Musa Tektaş


ÖMRÜNÜ HİZMETE ADAMIŞ GÜZEL BİR İNSAN: OSMAN PARLAK


 

 

Akrabası, yıllardır en samimi arkadaşlarından olan Mevlüt Yıldırım şöyle anlatıyor:

Osman Ağabeyim büyük bir iş adamıydı. Evet, zahirde iş adamıydı ama gönlünde dünyaya ait bir şey yoktu. Kazanmasını da yerli yerince harcamasını da bilen biriydi. Gayesi hak yolda hizmet etmekti, cömertlikte örnekti. Çeşitli toplantılarda, tanışma merasimlerinde kendisinin maddeten gücü; yarısı kadar olmayan kişiler kendilerini işadamı, fabrika sahibi gibi unvanlarla tanıtırken Osman Ağabeyim kendisini ?Bağ-Kur emeklisi Osman Parlak? diye takdim ederdi. Bu onun alçak gönüllülüğünün, tevazuunun eseriydi.

Mevlüt Yıldırım Anlatıyor

Osman Ağabey benim akrabalıktan öte dert ortağım, sırdaşım, bana her konuda hamilik yapan yoldaşımdı. Kendisiyle çok anılarımız vardır. Bunlardan bir tanesini sizlerle paylaşayım:

?Yıl 1984, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri hacca gidiyorlardı. Biz de Osman Ağabey´imle beraber hususi otomobille gidelim dedik. Kendisinin Renault marka bir arabası vardı. İhracatçı belgesi çıkararak, karayolu ile Irak üzerinden Suudi Arabistan´a hac için yola çıktık. Malum o yıllar İran-Irak Savaşı var. Şartlar zor, yollar sıkıntılı. Fakat Osman Ağabey´imin büyüklere olan inanç ve bağlılığı öyle yüceydi ki, Hulûsi Efendi Hazretleri´ni yolcu ederken; ?Efendim, bizde Mevlüt´le beraber himmet ve duanızla kara yolu ile gelmek istiyoruz.´ demişti. Hazret de: ?İnşallah oğul gelirsiniz, orada görüşürüz, yolunuz açık olsun.´ diye dua etmişlerdi. Ona istinaden; ?Savaş ortamı zor olsa da, Efendi Hazretleri gelirsiniz buyurdu, gideriz, bir şey olmaz.´ diyordu. Sohbet ederek giderken bir süre sessizlik oldu, arabayı kendisi sürüyordu. Ağabey yoruldun mu, uykun mu geldi, dedim. ?Hayır, yorulmadım, uykumda yok.´ dedi. Ama benim duyacağım kadarıyla kısık sesle salavat-ı şerife okuyor, gönülden ilticada bulunuyordu. Meğer benzinimiz bitmek üzereymiş, bunun bir türlü, gerekirse manevî yardımla hallolmasını arzuluyormuş. Vakit gece yarısını geçmişti, saat 2-3 civarlarındaydı. Görünürde bir dinlenme tesisi veya petrol istasyonu yoktu. Tabii ben telaşlandım, ıssız çöl ortasındayız. ?Ağabey burada kalırsak ne yaparız.´ dedim. ?Korkma, Efendi Hazretleri yolunuz açık olsun, gelirsiniz, diye dua buyurdu.´ dedi. Ben de kendi içimden sessizce Allah´a yalvarıyor, dua ediyordum. Osman Ağabey´im ?Allah´ım sana şükürler olsun, Mevlüt bak ilerde bir ışık görünüyor, inşallah petrol istasyonudur.´ dedi. Vardığımızda ne görelim; bir kişi tek elinde gemici feneri, tek elinde benzin pompası duruyor. Arabadan indik, selam verdik. ?Aleykümselam, benzininiz mi bitti?´ dedi. ?Evet.´ dedik. ?Deponun kapağını açın.´ dedi. Açtık, pompayı arabaya dayadı, bir süre sonra ?Tamam, gidebilirsiniz.´ dedi. Osman Ağabey´im, ?Borcumuz ne kadar?´ dedi. ?Para istemez, borcunuz yok.´ dedi. Ne kadar ısrar ettiysek de almadı. Teşekkür edip ayrıldık. Yolumuza devam ediyoruz. Ben bu manzara karşısında tuhaf oldum. ?Ya Ağabey, bu nasıl benzin istasyonu idi, cereyan yok, depo yok, gerçekten depo dolumu?´ dedim. ?Evet, full dolu gözüküyor.´ dedi. ?Bir de dikkatimi çeken şey, o kişi Türkçe konuşuyordu, buranın halkı Arap değil mi, Arapça konuşması lazım değil mi?´ diye sorduğumda; ?Mevlüt, Cenab-ı Allah, Sevgili Habibi´nin, O´nun ehli beytinin, evliyasının hürmetine, bir kulunu, yol kenarında, seyyar benzinci olarak bizim için bekletiyor. Gerisini karıştırma. Cenab-ı Hakk´ın yardımıyla, büyüklerin himmetiyle nerde ne zaman karşılaşacağın belli olmaz.´ dedi.

