Mehmet Ali Cengiz’e vazife verir. Darendeli öğretmenler, ellerinde bilgi ve belge olmadığını, bu işin nasıl vücut bulacağını sorarlar. Hazret de kendi şahsî kütüphanesindeki bütün belge ve dokümanların okunup, kitapta yayınlanacak şekilde istifadeye açacağını işaret buyur. Bu arada öğretmenler, “Efendim kitabın içeriğinde bize yol gösterecek, bir takdim yazısı lütfederseniz, biz de bu minval üzere verdiğiniz bilgileri sıralayıp, kitabın içine şekil verelim” derler. Bundan 50 yıl önce başlayan kitap çalışması yeni bilgi ve belgelerle her geçen gün zenginleşmektedir.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri “Ceddim Ebu Hamid” adlı yazısını kaleme alır. O muhteşem ifadelerin günümüz Türkçesine çevirisi şöyledir: 

CEDDİM EBU HAMİD

“Ceddim Ebu Hamid`in bilinmezlik ününe nişan giydirmek isteyenler çok olmuştu. Lâkin o iz bırakmayan -Ebu Hamid`in- nihayet Zaviye`nin ücra köşesinde olduğu belirlendi.

O kâinatın kutb-u devrinin en büyük mürşidinin, kendisini, Zaviye`nin yalnız, tenha köşesinde gizlilik penceresine (şöhretten kaçış hâli) çekmiş olduğu görüldü. O, "Gizli bir hazineydim. Bilinmekliğimi istedim. Bilindim." kuds-i hadisinde ifade buyrulan hakikatler, aklın alamayacağı hikmetler ve manalar hazinesi onun talebelerinin, sezişleriyle orada bulundu. Hz. Muhammed (s.a.v.)`in en büyük şefaat makamına, erişti. Şükreden oldu. Hâmid oldu. Asıl ününe, temiz ismine onun için Hâmid, Hamideddîn denildi.

O, Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanı ile tecelli eden gece kandili gibi ilâhi nur saçan, güç ve ışık veren yüzü, bu toprağın -bu beldenin- mütevazı değerini yüceltmiş, bu topraklar onun kabri olmak şerefine nail olmuştur; onun mezarı ile şereflenmiştir.

O, Allah bilgisine ve ilâhî sırlarına, ait gizli ilmi öğrenme istek­lisi olarak, Kayseri’den Şam`a, Şam’dan Tebriz`e, Tebriz`den de Aliyyi Erdebilî`nin huzurundan kâmil ve mükemmel bir şekilde, Hakikat-ı Muhammediyye`nin ilmine sahip olarak Bursa`ya dönmüşlerdi. Nurlu, aydınlık kalbinin içlerinde tevhid nurlarının doğduğu, Hakk’ın tecelli ettiği yer olan kalb; çok ferah ruhları, görünüşteki bilinen (belli) duyguları­mızla, bilinemeyen ancak ruhlar ile meleklere, cinlere mahsus olan görünemeyen âlemin keşfiyle ilâhî tecellinin nurlarının doğuşuna şahit, sırları, aklın eremeyeceği, Allah’ın vasıflarının bilinmeyen, ruhanî âlem­le alâkalı gizliliklerinin bütün sırlarını öğrenerek, onlardan haberdar olarak en gizli sırlara vakıf olmuştu.

İşte bu hakikatlerle yüklü, bunları bütün yönleriyle, eksiksiz ta­şıyan "Ebu Hâmid” epeyce bir müddet Bursa`da kaldı. Şemseddinler (Emir Sultan ve Şeyhülislam Molla Fenari), Bedreddinler (Kızılca Bedreddin ve Karaca Bedreddin) onun güneş gibi parlak ve güzel yüzünden yayılan nurlarından aydınlanmış olup kutsal nurların ineceği yer olan kalb(leri) ilim irfan ile dolarak hissedar olmuşlardır. Bunların kalbleri de onun feyziyle dolarak nasiblenmişlerdir.                                                                         

