Cemil Gülseren


Ne kadar okur-yazarız?


Ne cevaplamaya ne de yorumlamaya gerek bile yok. Sayılarla yüzleşmeye de? Başka başka bağımlılıklarımız var. Hem de artarak çeşitleniyor. Teknolojinin bağımlısı mıyız , mahkumu mu? Bilemedim. Yararları elbette tartışılmaz. Getirdikleri inkâr edilmez, götürdükleri de. Telefon ve internetle iletişim çok hızlı, pratik ve kolay oldu. Bilgi aktarabilme ve edinme de aynı şekilde. Baksanıza en son ?Soy´ şeceresine bakma merakına. Milyonlar bir anda soylarını sopları gördüler, bildiler. Kim kiminle ne kadar akraba olduğunu öğrendiler.

Ya aldıkları?... Vaktimizin çoğunu alıp götürmüyor mu? Saatler kişilere göre değişse de hayli bir zaman bizi meşgul ediyor olması kesin. Ne kadarı gerekli ne kadarı olmasa da olurdu türünden? Telefon-tablet kullanımı başlangıçta bir hevesle başlar; sonra oyalama, oyalanma, oyun(cak) niyetiyle de olsa okul öncesi çağındaki çocuklara kadar iner. Takdir alırsan bisiklet, teşekkür alırsan saat alırım dönemleri gitti, bitti. Artık tablet var, telefon var. Sırada daha kim bilir neler neler olacak. Anne babalar artık sınır çizmeye, kural koymaya çareler arar lakin nafile bir çabadır. Bağlanmışız gidiyoruz.

Telefonun alarmıyla uyanırken ilk baktığımız mesajlar oluyor. İster istemez işlerimizi oradan takip ediyoruz. Cep telefonu artık bizim için adeta bir özel kalem, bir özel sekreter. Almayı unuttuğumuz ilaçları o hatırlatıyor, kaç adım attığımızı sayıyor. Ne kadar özelimize karışıyor ne kadar?...Doğum günlerini oradan kutluyor, kim nerede oradan görebiliyoruz. Yazılı basın bile yitti gitti neredeyse.  Arkadaşlık gereği, mutluluklar ve dahi üzüntüler internet üzerinden paylaşılıyor; hastaneye gittiğimizi, nerede hangi serviste yattığımızı bile cümle âleme neredeyse canlı yayınla duyuruyoruz. Karşılığında ?şifa dilek ve temennileri´ beklenir. Ölüm haberleri oradan çok hızla yayılır ve bu haberin beğenilmesi umulur.-Bunu da pek anlamış değilim hâlâ.- Heyhat aman Allahım. Kırk yıllık eş-dost; hısım-akraba sosyal medya yoluyla taziyelerini sunar oldular birbirlerine. Düğün de ölüm de ?öndüç´tür derler. (ödünç denmek istenir.) Bugün bana, yarın sana. Hemi de öyle. Gelen gideni aratır denir ya. Biz bizzat taziyeye gitmek yerine telefonu yadırgardık şimdi telefonu da unuttuk. Sosyal medyadan bir cümle. Üç dört kelime: Başınız sağ olsun. Mekanı cennet olsun? Sağ olun dostlar sağ olun. Telefon bile edemeyecek durumlara geldik. Niye ki?... Gerçek hayattan, gerçek değerlerden, gerçek geleneklerden gittikçe u-zak-la-şı-yo-ruz. Herkes ektiğini biçecek. Ölüm sanal değil ama en kati hakikat. Hakikatli insanlar da böyle günlerde belli olurlar. Uzaktan uzağa merhaba.

Çocuklarımız için ?sokak´ güvenli değil öyleyse ver eline teknolojiyi. Çocuklarımızın ünlemleri, tepkileri bile bu sanal dünyanın kahramanlarınki gibi. Gerçek sosyal çevreden uzak, hayattan kopuk genç insanları kucaklamayı bekleyen binlerce psikolog, psikiyatr, pedagog, terapist yetiştirmeye bakalım biz. Son yılların en gözde bölümlerinden biri Eğitim Fakültelerinin PDR bölümleri değil mi? Evi bırakın odasından bile çıkmaz oldularsa pek sevinmeyin. O odasına kapanmak usluluktan değil yoksa.

Sürekli beğenilme arzusu sanki tek gayemiz oldu. Sonrası yetmiyor, bitmiyor, arkası gelmiyor. Kişiler çabuk bıkıyor, usanıyor. Boşluklar dolmuyor. Aslında sosyal medyadaki ?biz´ biz değiliz ki. Görülmek istenen başka, olan başka, görünen daha başka. Bir kandırmaca değilse bile bir şirinlik çılgınlığı. Haydi nasıl isterseniz öyle olsun. Sonrası sıkıcılık, bıkkınlık, hissizlik, duyarsızlık. Daha fazlası yok işte.