Daha sonra bir sıkıntıyla karşılaşmadan yolumuza devam ettik. Mekke´ye vardığımızda Kâbe-i Şerif´te Hulûsi Efendi Hazretleri´ni bulduk. Hazret ?Rahat geldiniz mi oğul?´ diye buyurdu. Biz de himmetinizle geldik efendim, dedik. Haccımızı eda edip dönerken yine aynı yoldan geleceğimiz için Irak hududuna gelmeden 2 bidon benzin aldık, bagaja koyduk. Yolda lazım olur, diye tedbirimizi aldık. Aynı zamanda giderken benzin aldığımız fenerli istasyonu yol boyu aradık, bir türlü rastlayamadık.?

Allah´a Emanet Ol

Osman Parlak Ağabey, kendini Vakıf hizmetlerine adamış, bir gönül eri idi. Vakıf çalışmaları için, H. Hamidettin Efendi´nin, Çukurova bölgesine gittiğini duyan Osman Parlak, aracıyla Ankara´dan Adana´ya gider. Oradaki geziden sonra, Hamidettin Efendi ile beraber, Darende´ye gelirler. Osman Parlak izin ister, fakat H. Hamidettin Efendi; ?Bu gece yat, dinlen, sabaha gidersin.´ dediğinde, Osman Parlak, ?Efendim, sabaha bir işim var. Ankara´da olmam lâzım.´ deyince, Hamidetttin Efendi; ?Gelirken Abdulmuttalip´i getirseydin, beraber

giderdiniz. Peki, Allaha emanet ol.´ diye müsaade buyurur. İzin alan Osman Parlak yola çıkar. Kırşehir civarına gelince, yorgunluğu artar. Farkında olmadan direksiyon başında uyur. Rüyamı diyelim, başka bir manevî hal mi diyelim; gözlerini açıca birden yolun ortasında beyaz bir deve görür. Deveye çarpmamak için firene basar, aracını durdurur. Bu refleksle uyanır, bakar ki yolda ne deve var, ne de başka bir şey. Ama arabayı tehlikeli bir uçurumun kenarında durdurmuştur. Herhalde rüya gördüm diye söylenirken, telefonu çalar. Bakar ki telefonda Hamidettin Efendi; ?Osman Parlak, ahırdaki son deveyi de senin yolunun üzerine gönderdik, bir yerde dinlen, yola öyle devam et.´ diye buyurur. Osman Parlak; ?Peki Efendim.´ Der, yolun uygun bir yerinde istirahat eder. Sonrada yoluna devam eder.

Bekir Sarı Anlatıyor:

?Osman Ağabey torunlarına özel tembih ederdi;

- Bana başkalarının yanında sakın ha ?Dede´ demeyin.

- Ya ne diyelim Dede.

- Abi deyin.

Gerçekten de kendisine dede yerine abi diyen torunlarını harçlıksız (!) bırakmayan, içimizdeki gençlik aşısıydı Osman Parlak Ağabey...

Bir davetteki yemek güzel ise o yemeğe mutlaka sahip çıkardı. Eşi Ayşe Hanım´ın yaptığı birbirinden güzel yemeklere;

- Benim de emeğim var, salatasını ben doğradım, maydanozu ben ayıkladım, ekmeği, malzemeyi çarşıdan pazardan ben aldım, diye latife ederdi.

Ürdün seyahatinde H. Hamidettin Efendi ile Osman Parlak ayrı ayrı araçlardaydı. Bir ara Efendi Hazretleri telefonla bir ihtiyacınız var mı? Rahatınız yerinde mi diye sordu. Osman Ağabey de rahatsız olduğunu söyledi. Efendim, araçta doktor var, sana baksın, dediğinde ?Efendim, zaten ben esas doktordan rahatsızım, sigara içip duruyor, beni rahatsız ediyor.´ dedi.