Bir gün oradan da ayrıldı. Aksaray’a geldi. Hacı Bayram’ın susamış kalbini o ilâhî aşk şarabı olan irşâd edici, uyarıcı kutsal duaları ve nefesleriyle susayan kalbini suya kanmış gibi tarikatı ve Allah yolunu göstermesi ve hakikat sırlarının, iç âleme ait gizli hakikatlerin bir alâmeti olarak soyu sopu temiz evlâdları Yusuf Hakiki`yi Aksaray`da bırakıp diğer oğulları Halil Taybi’nin yol arkadaşlığıyla hacdan dönüşlerinde de şimdi halkın ziyaret ettiği yer olan türbelerinin bulunduğu ve Darende’nin Eskişehir Hıdır’ının yeşil elbisesine bürünmüş Hıdırlık Mahallesinde 815 Hicri yılında  -milâdi 1412- Cenâb-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanı ile tecelli âlemine göçtü.”  (Günümüz Türkçesiyle Sadeleştiren: Dr. Cemil Gülseren)

Şeyh Hamid-i Veli Camii İhya ve Onarım Derneği yayını olarak, 1965 yılında Ajans-Türk matbaasında basılan 68 sayfalık kitabın içinde, Darendeli mütehassıs doktor Dr. Abdullah Ertem’in Somuncu Baba hakkındaki bir yazısına da yer verilir. O metni de birlikte okuyalım:

 ŞEYH HAMİD-İ ZİYARET

Aslen Darende`nin Balaban Bucağı merkezinden olan Dişçi Ahmet Ertem`in oğlu ve halen Adana`da bi­rinci sınıf dâhiliye mütehassısı bulunan Dr. Abdullah Ertem’in notlarından alınmıştır.

“Şırıl şırıl akan sular ve yemyeşil ağaçlarla süslü bir vadinin hemen bitiminde minareler beldesine girilir. Eski bir saltanatın bu son varlığını gördükten sonra gözler yeni bir renk ile kamaşır. Burası Zaviye... Orada neler yok ki?...

Eski şehrin kenarında kendi kabuğuna çekilmiş asude durumu ve mistik tavrı ile insana büyük bir huşu veren Zaviye cidden görülmeye övülmeye değer durumdadır.

İnsan orada dünyadan el çekip Allah’ın huzuruna kadar gidiyor, sonra da yıkanmış zinde bir ruh ile dönüyor. Zaviye denen bu yeri Tanrı, denilebilir ki, Şeyh Hamid-i Velî için yaratmış ve ona hediye etmiş. İşte şimdi bu beldenin kutsiyetine bir de Şeyh Hamid eklenirse insan ruhu burada neler duyar ve nelere gark olur?...

Şeyh Hâmid, Balaban`da türbesi bulunan Şeyh Abdurrahman Veli`nin talebesi ve onun kızı Necmiye Hanımla evlendiği için aynı zamanda damadı imiş. Bir ara Ankaralı Hacı Bayram`a hocalıkta yapan bu ulu Veli, daha sonraları Bursa Ulu Camiinde malûm şöhret ve rütbesine ka­vuşmuş. Somuncu Baba lâkabını aldığında Fatiha-i Şerifi yedi manada tefsir etmek mazhariyetine erişmiş, o büyük zat işte burada yatıyor.

Burada ne yok ki?... Her şey var. Bir tarafta mukaddes balık kuyuları, diğer tarafta çilegâhlar, beri tarafta yükselen sivri bir minare ve onun arkasında sevimli bir kubbe ve daha sonra yalçın kayalar. Sonra da ça­ğıl çağıl akan ılık sular ile inim inim inleyen Tohma... Her şey sanki bu­rada, dile gelmiş gibidir…

İşte Darende`nin bu asil evlâdı, Bursa`dan bu aşk ile dönmüş, şan ve şerefine yakışır şekilde onun bekçisi olmuştur. Elem ve hazzı duyabilen herkes için Darende gönle huzur, kalplere ferahlık vericidir. İşte böyle bir hava içinde yetişen Şeyh Hâmid-i Velî için ne yazılsa azdır...”

(Bkz: Somuncu Baba kitabı, s. 54-55)

Kitabın sayfaları ilerledikçe,  Darendeli Avukat Ali Haydar Ocakcıoğlu’nun da bir yazısına rastlanır:

HAMÎDEDDİN-Î VELÎ

Aslen Darendeli olup halen İstanbul`da avukatlık yapan ve daha önce de eski eserler ve müzeler mü­dürlüklerinde bulunan ve Darende tarihi hakkında incelemelerde bulunduğu gibi Şeyh Hâmideddin-i Veli hakkında da etüdler yapan Avukat Ali Haydar Ocakçıoğlu’nun notlarından alınmıştır.

