Musa Tektaş


Kamil Akgül Röportaj-2


1942 yılında Hacılar Sıragoz Mahallesi´nde dünyaya gelen uzun yıllar Sivas´ta esnaflık yapan, Hulûsi Efendi Hazretleri´nin damadı Kamil Akgül ile uzun bir söyleşi gerçekleştirdik. Hatıraları kendi içinde bir sıralamayla birkaç bölümde yayımlayacağız.

Hulûsi Efendi Hazretleri´nin İhramcızade Hazretleriyle Darende´de buluşmasından ve İhramcızade İsmail Hakkı Efendi (k.s.)´nin  Baytarbağlı Mustafa Efendi´nin  Zaviye Mahallesindeki evini tarif edişinden bahseder misiniz?

İhramcızade İsmail Hakkı Toprak Efendi Hazretleri Somuncu Baba Camii önüne çarşıdan gelmişler, caminin önündeki dutun dibinde gölgeleniyorlar. İhramcızade Efendi´mizin yanında Sırrı Efendi, Avni Efendi var. Bu arada Hatip Hasan Efendi´nin bir rüyası var. Rüyada Somuncu Baba´nın türbesine giderek şeyhini kendine göstermesi noktasında himmetlerini talep etmiş. Hatip Efendi çarşıdan gelmiş ki rüyada görmüş olduğu zat. İhramcızade Efendi´m buyurmuş ki: ?Hatip Efendi sizin terbiyenize biz kadir olamayız ama emir öyle geldi.? diye buyurunca ?Hay hay Efendim.? der ve elini öper. Sırrı Efendi´ye der ki ?Dersini tarif et.? buyurur. İhramcızade Hazretleri ?Hulûsi bizi Baytarbağlı Mustafa Efendi´nin oraya götür.? buyurur. Mustafa Efendi´nin evine bir dereden giden yol var, arka taraftan mezarlığın oradan dönenerek gelen yol var, birde harkın kenarından gelen cılha yol var. Hulûsi Efendi´m o harık kenarındaki cılha yoldan götürürken Pirimiz buyuruyor ki: ?Oğlum Hulûsi bizi nereye götürüyorsun?? diye sorunca: ? Efendim sizi yar yolundan götürüyorum.? demiş.

Okuyucularımızın zihninde canlanması için Baytarbağlı Mustafa Efendi´nin evinin yeri neresi tam olarak tarif edebilir misiniz?

Zaviye Mahallesinde şimdilerde  özel otopark alanı olarak kullanılan, Abdullah Akgül Abi´nin bahçesinin üstünde ki tepemsi yerin ordaymış evi. Ev aslında Arıkanların Hacı Osmanların. Eski, o dönem adamları bilirler. Onlar oradan Heyiketeği´ne göçünce o evi Mustafa Efendi´ye vermişler. Hulûsi Efendi´m İhramcızade Efendi´mizi o evin yanına kestirmeden götürünce Pir Efendi´miz Seyyid Efendi´mize para teklif etmiş. Hulûsi Efendi´m ?Efendim para almam, himmet isterim.? demiş. ?Oğlum sana para verelim himmette edelim.? buyurmuş ama Hulûsi Efendi´m parayı almamış. Ben bu anlattıklarımı Hulûsi Efendi´min bizatihi kelamından birebir naklediyorum. Seyyid Pirimiz parayı almadığını kendisi buyurdu. İhramcızade Hazretleri´yle ilk tanışması karşılaşması böyle olmuş.

Hulûsi Efendi´nin (k.s) çocukluk yıllarındaki sohbetlerinden bahsedermisiniz?

 Bu arada Hacı Hasan Akyol Efendi de askerden gelmiş. (Biz eskiden beri Hacı Hasan Akyol Efendi´ye Hacı Hasan Ağa´m diye hitap ederdik. Bu söyleşide de bu şekilde bahsedeceğim.) Hatmi Haceganı, Baytarbağlı Mustafa Efendi okutuyormuş. Daha sonra Hacı Hasan Ağa´mla birlikte okutmaya başlamışlar. Hulûsi Efendi´m 7 yaşlarındayken Ahmet Abi´siyle beraber Hacı Hasan Ağa´mla ünsiyyet kurmaya başlamışlar. İhvan arkadaşı olmuşlar. Hacı Hasan Ağa´m kendisi: ?O günden bugüne kadar bir defa bile Seyyid´in önüne geçmedim.? buyurdu.