Ağabeyin Anısına

Necmettin Sarıoğlu şöyle anlatıyor:

?1986 yılı Şubat ayında bir Darende ziyaretinde tanıdığım güzel insan Osman Parlak; rahmetle yâd edilmeye layık dürüst ve hizmet aşığı bir şahsiyetti. İlkler unutulmaz derler ya benim hatıramda, arkası raflarla dolu beyaz minibüsüyle kalmıştır. Devlethane´ye ait bazı eşyaları Ankara´dan getirmiş, minibüsündün indiriyordu. Onları Devlethane´ye taşırken o kadar ciddi ve samimiydi ki, hayran olmamak elde değildi. Sohbet salonuna çıktığında mübarek Pirimiz Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s.) ona hitaben; ?Geldin mi Osman oğul, ne iyi ettin de geldin.´ deyince bunu daha iyi anladım. Aynı günün sohbetinde Hulûsi Efendi Hazretleri´ne birkaç dünyevî mesele danışan bir kimseye sitemle; ?Bu arkadaş adabı pek bilmiyor herhalde, büyükleri dünyevî işlerle yormasa keşke.´ diyerek nezaketini göstermiş, büyüklere olan saygısını dile getirmişti. Böyle anlarda, kaşları çatılır hep edebi gözetirdi. Onu hep hizmeti ile tanıdık. Büyüklerimize elinden geldiğince hizmet eden bu ağabeyimiz sonunda bu mübarek haneye akraba olmuştur.

Osman Ağabey´imiz bazı zamanlar hüzünlenir ağlardı. Mesela, bir Darende ziyaretinde sohbette okunan ?Dedim gönül´ ilahisine o kadar ağladı ki sohbetten sonra; abi ne oldu diye sormamıza şöyle cevap verdi; ?Kardeş bizim yolumuz buraya düşmeseydi harap olurduk. Bu kapının kıymetini bilemedim ona ağlıyorum.´ diye ifade etti. Sair zamanlar ise neşelenir ihvanlarla şakalaşır, cemaate hoş vakitler geçirmesine vesile olurdu.

Hasılı Osman Ağabey´imiz, gönüllerde hizmeti ve latifeli halleriyle yerini almıştır ve hep rahmetle yad edilecektir.

Abdulmuttalip Azdemir´den Dinledik

1984 yılındaki Hacda Arafat dönüşü, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi, otelde ihvanlar ile bayramlaşmaktadır. Arkadaşlar sıraya dizildiler. Osman Parlak, Mevlüt Yıldırım ve Abdulmuttalip Azdemir de oradadırlar. Hulûsi Efendi Hazretleri bu üç arkadaşa hitaben: ?Oğul daha çok gelir gidersiniz´ kelâmı tahakkuk eder, Hulûsi Efendi ve H. Hamidettin Efendi ile sayısız hac ve umre yaparlar. Osman Parlak, Hulûsi Efendi Hazretleri´yle çeşitli hac ve umre yaptığı gibi, 1990 yılından itibaren H. Hamidettin Ateş Efendi´nin yakınında bulunup, yurt içi ve yurtdışındaki hemen hemen her seyahate katılır ve hizmet etmeyi kendisine bir görev addederdi. 1996 yılında H. Hamidettin Efendi´nin dar gelirli arkadaşların ekonomik imkânlarla umre yapmasını arzu etmesi üzerine, Osman Parlak Abdulmuttalip Azdemir ile beraber yoğun işlerini bırakarak hiçbir dünyevî karşılık beklemeden, rıza-i bari için umre organizasyonu yaparlar, uzun yıllar bu gönüllü hizmette devam ederler. Abdulmuttalip Azdemir şöyle anlatıyor: ?Osman Parlak her zaman, Vakıf hizmetlerine önem verirdi. 1996 yılında, Vakfımızın düzenlediği, umre programında ile beraber, fahri olarak görev yaptık. İhvanların katılımıyla 117 kişilik bir grup oldu. Mevlüt Yıldırım´ın oğlu da umreye gitmek için müracaat etmişti, fakat konsolosluk, 18 yaşında olmasına rağmen, bir türlü vize vermedi. Osman Parlak, ben dayısıyım, benimle gidecek dediyse de, uğraşlarımızdan netice alamadık. Onu götüremedik. 116 kişiye vize alındı, umreye gittik. Mekke´de otelimizde, akşam sohbetinde, Hamidettin Efendi Hazretleri; ?Şu andaki grubumuz kaç kişi?´ dedi. Osman Parlak da; ?Efendim 116 kişiyiz.´ diye cevap verdi.