“... Hâmideddini Velî, yahut Ebu Hâmid bu güzel manzaralı mem­lekete geldiği zaman dergâhını Zaviye denen yerde kurmuştur. Zaviye yeni terim itibariyle üçgen demektir. Burası da hakikaten üçgen şek­lindedir. Dergâhının önünden hem Tohma Irmağı ve hem de kuyuların suyu akar. Yazları bilhassa çok serin ve güzeldir. İlk cemaat mahalline kayalıklardan akan sular için yol yapılmış ve abdest almak için teşki­lât kurulmuştur. Bu dergâh ve sonraları türbe ve camie inkilâp edilen makam, son zamanlarda iki defa tamir görmüş ve şekli değişmemiştir. En son tamiri ahfadından Hulusi Efendi tarafından yaptırılmıştır. Aynı zamanda bir büyük havuz ve abdest alma yerleri ve son cemaat ma­hallinde de bir kütüphane tesis etmiştir...”

“... Yaptığım incelemeye ve âlem-i mânaya göre Darende`de yatan zat ilim âlemince tanınan Kayserili Ebu Hamid`dir ve Hamideddini Ve­lî de denir. Oğlu Yusuf-u Hakikî Aksaray`da yatmaktadır. Bu zat Kay­serili olup, Kayseri`de ilim tahsil ettikten sonra uzun bir seyahate çıka­rak tâ Hoy Şehri`ne kadar gitmiştir. Gördüğü şehirler: Şam, Erdebil, Hoy, Bursa v.s. ibarettir. Buralarda geniş din ve tasavvuf bilgileri edin­miştir. Ak­saray`da kaldıktan sonra oğlu Halil Tayyibi`yi ve Bedreddinlerden biri­sini alarak Darende`ye gelmiş ve orada kalarak ömrünün sonlarını Darende`de geçirmiş ve orada vefat ederek bugünkü yerine defnolunmuştur. Bedreddin-i Velî de türbenin yanında bulunan hazirede yatmaktadır.”

“Gavs olan bu zat Peygamberimizin de vekilidir. Peygamberden sonra peygamber gelmeyecek ama vekilleri ulema gelecektir. Bu zat en yüksek makamı işgal etmiş ve ilmi zamanında ve asırlar boyunca dağıtmıştır.

Bu zat Kayserili olduğu halde, Kayserililer ziyaretine bile gitme­mektedirler. Hâlbuki O`nun nesilleri, ilmi Darende`den Kayseri`ye taşı­mışlardır. Bu zat dergâhından çıkıp ırmak kenarında istirahat ettiği zaman balıklar önüne gelip yüzerlermiş. Bu hal bugün de aynı şekilde devam etmektedir.

Darende`ye gelen her zat mutlaka O`nun türbesini ziyaret der. Muh­taçlar, dertliler, duaya muhtaç olanlar O`nun himmetine uğrarlar. Kim­seden himmetini esirgememiştir...”

(Somuncu Baba Kitabı, s. 55-56)

Yurdun Cennet Köşesi Ve Evliyalar Beldesi Darende

1965 yılında yayımlanan Somuncu Baba Kitabı o devrin şartlarında önemli bir boşluğu doldurur. Bazı suallere cevap niteliği taşır. Kitabın 5. sayfasında Osmanlı Devleti zamanında Darende’ye teftiş için gelen bin maliye müfettişinin şiirine yer verilmiştir. Şiirin ilk beyti şöyledir:

Bak ne hoş dikleş ikametgâhı var Darende’nin

Cennet âsa hoşça seyrangâhı var Darende’nin

“Yurdun Cennet Köşesi Ve Evliyalar Beldesi Darende” başlıklı ilçemizi tanıtan yazılar resimlerle birkaç sayfa devam ediyor. Kitapta yer alan fotoğraflar, Devlet Su İşleri Umum Müdürlük Neşriyat Müdürü Mustafa Altıok ve Türk Fotoğraf Ajansı’ndan Mehmet Sürenkök’ün gayretli çalışmaları sonucu kitaptaki yerini almış.

Kitabın 21. sayfasında serlevha olarak; “Şirin Darende’yi kendisine son vatan olarak seçerek son günlerini burada geçiren ve bu güzel beldenin mutena bir köşesinde medfun bulunan büyük Mutasavvıf Somuncu Baba/Şeyh Hamid-i Veli” ibaresiyle yeni bir bölüm başlıyor. Hulûsi Efendi Hazretlerinin özlü tanıtım yazısından sonra, Somuncu Baba’nın hayatı, şahsiyeti, nesep silsilesi ve şiirlerine yer verilmiş. 29. sayfadan itibaren ise, Hazretin Darende’de medfun bulunduğunu ispat eden vesika ve fermanlar neşredilmiştir.

