Ömer HİDAYET


Kudüs, kalbimizin kanayan kıblegahı


Selahaddin Eyyubi Kudüs´ü kuşatınca, oradaki gayri Müslimleri esir alır. İslam şiar ve ahlakının tezahürü olarak, kardeşini çağırır ?Şu esirlerden gücün nispetinde fidyesini ver de, çocuk ve ailelerine kavuşsunlar? diyerek insanlığın şaşkınlıkla izlediği örnek bir duruş sergiler. O günde bugüne, dalga dalga merhametin, asalete bürünmüş hali yansıyordu kirlenmiş semada..

 

 ?Milattan önce lll. binyıldan itibaren yine Samı kavimlerden Ken´anlılar ve daha çok sahil kesimlerinde Fenikeliler,arkalarından da Ariimfler görülmeye başlar. Çeşitli bulgular, Kudüs şehrinin Ken´anlılar´ın bir kolu olan Yebüsfler´ce kurulduğunu göstermektedir: nitekim bazı eski metinlerde Kudüs´ünbir adı da Yebüs olarak geçer. Bölgenin "Ken´an diyarı" diye anıldığı bu dönemde tarım ve özellikle ticareti ön planda tutan bir medeniyet gelişmiş ve ilk alfabe ortaya çıkmıştır. Zaman zaman Mısır işgali altında geçirilen bu dönemden sonra milattan önce 1200´lerde vuku bulan Kavimler göçü sırasında "deniz kavimleri"nden Filistinler bölgeye gelmiş ve bugünkü Gazze Şeridi ve civarında beş büyük şehir kurarak burayı yurt edinmişlerdir. ?

         İslam Ansiklopedisinin ?Filistin? maddesinde böyle tanımlar, kutsal diyarın tarihçesini..

         Kudüs, bizim bin yıllık bitmeyen rüyamız. Bugün, kalbimizde kurduğumuz karargâhın kahır dolu mekânı oldu. Yeşil kubbesinin göğe baktığı hüzne melül bir Araf yaşıyor. Süleyman mabedinin ümmete huruç fikrinin demlendiği nadide mekânımız. Ref ref adlı binek ile  Kainatın Efendisinin bir gecede, göğe çıktığı, ayağına kadem olan Burak binitinin mahcup yüzü Kudüs..

       İlk  kıblegahımız, yüreğimizin dinmeyen yarası.. Yönümüzü Kabe´ye çevirirken, yüreğimizi emanet ettiğimiz Kudüs..

      Dünyanın ortası, Ortadoğu emaneti Kudüs. Selahaddin Eyyubi yadigarı.. Diyeti kanla ödenmiş kutsal toprak.. Yetimlik ve  yalnızlık sana yakışmaz ey Kudüs.. Hesaplar üstü hesaba malik sonuz kudret sahibi yüce rabbe ant olsun ki, hüznün sevince, hasretin vuslata az kaldı..

     Doğrulduk, kıblemize bakıyoruz.. Ellerimize göğe açılmış dua ve yakarıştayız.. Tuzak kurucuların tuzaklarına aldırmıyoruz. Hesabımız hilesiz, yürüyüşümüz vakur ve kararlı.. Sendelesek de düşsek se kalkmaya ahdimiz var. Bekle Kudüs, üzerimizdeki ölü toprağı bir bir dağılıyor.. Dikleşmeden dik duruyoruz.. Osmanlı ruhunu, Selçuklu asaletinin yaşıyoruz. Genci, yaşlısı, kadını erkeği hep senin yanında. Gün, birlik günü dedik, iktidarı muhalefeti sana koşuyor, elinden tutmak, kaldırmak için.. Namaz öncesi , namaz sonrası dualarımız sana matuf ..Soylu koşumuz zaferlerle bitecek.. Gücümüz haktan, yolumuz ümmetin gözyaşları ile rahmet köprüsüne uzanıyor..

 

       Beli bükülmüş piri faniler , gözü yaşlı anneler, hıçkıran çocuklar kurtuluşa nevale taşıyor.. Gün ağaracak, Kudüs ümmetin yeniden birliğine ve dirliğine mekan olacak.. 