Hatta bir gün Zaviye´de sohbete oturmuşlar ve sohbette sabahlamışlar. Sabah namazına giderken Hulûsi Efendi´mle Hacı Hasan Ağa´m el ele tutmuşlar, arkada da on on beş kadar arkadaş peşlerinden camiye doğru gidiyorlarmış. Derenin bir iki yerinden taş üzerine basarak geçiliyormuş. Hacı Hasan Ağa´m, ?Seyyid önden taşa bassın geçsin? diyerek kenara çekilmiş. Hulûsi Efendi Hazretleri´de ?Hacı Hasan Abi önce geçsin? diyerek o da kanara çekilmiş. Hacı Hasan Ağa´m Hulûsi Efendi´m´in elinden tutup, ?Seyyid yârin Mahşer-i Kübra´da Peygamber (s.a.v.) Efendimiz sorarsa, sen benim evladımın önüne nasıl geçtin derse ben ne cevap vereceğim?? diye söyleyince Hulûsi Efendi´m buyurmuş ki: ?Hacı Hasan Abi doğru söylüyorsun ama Peygamber (s.a.v.) de bana derse ki ?Senden yaşça büyüğünün önüne nasıl geçtin?? diye sorarsa ben ne cevap veririm?? der demez oradaki bulunanlar yemin ederek diyorlar ki; o anda yıldırım çarpmış gibi bir nur-ı ilahi oldu, on dakika bir birimizi göremez olduk. Bu muhabbetle bu güne kadar gelmişler.

Hulûsi Efendi Hazretleri´nin ilme ve ilim adamlarına verdiği kıymetten bahsedecek olursanız neler anlatabilir siniz?

Hulûsi Efendi´m 1985 yıllarında Kayseri Erciyes Üniversitesi´nden 3 tane erkek profesör 2 tanede bayan profesör 15 günde bir Cuma günleri gelirlerdi. Üniversitede derslere girdiklerinde Hulûsi Efendi Hazretleri´nden talebelerine bahsederlermiş: ?Darende´de Hulûsi Efendi var çok büyük bir zat, ilim irfan sahibi, aydın bir din adamı, gariplere iyi bir dost, çok merhametli ve ikram ve izzette bulunan bir zat.? diye anlattıklarında talebelerde çok merak etmişler ve ?Hocam bizde gidelim o büyük insanı ziyaret edelim.? demişler.

 Bunun üzerine hoca ve talebeler iki taksiyle yine Cuma günü erkenden çıkıp ziyarete gelmişler. Hulûsi Efendi´m: ?Oğul Kamil, Kayseri´den misafirler gelecek, Himmet Hafız´a söyle çayı demlesin.? buyurdu. Çay hazırlandı. Bir müddet sonra beklenen misafirler geldi. O iki bayan üniversiteliyi kütüphanenin kapısının ön tarafına oturttu. Diğer erkek üniversitelileri de yan tarafına oturttu. Talebelerde karşı tarafa oturdular. Fakat bunlar Devlethane´nin dış giriş demir kapısından içeri girdiklerinde kendi akıllarınca Efendi Hazretleri´ne bir takım sorular sorup imtihan etme niyetiyle gelmişler. Ama akıllarında soracakları şeylerin hepsini unutmuşlar. Hiç bir şey kalmamış. Her neyse yemekten sonra çay içildi. Bu arada saat 11 oldu. Hulûsi Efendi´m tevazu göstererek: ?Gençler benim ilmim yok, hocalığım yok ama soracağınız bir şey varsa sorun anlatayım.? diye hatırlatmada bulundu. Talebeler bir birlerine bakıştılar. Hulûsi Efendim ?Niye birbirinizin gözüne bakışıyorsunuz.? buyurunca üniversitelilerden biri dedi ki: ?Efendim, biz sizi imtihan etmeye gelmiştik, bir şeyler soracaktık fakat bu demir kapıdan içeri girince hiç bir şey aklımızda kalmadı. Efendim siz hatırlatmasaydınız aklımıza gelmeyecekti. Bir şey bilmiyorduk. Adeta hafızamız silindi.? Sonra Efendim; ?Sorunuzu sorun, buyurun.? dedi. Dediler ki: ?Efendim siz melaikeler var diyorsunuz..? İnsanın sağ tarafındaki melek sevapları sol tarafındaki melekte günahları yazar. Dünya´da 7 milyar insan var. 7 milyarı 2 ile çarparsak 14 milyar melaike lazım ve bu melekler nerede, nasıl yazarlar, nerede dururlar?? diyerek sordular.

