Ömer HİDAYET


Ve Şimdi Söz Kuran´ın


           

           TRT, Diyanet İşleri başkanlığı ile ortak yapım, Kuranın inmeye başladığı rahmet ayı Ramazan münasebetiyle geniş kitlelere ulaştırılması, sevdirilmesi, gizli kalmış cevherlerin ortaya çıkartılması amacıyla ?Kuran´ı Kerim´i Güzle Okuma Yarışması ?düzenledi. Bu vesileye jürinin değerli hocaları, sık sık kuruma ve Diyanet İşleri Başkanlığımıza teşekkür etme nezaketini elden bırakmıyorlar. Doğaldır ki, güzel okuyuş, tüm tecvit, kıraat ilke ve düsturlarıyla önce akla sonra da ruha ve kalbe sirayet edecektir. Ben bu etkinliği, son on beş yılın büyük bir kazanımı olarak görmek istiyorum. Üstat Necip Fazıl´ dediği gibi, ?Ohlaya ohlaya buz dağını erittik, şimdide çamurdan geçilmiyor ?deme gibi bir lüksümüz yok. Bu yarışmada hem gayret, hem de iyi niyet var.  Gaflet, hıyanet, vesayet buzları bir bir eritildiği gibi, duble yollarda şehirlerimize ve gönül dünyamıza hızla döşeniyor. Maddi kalkınma, manevi kalkınmayı hızla beraberinde getirdi.

      Bütün Varoluş kaygımız İnsanca bir hayat, Kuran istikametli bir yol bulmak olmalıdır. Rahmet Peygamberi, İnsanlık ehramının baş tacı efendimizde bize bu yolu tavsiye etmiştir. Usta, tüm teknik ve taktikleri çırağına aktarmışsa, ustanın bunda ne kabahati olabilir. Klasik eğitim tarzında serzenişlik ilkesidir ya: Verememişsek bize yazık, alamamışsanız size yazık. Güneş tüm açıklığı ile ortada, gözümüzü galiba fazla aydınlatıyor. İslam ilke ve kurallarını, çoğu zaman? Ah viran olası hanede evladı iyal var diye? hak ve hakikat karşında, nefsimize yontmuyor muyuz?  Yâda gözümüzü kapatarak, kendimize zindan etmiyor muyuz? Ne yapalım asla rahmetinden ümit kesmiyoruz. Ola ki Rabbimizin hoşnut olacağı bir amelimiz olurda, kurtuluşumuza vesile olur diye ümit ve korku sarkacında gidip geliyoruz. Bu milletin, sarhoşu bile kadehini bırakıp 15 Temmuzda meydanlara dökülmedi mi? Ben bu konularda hiç karamsar değilim. Umudu kesmek, diri diri toprağa gömülmekten ne farkı var ki? Bu gençlikten hiçbir numara çıkmaz, bu millet asla adam olmaz diyenleri, gösterdikleri asil duruşla 15 Temmuz da utandırmadı mı? Ayrıntılarla fazla uğraşıp, özü kaçırmamak gerekir.

         Hükümleri icra etmek, icranın işi desek, topu taca mı atmış oluruz. Bilinen şu Hadisi Şerifi yıllarca İlahiyat Fakültesi ve Diyanet camiası şöyle değerlendirmedi mi; ?Bir kötülük gördüğünüzde gücünüz yeterse elinizle, olmadı dilinizle, buna da gücünüz yetmezse kalben buğz ediniz, bu da imanın en zayıf yönü? olarak içimize kazımadık mı? El ile düzeltme otoritenin, dil ile düzeltme ulamanın, kalben buğz etmek, avamın işidir diye öğrendik. Hüküm kıyamete kadar baki ise, mücadelesi o nispette kutsal ve gerekli hayat düsturudur.