       Sapan taşları mitralyöz gücünde batılın suratında. Düşmanda açılan yaralar, nemrut yaraları olup,  ilahi cilveye dönüşecek. İntikam değil, ihtar olacak taşlaşmış yüreklere. Nazik ümmet bedenindeki yaraları sarmak, merhem olmak, yeniden bin yılın rüyasına görmek..

      Bir ses dalga dalga gürledi göklerde,? one mınite? dedi, bir haykırış oldu yüreklere ?dünya beşten büyüktür? sesiyle..Gözler parladı, Selahadin Eyyübi haşmetinde..Lider, yürüdü, insanlık koştu. Tarifsiz bir sevgi, bedeli ödenmiş bir adanmışlık vardı bu kutlu yolda ..

      Yüreğimiz ve ülkemiz, dawn hastası Muhammed et-Tavil´e rahmet olsun. Ümit olsun.. Kimsesizlere kimse olsun..

      Şehit Ebu Süreyya´nın, ayakları kendinde önce cennete yürüdü.. Ayakların, ayaklarımız oldu ey İbrahim. Yüreğin, gövdenden de büyükmüş hak yolda ve indifada.. Telin yolunda, tozlu yollarda, burak olup semalara huruç ettin.. Şimdi bizi seyrediyor.. Zalimin zulmü, mümin ferasetiyle sönecek sen rahat uyu ey mübarek şehit.. Sana müştak bu gönül ezelden..

     Kahrı da hoş, lütfu da hoş yüce Mevla´m, kahrıyla tecelli edecek Filistin semalarında..

 

      Oyun kurucuların, oyunlarını başlarına çeviren Yüce Rabbe hamdu senalar olsun.. Bir ümmeti, bir İbrahim milletini yüce bir mefkûre etrafında birleştirdi. Doğudan batıya, kuzeyden güneye, yönümüz yolumuz oldu.. Durmadan, soluklanmadan yürüyoruz.. 

      Müjdelere ermek için, şafak vakti çok yakın.. Anneler yüreğini dağlasın, çocuklar, göz pınarlarını kurutsun. Dayanmak, dayanmak, acıya katlanmak, zulmü telin etmek.. Doğrulmak, yeniden doğmaktır... Yiğit düştüğü yerden kalkarmış..

     Biz, yıllardır güneşi astarımızın cebinde kaybettik diyordu, dava taşını  Anadolu büyüklüğünde yerine koyan  gençlik mimarı Üstat Necip Fazıl..  İslam güneşi pek yakın, küfrün kara bulutlarını dağıtmak için..

     Dualar, sizin için, gözyaşları size akar her seher. Göğsümüz daralır, inşirah dileriz Yüce Allah´tan her dem.. Sefere tahammülümüz ruz-i ezeldendir biliriz. Kınayanların kınamasından asla gocunmuyoruz. Zafer, çok yakın bu topraklarda inanırız şeksiz şüphesiz.. (Âmin)

      Merhum Mehmet Akif İnan abimizin, mısralarında yalın ve içten içe tezahür eden hasreti anlattığı şiiri ile seslenmek tüm ümmete:

 

?Mescid-i Aksa´yı gördüm düşümde

Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu.

Varıp eşiğine alnımı koydum

Sanki bir yeraltı nehri kaynıyordu.

 

Gözlerim yollarda, bekler dururum

´Nerde kardeşlerim´ diyordu bir ses.

İlk kıblesi benim ulu Nebimin

Unuttu mu bunu acaba herkes.

 

Şimdi kimsecikler varmaz yanıma

Resulden yoksunum, tek ve tenhayım.

Rüzgarlar silemez gözyaşlarımı

Çöllerde kayıp bir yetim vahayım.

 

Mescid-i Aksa´yı gördüm düşümde

Götür Müslüman´a selam diyordu.

Dayanamıyorum bu ayrılığa

Kucaklasın beni İslâm diyordu.?