Artık baştaki soruya dönelim mi? İnternette, sosyal medyada, telefonda ne kadar, neyi okuyorsak o kadar okuyoruz. Buralarda ne kadar yazıyorsak o kadar da yazarız. Bir de çıkıyorlar ?Sosyal medyada okur-yazarlık? diye seminerler düzenliyorlar. Niye ki?...

Bir zamanlar iki sevdalı arasında yazılan şu ?mani´ ne kadar manidar değil mi?

?Kara kara kazanlar   /   Kara yazı yazanlar

Cennet yüzü görmesin    /   Aramızı bozanlar? Kalemle, kağıtla; defterle kitapla aramız açıldı dostlar, açıldı. Camı okuyoruz, camdan okuyoruz lakin candan okuyamıyoruz.

Cam cama eklenir mi?   /   Camda yar beklenir mi?

Telefonun ekranı, tabletin ekranı, bilgisayarın ekranı ne fark eder hepsi cam sonunda. Kırılır işte. Ya gönüller? Nasıl da çabuk kırılıyoruz? Nasıl çabuk kızıyor, parlıyoruz? Herkes barut fıçısı gibi. Ufak tefek şeylerden korkunç cinayetler çıkıyor. Edebiyat yok, kültür yok, felsefe yok, hikmet yok, marifet yok. Derinlik nerede? Bu kadar yokluklar kimseyi adam da etmiyor kardeşim. Dişe dokunur ne var sanki? Görün işte: Bir işi için bir kamu kuruluşunda yazar Muzaffer İzgü´ye memur soruyor:

-Mesleğiniz:

-Yazarlık

-Okumanız-yazmanız var mı?

-!...

MUHAMMED MALİK UTLU
6.03.2018 11:44:01
Hocam kaleminize sağlık saygılarımla..

abdurrahman erkargın
10.03.2018 10:43:19
cep telefonundan uzaklaş kitap oku göreceksin ne kadar mutlu olduğunu zamanınızın kıymetini bilin

Leyla ATÇEKEN
22.03.2018 00:14:44
Yazdıklarınıza katılmamak elde değil.Uzaklaşmak istesek de kopamıyoruz.Teknoloji esir aldı haklsınız.Sanalla gerçek arasında bocalıyoruz.Yanıp sönen ışıklı bilgisayar oyunlarında saatler geçiren günümüz çocukları artan epilepsi ile karşı karşıya.Çok fazla uyaranla karşılaştıkları için dikkat eksikliği ve hiperaktivitenin arttığını belirtiyor uzmanlar.Okulda çocuklar okumak-yazmak istemiyor,okuyan okuduğunu anlamıyor.Haftada bir 64 -72 sayfalık hikaye kitabı okuttuğumuz 3.sınıf öğrencilerimiz değerlendirme sonucunda 15 sorunun en fazla 11´ine cevap verebiliyor.Televizyon ekranından başka sosyal aktivitesi olmayan ebeveynleri ile vakit geçirip tarihi ekrandan öğrenmeye çalışıp ,seyrettiklerini taklit ederek oyuna dönüştürüyor erkek öğrenciler.Ödevini yazmaya üşenen öğrenciyi velisi teşvik edercesine watsapp grubundan çocuğunun ödevini alıp yaptırmaya çalışıyor ilgili veli(!) olduğunu ispatlıyor.Unuttuğu ödevi ya da defteri peşinden getiriyor,sorumluluk almasına müsaade etmiyor.Ödevleri fotokopi olarak verseniz diye bir de serzenişte bulunuyor öğretmene.Velisiyle öğretmenin arasındaki çelişkiyi sezen, doğrusunu anlamaya çalışan körpe beyinlerle geleceğe yürümeye çabalıyoruz olabildiğince.Okuma yazma seferberliği ile okuma yazma bilmeyen teyzeler geliyor okula büyük bir hevesle ,heyecanları mutlulukları yüzlerinden gözlerinden okunuyor. okuma yazma bilmemenin sıkıntısını çekmişler .Okuma yazma hedef olunca okuma yazma öğrenince bitiyor gibi davranıyoruz.Oysa Mark TWAİN:?Okumayanın,Okuma yazma bilmeyene üstünlüğü yoktur.? Derken ne kadar haklı. Azı yarar,çoğu zarar,ortası karar atasözünü bu alanda da hayata geçirmemiz gerekiyor.