      Batı, sürekli sekülerleştirdi, dünyevileştirdi, haz ve hız sanatını hakim kıldı. Beşeri kaygılar, ahkamı ikinci plana attı. Bugün, yeniden o mazinin iftihar tablosunu yaşadığımız müstesna günler değil mi? Dünya beşten büyük diyen, one minute diye haykıran, dünya liderinden bahsediyoruz. Taşlar yerine oturacak, ancak sancısız hiç bir şey olmuyor. Taklit döne döne bir zaman sonra aslına ulaşır.

        Sadece Kuran-ı Mübinin sesine, dış güzelliğine takılmamak gerekir. Binaya kapıdan girilir, odaları tezyin ve teşrif bizim kabiliyet ve gayretimizle mütenasiptir. Hep kapıda bekleyecek halimiz yok ya. İslam sarayına, güzel ses kapısından girersin, sonra amel, icraat, aksiyon, hikmet, tefsir, hadis, ilim ve insanlık odalarında bir bir dolaşırsın ve sahiplenirsin. Artık medeniyet tasavvuru değil, inşasını bizzat yapmalıyız. Şu eleştirilebilir, kahtı rical dediğimiz devlet adamları kolay yetişmiyor. Kanuni Sultan Süleyman dönemini yükseliş çağı olarak bize aktaran, değerli kılan,  Mimar Sinan eserleri ile Baki, Fuzuli aşk ve estetiği ile Köprülü vezirlik ve sadrazamlık liyakati ile bir dairenin halkası olmuşlardır. Her dönemi kendi içinde değerlendirmek, İslam ve insanlık halkasını öyle tamamlamak gerekir.

          Bir de iflah olmaz acelecilikle, yöntem ve usule karşı çıkma hastalığımız var. Yok, O ses Türkiye´ye benziyormuş, yok Yetenek Sizsiniz formatı ile bire birmiş. Bunlar şeklen doğru olabilir, o zaman yapımcı bu programı, Yeni Cami ya Sultan Ahmet camiinde yapıp kurtulacaktı. Acaba o zaman her şeyimiz istediğimiz anlamda daha İslami, daha içten, daha bize göre mi olacaktı. Çağı yakalamak, çağın gereğini yapmakla eş değerde değil mi? Kitlelere ulaşmak, çevremize duyarlı olmakla mümkündür. Unutmayalım bugün kullandığımız bir çok enstrüman batı ve yabancı kaynaklı değil mi? Sinema, tiyatro, matbuat, Akıllı telefon, sosyal medya vs. Bizim bunlardan hangisinde üretim ve patent olarak hakkımız var. Bize kala kala içreğini doldurmak, hayra hizmet etmesini sağlamak kalmıyor mu? Yapımcısı ve yönetmeni hakkında hiçbir bilgim yok, ama jüride görevleri kıymetli hocalarımız, alanında uzman, doyurucu açıklama yapmaları, farklılıkları görmesi bizleri bambaşka alemlere götürmüyor mu? Perde, ses, makam, hangi usulle başladın nasıl bitirdin, yollu sorular biz ilahiyatçıların dahi bilmediği uzmanlık gerektiren bilgiler kıymetinde bakıyoruz. Çoğu zamanda kendiniz olun, ifadenizi ve üslubunuzu, okuma şeklinizi bulun, taklitten kaçının demiyorlar mı? Duruşunuz asil, vakar olsun demiyorlar mı, Allah kelamının manevi güzelliği, dışınıza vurmuş diye defaten dinledik. Beğenilme, önde olma arzusu sizi siz olmaktan çıkarıyor, diye çok uyarılarına şahit oldum. Jürinin değerli üyeleri,  önce ahlak ve edep diye çoğu zaman kanaatlerini belirmişlerdir. Eğer şöyle bir jüri hayal edin, eski sinema sanatçısı, eski bir şarkıcı, eski bir Türkiye güzeli, bir de emekli cami imamı olsun. İşte on beş yıl önce hep bu formatta program izledik. Şimdi biraz da olsun, kiracılıktan kurtulup ev sahibi olmaya başlamadık mı? Jüri üyesi değerli hocalarım, alanının da uzman, yaşantısı ile örnek, istikameti düzgün, maneviyatı zengin, İslam davasının sevdasını ve hasretini çekmiş insanlar değil mi? Bana hep güven verdiler, İslam´ın haslet ve vakarını telkin ettiler. Yoksa şöhret afettir, elbet biliyoruz, jüri üyesi hocalarımız da bunun fazlası ile şuurunda. Eleştirelim ama yapıcı olsun, onların moral ve motivasyonları heba etmeyelim.