43. sayfada Kurgut Koca imzasıyla yayımlanan yazıda Somuncu Baba Hazretlerinin Darende’de medfun olduğunu belirttiği makalesi, Balıkesir’de neşredilen Ateş Gazetesi’nin 22 Mayıs 1963 tarihli nüshasından alınarak burada okuyucuya sunulmuştur.

Osmanlı dönemi önemli kaynaklarından Bursalı İsmail Hakkı Efendi’nin “Silsilename”, Sarı Abdullah Efendi’nin “Semeratül Fuad”, Mehmet Ali Ayni’nin “Hacı Bayram-ı Veli”, Lamii Çelebi’nin “Nefhatül Üns” adlı eserleri ile Salih Nihani ve  Şükrü Erdoğan Ulu’nun eserlerinden ilgili bölümler verilerek konu genişçe izah edilmiştir.

Kitabın son bölümünde hakkında yazılanlar ve ona ithaf edilen şiirlere yer verilmiştir. 63-66. sayfalarda ise kısaca Darende’deki diğer velilerden bahsedilmiştir. Şeyh Hamid-i Veli İhya ve Onarım Derneğini tanıtan özlü bir metinle kitap tamamlanmıştır.

Somuncu Baba’nın ismi kültür dünyasında ölümsüzleştirildi

1990 yılında Hulûsi Efendi Hazretlerinin dâr-ı bekaya irtihalinden sonra, Somuncu Baba Külliyesinin Restorasyonunu bir yandan devam ettiren H. Hamidettin Ateş Efendi, organize ettiği sempozyumlar,  ilmî toplantılar kitap ve dergi neşriyatıyla Somuncu Baba Hazretlerinin daha iyi anlaşılması için birçok çalışmalara öncülük etmiştir.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün Osmanlı arşivlerinde yapmış olduğu araştırmalarla,  H. Hulûsi Ateş Şeyhzadeoğlu Özel Kütüphanesindeki ecdad yadigârı tarihî vesikalar birleştirilerek, “Somuncu Baba ve Neseb-i Âlisi” adlı eser ilim dünyasına kazandırılmış, 1965 yılında Hulûsi Efendi Hazretlerinin o zamanın şartların göre meydana koyulmasına vesile olduğu tanıtımını yaptığımız kitabın genişletilmiş, ilmî değerlendirmelerle yoğrulmuş yeni bir versiyonu Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı yayınları arasında neşredilmiştir.

1994 yılında kurulan Somuncu Baba Dergisi maharetiyle de Somuncu Baba’nın ismi kültür dünyasında ölümsüzleştirilmiş, adeta âbideleştirilmiştir.

Yazımızı H. Hamidettin Ateş Efendi’nin şu samimi ifadeleriyle bağlayalım:

“Somuncu Baba Hazretleri, Hicri 815, Miladi 1412 tarihinde Darende’nin Zaviye Mahallesinde âlem-i cemale intikal etmiştir. Bugün yüzbinlerce insanın ziyaret ettiği Somuncu Baba / Şeyh Hamid-i Veli Külliyesi zarafetiyle, sadeliğiyle insanımızın kalbinde müstesna bir yer kazanmıştır.

Vakfımız çok önemli hizmetlere imza atmıştır/atmaktadır.  Bu hizmetlerden birisi de Somuncu Baba Dergisi’dir. Dergimiz 1994 yılında dostlarımızın katkılarıyla,  üç aylık olarak neşredilmeye başlandı. Okuyucularımızın teveccühüyle dergimiz insanımızın gönül dünyasına, ahlakî, ilmî ve kültürel tohumlar düşürmüştür.  2000 yılının Ocak ayından itibaren iki aylık yayın aralığı ile gelişerek devam eden dergimiz, 2005 yılının Haziran ayından itibaren aylık olarak bütün ülke sathına dağıtımı yapılan 15.000 okuyucusu ile binlerce insana ulaşan bir yayın organı olarak daha da gelişmiş ve konu zenginliği açısından yelpazesini genişletmiştir. Bir gül misali kültür bahçemizdeki açılan bu gülün rengi solmadan daima etrafına güzel kokular yayacaktır.”