Cemil Gülseren


Karmakarışık


Hani geceler olur sabahında uyandığımızda deriz Ya: ?Bugün rüya gördüm ama karmakarışıktı.? ?Hayır olsun, hayırlara tebdil olsun, hayırdır inşâallah.? diyerek düşün anlatımını bekleriz. Benim anlatacağım düş ise hiç de karmakarışık falan değildi. Gördüğüm rüya gerçekti. Mekân Balaban´ın kırmızı topraklı ?sırt? olarak bilinen arka tarafı? Balaban´ı ihtişamlı kale gibi gösteren sırtın dibi, çift yol, cadde boyunca sağlı sollu yüksek binalar arasında doğduğum ev? Yoğun bir trafik, karşıya geçmek için beklerken önümdeki binanın 12. katına kadar olanını sayıyorum. Derken ışıklar yandı. Bir de ne göreyim o esnada bastonuna dayanarak evini bulmaya çalışan rahmetli dedem. Rüya bu ya! Eve girişini görene kadar izledim ve uyandım. Gördüklerimin rüya olduğuna ne şükrettim bir bilseniz.  İyi ki uyanmıştım. Oh çok şükür deriz ya. İşte öyle bir şeydi rüyadan uyanışım.

Bu anlattığım, gerçeğin bilinçaltına yerleşmiş rüya olarak dışa vurumu idi. Ya gerçekler? Köy mü kaldı kardeşim? Geçenlerde Darende´den gelen dostlarla sohbet ediyorduk. Aynı yakınma, aynı mevzu. Darende´de açık süt bulamıyorsun, yoğurt yapamıyorsun. Balabanlısı, Yenicelisi, Ulupınarlısı hemen çoğu yumurtayı, sütü marketten alıyor. Maydanoz bile yetiştirmekten aciz durumdayız. Buralarda bile market tavuğu, market yumurtasına mecburuz işte. Şu dünya şehri İstanbul´da bile yoğurdunu, aldığı açık sütten yapan o kadar aile var ki. Benim memleketim insanı hâlâ köyüne, mahallesine şehirden götürüyor. Bu ayıp, bu kusur, bu sorun işte. YETER ARTIK desek de olabildiğince üretime geçsek, üretmeyi teşvik etsek. Süt, yumurta, maydanoz, soğan bunlar misal.

Türkiye, altmış yıldır hatta daha fazla süredir Batının pazarı halindedir. SEN ÜRETME, BİZ SANA SATARIZ. Hem de daha düşük maliyetle falan? Uçak, gemi, tren otobüs, otomobil, silah mı sadece? Gıda sektöründe de, tohumda, tahıl ve bakliyatta aynı oyun, aynı şirinlikle tuzaklar kurulmakta. Sen ekme, ben sana veririm. Tarım, hayvancılık bitmişmiş, dışa bağımlıymışız geçiniz bunları. Kimin umurunda? Hayvanların yayılacağı yerler-meralar-inşaatlarla doluymuş, göğe merdiven dayamışlar. Ağaçlar gökdelen olmuş. Ne gam?! Tarım yapmazsak, hayvan yetiştirmezsek, zırt pırt elin bufalosuna, angusuna muhtaç oluruz. Yiyeceğimizi, ekeceğimizi-tohumumuzu başkası kontrol ederse bunun sonu nereye varır? Çiftçilik ve hayvancılık bitirilmek isteniyor. Ambargolar, dayatmalar, yaptırımlar askeri alanda olduğu gibi ekonomik alanda da bir gün karşımıza ciddi sorun olarak çıkabilir. Bugünü değil on, yirmi, otuz ve hatta elli yıl sonrasını düşünmek, görmek zorundayız. Yoksa gördüğümüz rüya değil kâbus olur. Bu bir savaştır. Hem de yıkıcı, öldürücü, bitirici ekonomik savaş. Kalırsın GDO´ lu yemlere, etlere, yumurtalara, yağlara. Doğruya yakın olan yanlış en tehlikelisidir. Köylerimizde bile üretmez, üretemezsek her şeye müstahakız. Gelin, herkes gelsin şehirlere. Bir gün o doğal ortamlara ihtiyaç duyarsanız, bulamayabilirsiniz. Tersine göç hiç hayal değil.

Hem ben neyleyim topraksız, bağsız, bahçesiz köyü? Neyleyim geleni gideni olmayan evi? Neyleyim ?komşular´ sız sokağı?

Ben istedim ki ahkâm kesmeyeyim; yer ve yol göstermeyeyim.

 Ben istedim ki beraber düşünüp, dertleşelim. Yakın olalım; doğal ve sıcak. Birbirimize zor değil kolay ulaşalım. Gevezelik de etmeyelim. Bol keseden de atıp tutmayalım.

Ben isterim ki duygular olduğu gibi, olaylar göründüğü gibi yazılsın. Ondandır ki çoğu zaman kendimle konuşur gibi yazayım dedim. Çok derine de dalmasak ama çok sığ da olmasa. Bilgi kadar görgü, görenek de gerek. Bunları yazarak, anlatarak, en önemlisi de pratikte uygulayarak, yaşayarak yaşatsak dedim ve diyorum. Kalabalığın sesi olalım ama yalnızların da yanında olan olsak dedim.

Ben istedim ki memleketimize ses verelim, ses olalım. Onu aşkla sevelim, ölmüşlerimizi rahmet ve minnetle analım, büyüklerimizi sayalım. Gençlerimizi anlayalım, onlara değerlerimizi, kültürümüzü anlatalım, aktaralım. İstemeyi, şükretmeyi, sabretmeyi, sevmeyi de gençler önlerindeki büyüklerinden görerek öğrenirler. Bu yazının özü hülasa: Ekmeyi, dikmeyi, yemeyi, içmeyi ve hatta memleketine gidip ?sıla-i rahim´ yapmayı büyüklerinden bilecek küçüklerimiz.

Şimdi tam zamanı? Yaz Başı. Aylardan Mayıs. Bekleniyorsunuz. Ne duruyorsunuz?...

Ayla BALCİLAR CAN
25.05.2016 11:29:57
Çok güze bir yazı olmuş.Kaleminize sağlık.Üreten değil,tüketen bir nesil olduk.Üretmeli... Yeni fikirler, projeler, bilgiler, hayatı dolu dolu yaşayıp her anın değerini bilmeli ve güzel şeylere imza atmalı.Selamlar saygılar Hocam.