         Güzel sesleri keşfettikçe onlarında gözlerinin içi gülüyor, tekrar tekrar TRT ve Diyanet kurumuna teşekkür etmeyi ihmal etmiyorlar. Sonra, gençler biraz olsun bu sayede Kuranı güzel okuma gayreti içinde olanları takdir etmeye başladı. Kuranla iştigal etti, güzel sesle ruhunu ve gölünü doyurmaya başladı. Elden ele videolar, güzel sesli kariler dolaşıma geçti. Sosyal medyada şu kadar takip edilmiş, tıklama rekoru kırılmış deniyor, demek ki maksat hasıl olmuş. İnşallah sulandırılmaz, reklam ve şöhret basamaklarına taşlar döşenmez. Birinci olan karimiz, bir reklam filminde, bir firmanın tanıtında oynarsa bunu da olgunlukla karşılamak gerekir. Bu doğal değil mi? Parayı ve makamı Müslümanlar kullanacak kapasite ve liyakatte değiller mi? Yoksa klasik şöhret anaforunun karanlığında kaybolup gidecekler mi? Yolu hayır olanın niyeti de akıbeti de hayır olur, unutmayalım. Kuran en büyük muhafaza ve kanat limanıdır. Bu limanda öyle günlük şöhret fırtınası hiçbir filikaya zarar veremez. Abdesti sağlam olanın, namazından şüphe etmesine gerek yok.

        Kuran bülbülleri, o manevi yükün altında, edeplerinden boncuk boncuk terliyor. Ayakta beklemeleri Kuranın azametine ve şanına hiçbir halel getirmez. Asıl bu programı gündeme getirmemizde, ödüllerin bu yarışmanın hacmi ve sıkletine göre hafif kalması. Haftanın finaline kalana bir altın, günün birincisine üç altın, finalde birinciye elli altın veriliyor. Hani diyorum, şöyle her hafta 50-100 bin TL arası bir ödül konsa kötü mü olurdu? Tabi bu defa eleştiri okları sağanak olur yağardı. Kuranı satıyorsunuz, eskiden mezarlıkta din simsarları vardı, bu istismar gelişti ekrana taşındı diye akşama kadar hikâye dinlerdik. Üstat Necip Fazıl diyor ya,? Lafını çok dinledik şimdi iş inkılapta.? yani icraatta. Eleştiri dünyanın en kolay işi, sahaya in sende oyna dediğimizde yok ben sadece yapılanları eleştiririm demek gibi bir şey. Bizim bu sözümüz bir kaşık suda fırtına koparanlara. Şeytan taşlama dönemi sona erdi,  kabemizi tavaf etme dönemi çoktan başladı.

         Sunucu Mustafa CİHAT Beye, Jüri üyesi değerli hocalarıma, kuliste beklenen performansın üstünde yetenekleri ile bizleri şaşırtan nam-ı diğer Bekçi Bekir(Hacı Ali Konuk)  kardeşime, hepsinin ellerine yüreklerin sağlık diyorum. Yapımcısını, yönetmenini en kalbi duygularımla kutluyorum. Anadolu´da bizlere nefes oldunuz, dalga galga gönül semamızı şenlendirdiniz, irfani evimizi süslediniz, ruhumuzu Kuran nağmeleri ile zinetlendirdiniz, Kuranın solmayan çağlar üstü mesajlarını yeniden hatırlattınız.