H. Hamidettin Efendi; ?Osman Parlak, on sene önce bir rüya görmüştün, hatırlıyor musun?´ dedi. Zihnini yoklayan Osman Parlak hayret ve gözyaşıyla şöyle anlattı: ?Rüyamda, 116 kişilik bir nüfusu olan, küçük bir devletin yöneticisi imişim. Devletimin ekonomisi zayıf olduğu için, büyük bir devletten yardım almam gerekiyormuş. O büyük devlete müracaat ediyorum. Büyük devletin Reisi, teftiş heyetiyle geldi. Defterlerimizi incelediler. Gelen heyetin başında, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri vardı. Masanın başında, defter kayıtlarını uzun süre inceledi. Devletiniz bu geliri nereden elde etti, nereye sarf etti, her şeyi sorguladı. Dört saat süren teftiş sonucu, Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi defteri imzaladı ve ?Teftişi başarı ile geçtiniz. Oğul, sizi daimi üyeliğimize alıyoruz.´, diye buyurdu. Ben de elini öptüm.´ diye rüyasını anlattı. Hamidettin Efendi buyurdu ki; ?Osman Parlak, şimdi anladın mı, Mevlüd´ün oğlu niye gelemedi. Eğer o da gelse idi 117 olacaktı. Fakat senin gördüğün rüyadaki mevcudun 116 kişi idi.´ diye buyurdular.

Bu Arada Bir Hatıra Daha Nakledelim:

H. Hamidettin Ateş Efendi, 2000 yılındaki hac ziyaretinde, Arafat´a çıkarlar. Yanındakilere ?Namaz için hazırlıklarınızı yaptınız mı?? diye sorar. Osman Parlak uyukladığını ve abdestinin olmadığın söyler. Bu arada H. Hamidettin Ateş Efendi, bulundukları mekânın az ilerisinde, bir kaya üzerinde 5 litrelik bir su bidonunu işaret ederek, ?Su hazır hemen abdest al.´ buyurur. Böylece o zor şartlarda bile Osman Ağabey´in dara düşmesine razı olmaz. Son olarak, 2014 yılındaki hac ziyaretinde de H. Hamidettin Ateş Efendi´yle birlikte hac ziyaretini tamamlamıştır. Osman Parlak, kutsal beldelerin aşkı ile yanıp tutuşurken, 23 Ocak 2016 tarihindeki seferle, umreye gitmek için, hazırlandı, ihramını valizine koydu, gideceği günü bekliyordu. 20 Ocak 2016 Çarşamba günü, evinde öğlen namazı için, abdest aldıktan sonra, fenalaşıp koridora yığıldı. Gelen doktorlar, bir saat kadar, kalp masajı yaptılar. Fakat Osman Parlak, ruhunu teslim etmiş rahmet-i rahmana kavuşmuştu. Umreye gitmek nasip olmadı, ama niyeti yerine ulaştı. Allah kabul etsin. Mekanı cennet olsun.

21.01.2016 Perşembe günü öğle namazına müteakiben Hacı Bayram-ı Veli Camii´nde cenaze namazını H. Hamidettin Ateş Efendi kıldırmıştır. H. Hamidettin Ateş Efendi cenazenin defninde buyurduğu şu cümlelerle yazımızı tamamlayalım:

?Osman Parlak bizi, garazsız ve ivazsız seven bir hizmet ehliydi. Hava şartlarının ağır olmasına rağmen, onun cenazesine iştirak etmek bir vefa gereğiydi. Böyle bir hadise de H. Muhyiddin Tütüncü´nün Sivas´taki cenazesine, ağır kış şartlarına rağmen katılmıştık. Bizlere gönülden yakın olanlara biz de vefamızı gösteririz. Merhuma Cenab-ı Allah´tan rahmet diliyoruz??

Hilmi Keyhıdır
8.03.2016 06:17:16
Ruhu Şad Mekanı cennet olsun. Rahmetli benden küçüktü ama Asker arkadaşımdı.Askerlikten önce Ankara´daki iş hayatından beri tanırım.Dürüst,saygılı,dost akraba ve hemşeri kıymeti bilen,Aynı Zamanda küçüklüğünden beri Hulusi Efendi hayranlığı duyan,ağzından kötü kelam duyulmayan örnek bir insandı.Adına kitaplar yazılacak kadar dolu örnek bir yaşantının sahibi idi.En zor şartlarda bile namazını ve dersini bırakmazdı kendinden büyüklere son derece saygılıydı.Mekanı cennet olsun ruhu şad olsun.kaleminize sağlık çünkü değer bir Darendeli ve insan hayranıydı.