Musa Tektaş


Mengelisli Kara Mustafa Dayı

"Sohbet için arpa bazısına razıyız"


Darende civarında İhramcızade Hazretleri´ne müntesip, tasavvuf terbiyesi almış, cömert, hanedan, kapısı her zaman misafire açık, hatta hususi sohbet odaları bulunan, etrafındaki yetim ve kimsesizleri görüp gözeten olgun ihvanlara ?Dayı´ lakabıyla hitap edilirdi. Bu bir saygı ifadesi olarak dillendirilirdi. Mengelis´te Kara Dayı, bunlardan en bilinenleridir.

Darende´nin eski ismiyle Mengelis şimdiki ismiyle Yavuzlar köyünde 1906 yılında dünyaya gelir. Köy hayatının gerekleri içinde büyür ve geçimini çiftçilikle temin eder. Köy halkının çoğu gibi halaçlık yani, pamuk ve yün işleriyle uğraşır, yılın belli mevsimlerinde zaman zaman Çukurova ve Ege bölgesine birkaç arkadaşıyla halaçlık yapmaya gider-gelir. Yine iyi bir taş örme ustasıdır. Karayolları tarafından Darende ve civarındaki yolların yapımında köprüleri kuran baş ustalardan sayılır. Ev ve diğer inşaatların taş ustalığını yapan, elinin emeğiyle geçinen bir insandır. Askerlik yıllarından önce, Sivas´ta bulunan İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Hazretlerine intisap eder, tasavvuf dersi alır. Askerden sonra 1993 yılanda vefat edene kadar hayatı köyünde geçmiştir. İhvanlar arasında ?Kara dayı? olarak tanınan sehavetli, kapısı misafire açık, hoşsohbet, edep ve terbiyesini tasavvuf büyüklerinden öğrenmiş güzel gönüllü biridir.

"O" deyince sizin odunu anlamak

Sivas´ta ameliyat olan ihvanlardan Kara Mustafa Dayı hastaneden çıkacağı gün rüyasında İsmail Hakkı Efendiyi görür. Rüyasında eline kalemi alıp "odun" yazmasını ister. Bir gün sonra hastaneden çıkan Kara Mustafa Dayı (Çetin) vekâleye gider. İhramcızâde´nin Çermik´te olduğunu öğrenince, vekâledeki arkadaşlara Çermik´e ziyarete gideceğini odun götürmek istediğini anlatır. Oradaki bir arkadaşı Çermik´te odun çok olduğunu ihtiyaç olmayacağını söyler. Bu arada Çermik´e yoğun yağmur yağar, çadırın dışında bulunan odunlar ıslanır. Ziyarete  giden Kara Mustafa Dayı´yı İsmail Hakkı Efendi ilk görüşünde; "Oğul, biz "O" deyince sizin odunu anlamanız lazımdı. Semaverde yakacak odun kalmadı niye getirmediniz." diye buyururlar.

İhramcızâde bir sohbette izinsiz olarak bir şahsın ilahi okuması üzerine yanında bulunanlardan Kara Mustafa Dayı (Çetin) ve Mustafa Kaygusuz´a dönüp, duvarda asılı olan bir levhayı göstererek "Kardeşim, belki siz okuyamazsınız, şu levhada ?Men sabere zafere´ yani ?Sabreden zafere ulaşır´ yazılıdır. Sabırlı olmak gerekir." buyurmuşlardır.

Bir defasında Darende´de bulunan ihvanlardan Kara Mustafa Dayı (Çetin) Darende´ye mahsus yiyeceklerden, kayısıdan yapılan bir kavanoz Pelverde´yi (kayısı ezmesini) Sivas´ta asker olan Mustafa Kaygusuz ile hediye olarak gönderir. Mustafa Kaygusuz, bavulundaki kuru kayısı yanında bulunan kavanozu alarak emaneti yerine ulaştırmak maksadıyla İhramcızâde´ye götürür. Emaneti alan İhramcızâde biraz sonra Asker Mustafa´nın avucuna bir şey koyup, elini kapatır. Huzurda edeben elindeki şeye bakamayan Asker Mustafa dışarı çıkınca merak ettiği ve önceden cebine koyduğu şeye bakar ki, bir adet kuru kayısı. İhramcızâde kendine gönderilen hediyeyi kabul etmiştir, ancak ona yapışıp gelen kuru kayısıyı  sahibine geri iade etmiştir. Bunu bir doğruluk ve dürüstlük dersi olarak kabul eden Mustafa´nın ikinci ziyaretinde İsmail Efendi sohbet sırasında şöyle buyurur: "Biz kılı kırk yarararız. Bizden önceki büyüklerimizin yaptığı gibi yapıyoruz." demişlerdir.     

