Abdulhamid YOLCU


O gece!


 

Cumhurbaşkanımızın üst akıl diye adlandırdığı dış güçlerin son oyunu aziz milletimize ve güzel ülkemize yönelik bir darbe girişimi oldu. İstanbul´da eski adıyla Boğaziçi yeni adıyla Şehitler Köprüsü´nün tanklarla ulaşıma kapatıldığını haber alınca ilk düşüncem dış kaynaklı bir saldırı ihbarı olsa gerek şeklindeydi. Saatler ilerleyince bunun asker kılıklı teröristler tarafından yapıln bir kalkışma hareketi olduğunu öğrendik. Bu gece dışarı çıkmazsak biri daha hiç çıkamayız diyerek sokaklara meydanlara çıktık.

İstanbul ve Ankara´daki darbeci hainler gözü dönmüş bir vahşilikle sivil halkın ve halkın yanında yer tutan güvenlik güçlerinin üzerine savaş uçakları ve helikopterlerle bombalar yağdırdı. Savaşta düşman askerlerine yöneltmeleri gereken ağır silahları kendi milletinin masumlarına doğrulttu. Hainler silahı gören milletimizin geri kaçacağını düşündüler. Düşündükleri gibi olmadı. Milletimiz o silahlardan çıkan kurşunların kendilerini cennete çağıran birer mektup olduğunun farkında olarak uçarcasına tanklara ve mermilere atıldı. Genç, yaşlı, kadın, erkek? Vatan uğruna siviller, polisler ve askerler gözünü kırpmadan can verdiler, şehitlik mertebesine yükseldiler. Yanındaki arkadaşının vurularak düşmesine, tanklar tarafından ezilmesine şahit olanların geri adım atmadan ilerlemeye devam etmeleri göz yaşartan bir durumdu.

Hain darbe girişimi sadece içerdeki hainlerin değil, dış devletlerin neredeyse hepsinin yanımızda değil karşımızda olduğunu bir kere daha gösterdi. Gavur gavurluğunu yaptı. Hesapladıkları şey sabah olduğunda devlet adamlarının esir, milletin sessiz sedasız teslim olacağı, ülkenin tüm yönetim birimlerine el koyacaklarıydı. Hesapların üzerinde hesap yapan, tuzakları bozan bir güç hainleri perişan etti.

Şimdi, devletin yeniden yapılanması zamanıdır. Ertelenen revizyonların işleme koyulması gerekir. Şerden hayır doğmuştur. Kısa zaman içerisinde fakat aceleye getirmeden gerekli adımlar atılmalıdır. Darbe girişimine fiilen karışan ve planlayanların da mutlaka idam edilmesi gerekir. İdam cezasının kanunlardan çıkarılması buna engel değildir. TBMM özel bir oturum yaparak suçu sabit görülenlerin idamına ve infazına karar verebilir. Yasa koyucunun bu kararını iptal edecek ya da yargılayacak bir birim yoktur. Yabancı devletlerin tepkisine de aldırmamak gerekir. Kervan onlarla değil onlara rağmen yürümektedir. Kamu kurumlarında çalışan örgüt sempatizanlarına devletten maaş verilmemelidir, terör örgütü ile bir şekilde organik bağı olanlar hem memuriyetten atılmalı hem de adli cezalara çarptırılmalıdır.

Allah´a şükürler olsun ki, bu alçak teşebbüs devlet adamlarımızın dirayeti, milletimizin cesareti ile atlatıldı. Fakat olayların üzerinden biraz zaman geçince daha iyi anlaşıldı ki, o gece farklı bir geceydi. Adeta Allah-u Teâla milletimizin üzerine meleklerle sekînet indirmiş, kalplerine tarifsiz bir cesaret vermişti. Vurulduğunun farkında olmadan sabaha kadar ayakları üzerinde durup mücadeleye devam edenler, gün ışıyınca baldırından kan aktığını fark edenler vardı. Yanında yedi kişi vurulduğu halde çocuğunun elinden tutarak kurşunlara doğru koşanlar vardı. Tankın altına yatan, egzozuna kıyafetleri tıkaç yaparak durduranlar vardı.

O gece farklı bir geceydi. Somuncu Baba Emir Sultan, Hulûsi Efendi Hazretleri gibi Allah dostlarının, Bedir´de yardıma gelen meleklerin, Çanakkale´deki şehitlerin o gece vatan savunmasında olduğu o kadar barizdi ki. Olmazlar oldu.