Bir sohbet esnasında ihvanlardan biri, "Efendim Allâh razı olsun, huzurunuza gelip gidiyoruz, istifade ediyoruz." der. İhramcızâde; "Peki oğlum ne öğrendiniz." diye sorarlar. O kişi de, "Doğru olun, dürüst olun." bu iki sözü öğrendim deyince, İsmail Hakkı Toprak Efendi, "Bu sözü yaşayabilirsen sana yeter." buyurdular.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendinin, İsmail Hakkı Efendinin bir Darende ziyaretinde uğrayıp gölgesinde çay içtiği Yavuzlar (Mengelis) köyündeki Kara Mustafa Dayı´nın bahçesinde bulunan dut ağacı hakkındaki bir hatırası şöyledir : İsmail Hakkı Efendiden teberrük olarak kabûl edilen ve gölgesinde çay içilen, sohbet edilen bu ağaç Kara Mustafa Dayı´nın yeni ev yapımı sırasında inşaat alanı içerisinde kalma ihtimaline karşılık Hulûsi Efendi; "Oğul, biz pîrimizin yaslandığı servi ağacını kuruyana kadar kesmedik. Siz de halen yaprakları yeşil olan bu dut ağacını kesmeyin, civarında sohbete devam edin" buyurmuşlardır. O tatlı sohbetlerin bir hatırası olan dut ağacı hâlen meyve vermekte ve gölgesinde çay içilmektedir.

Sohbet için arpa bazısına razıyız

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri bir gün Yavuzlar (Mengelis) Köyü´ne giderler. O zamanlar kıtlık zamanı olduğu için Osman Hulûsi Efendi Hazretleri ?Güzel sohbet edecek gönlümüze göre bir yer olsa da, arpa bazısına bile razıyız? buyururlar. Daha sonra Yavuzlar Köyü´nde Kara Mustafa Dayı´nın evine misafir olurlar. Kara Mustafa Dayı sevinerek Yeğeni Ömer´i yaylaya göndererek kuzu getirmesini söyler fakat Hulûsi Efendi Hazretleri bunu işitince: ?Ömer´i kuzuya gönderirsen oturmayıp gideriz? der. Bunun üzerine evde bulunan arpa unundan sac ekmeği yaparlar. Yanına da katık olarak büyük bir kap içerisinde hüdayi mişmiş (kayısı) ikram edilir. Hulûsi Efendi Hazretleri ve arkadaşları çay içip sohbet ederler ve ikram edilen arpa ekmeğini ve kayısıyı afiyetle yerler. Çok güzel bir sohbet ortamı olur. O anda şu ilahi yazılır:

Erdi bekâ ser-menzil-i maksûduna âşıkların

Yandı cemâlin şem´inin hoş oduna sâdıkların

Yandır oda cân u teni tâ kim erişe aslına

Âhı odu Arşa erer ciğerleri yanıkların

Beyhûde feryâd eylemez bülbül olanlar şol güle

Vuslat demidir demleri seherde uyanıkların

Sanma ki ey sûfî bugün ârif olupdur âşıkûn

Rûz-ı ezelden beridir ayıklığı tanıkların

Hulûsîyâ ser-tâ-kadem sîneleri dolmuş hikem

Hazînetü´r-Rahmân olup cân gözleri açıkların

 

Yanında bulunan Hulûsi Efendi Hazretleri´nin ağabeyi Ahmet Nuri Efendi bu ilahiyi yanık sesiyle güzelce okur. Yavuzlar Köyü´nde yetişen kaysıların ismi o günden sonra ?erdi bekâ? diye anılır.

1976 yılının yaz aylarında Almanya´da bulunan Darendeli Hüseyin Çetin ve Hakkı Çetin kardeşler yıllık izinlerini geçirmek için yola çıkarlar. Yugoslavya sınırları içerisinde Hüseyin Çetin kaza yapar; hastanede bir müddet yattıktan sonra, mahkemesi bitmediği için orda kalır. Kardeşi Hakkı Çetin Darende´ye gelir ve durumu Osman Hulûsi Efendi´ye arz eder. Bunun üzerine bir karta Hulûsi Efendi Hazretleri, muhibbanlarından Mustafa Çetin´e şunları yazar:

"Kardaşım Hacı Kara Mustafa Ağa´ya!

Çocukların sıhhat ve selâmetle muvasalatlarına Allah´a şükreder, Hüseyin´in ehemmiyetsiz birkaç gün orada kalması sizleri endişeye düşürmesin. Sizi vücudatımla temin ederim inşaallah sonu iyi olur. Bâki selamlar gözlerinden öperim gardaşım. 24.8.1976, İmza

"Aradan bir müddet geçtikten sonra Hüseyin Çetin iyileşir ve mahkemeden de berat ederek geri Almanya´ya döner. Bu kartrvizit bir babanın gönlüne umut, teselli; bir mağdura da kurtuluş vesilesi olmuştur. 

Bir mektuptaki selam

Hulûsi Efendi Hazretleri, Darende´ye bir fabrika kazandırmak maksadıyla yurt içinde ve yurt dışında geziler yaparak hemşehriler arasındaki tesanütü temin etmek maksadıyla ve memlekete bir hizmet sektörü kurabilmek için fabrika teşebbüs heyetiyle Almanya´ya gitmiştir. Almanya´da Kara Mustafa Dayı´nın çocuklarını görmüş, evlerine misafir olmuştur. Hulûsi Efendi hazretleri Almanya´nın Köln şehrinden mahdumu Kemâl Efendi´ye hitaben bir mektup yazmıştır. Mektubun sonundaki şu not dikkate şayandır:

?Hacı Mustafa Kara ve Hacı Hallo Dayılara selamlar, çocukları rahatlar.?

Hulûsi Efendi Hazretleri vefat etmeden çok önceleri, birçok defa kendi yerine hizmetleri yürütmek üzere, oğlu Hamid Hamideddin Ateş Efendi´yi yetiştirdiğini ifade etmiştir.

1960 yılının güz aylarında Elbistan´ın Alişar Köyü´nden ziyarete gelen Mahmut Demir ve arkadaşları ile Darende´nin Mengelis Köyü´nden Mustafa Çetin´in de hazır bulunduğu bir sohbette yenidünyaya gelen mahdumu bir kundak içerisinde sohbet ortamına getirilince; Hulûsi Efendi Hazretleri: ?Anadan doğma evliya görmek isteyen, Hamid´ime baksın, bizim tekkemizi bu bekleyecek? diye buyurmuşlardır.

Tâ o günlerden hakikatı bilen Kara Mustafa dayı, 15 Haziran 1990 tarihinde Hulûsi Efendi Hazretleri ebedi istirahatgahına defnedildikten sonra, çocuklarını ve yakınlarını toplayarak, H. Hamidettin Ateş Efendi´yi ziyarete gidip, bağlılıklarını bildirmiş, manevi emanetin H. Hamidettin Ateş Efendi´de olduğunu etrafına açıkça söylemiştir.

             Bir arkadaş bir anısını şöyle anlatıyor: 1993 senesinde vefatından bir kaç gün önce Kara Mustafa Dayı´yı hastalığı dolayısıyla ziyaretine gitmiştim. Benim geldiğimi görünce  ?Gel sana bugün gördüğüm bir rüyamı anlatayım? dedi. Ben de ?Buyur dayı anlat? dedim. ?Rüyamda pirimiz Hasan-ı Harakani hazretlerini gördüm. Beni karşısına aldı ´Kara Mustafa´nın ne manaya geldiğini biliyor musun´ diye sordu. Bende ´pirimiz daha iyi bilir´ dedim. Bunun üzerine buyurdular ki: ´İzini takip eden, sevdiklerinin izinden yolundan şaşmayan´ diye buyurdu ve ´Gel senin Kelime-i Tevhit hatmini çekelim´ buyurarak birlikte benim hatmimi okuduk.´ dedi. Allah-u âlem rüyamdaki Tevhit Hatmi ahirete yolculuğa işareti gösteriyor. Zannederim vademiz yaklaştı." dedi. Bundan birkaç gün sonrada vefat etti. 1993 yılında cenaze namazını H. Hamidettin Ateş Efendi kıldırmıştır. Yavuzlar Köyüne defnedilmiştir.  Allah rahmet eylesin.