 Efendi Hazretleri´nin önünde masa vardı. Buyurdu ki: ?Sizin mesleğiniz nedir?? diye üniversitelilere sordu. Üniversiteliler: ?Hocam biz Tıp Fakültesi son sınıf öğrencileriyiz, nasip olursa bu sene mezun olacağız.? dediler. Efendi´m de buyurdu ki: ?Peki gençler şimdi ben şu parmağımı şuradan kessem şu sehpanın üzerine bir damla kan akıtsam bu kanın içinde alyuvarlar var, akyuvarlar var, verem, tifo bakterileri var. Aklınıza gelen her türlü kan hücresi var ama hiç birisi bir birine karışmıyor öyle değil mi?? diye sordu. Onlar da; ?Evet hocam.? dediler. ?Peki, o bakterileri siz mikroskop önüne koymadan görebilir misiniz?? dedi. Onlar da ?Hayır.? dediler. Bunun üzerine Efendi Hazretleri buyurdu ki: ?Oğul işte o melekleri görebilmek içinde enbiya ve evliya gözü lazım.? diye buyurunca hocalar ve talebeler Efendi Hazretleri´nin eline kapandılar. Takdir ettiler.

 

/resimler/2017-12/2/1032447593141.jpg

Hulûsi Efendi Hazretleri´nin hoşgörüsü ve insana verdiği değerle ilgili bir hatıra nakleder misiniz?

 Yine bir gün Amerikalı turistler gelmişti. Yunusların derede Apanlar ailesi var. Onların da bir oğlu Samsun´da profesör. O da İngilizce bildiği için Somuncu Baba´yı tarif edip ziyarette rehberlik ediyor. Caminin eski restorasyon görmemiş hali. Hulûsi Efendi´m: ?Oğul Kamil, o turistleri getir de yemek yedirelim.? buyurdu. Tercümanlık yapan o Apan Hoca´ya: ?Hocam Efendi Hazretleri evde turistleri yemeğe bekliyor?? dedim. O da; ?Tamam şu iki yeri de gösterip gelelim.? dedi. Bir zaman beklendi gelmediler. Tekrar haber saldık gelmediler. Yine gelmediler. Herkes bekliyordu. Orada ki bulunanlardan birisi dedi ki: ?Efendim elin gavurunu ne başına dolduruyorsun, bırak millet yemeğini yesin, yemek buz gibi oldu, gelmezlerse gelmesinler.? dedi. Efendi Hazretleri o arkadaşı yanına çağırdı ve buyurdu ki; ?Peygamberimiz (sav)´in zamanında Medine-i Münevvere´ye 600 kişilik bir kavim gelmiş. Gelen kavmin önderi Peygamberimiz´e: ?Ben bugün sizin misafirinizim.? demiş ve Peygamberimiz´in Hz. Aişe Validemizle kalacak bir tek hücresi var başka bir yeri yok. Yalnız burayı iyi dinle.? diye tekrar etti ve buyurdu ki: ?Gelen kabile reisi ben senin evinde yatacağım.? deyince Hz. Peygamberimiz kendi yatağını, hücresini ona vermiş. Kendisi de gitmiş mescitte sabahlamış. Diğer misafirleri sahabelerin evlerine dağıtmışlar. Gelen misafire ikram olarak kuzu kesmişler. Peygamberimiz´in evine misafir olan şahsa ikram etmişler. O adam kuzuyu tek başına yemiş ve bitirmiş. Bir de yanında taşıdığı altından bir putu varmış, onu da yatağın yan tarafına koymuş. Çok yediği içinde ishal olmuş. Bundan dolayı da geceleyin Peygamberimiz´in yatağını berbat etmiş. Sabaha yakın bir saatte uyanmış yatağı berbat ettiğini görmüş. ?Utanç yaşamamak için hemen kalkıp gideyim.? demiş. Kalkıp kaçmış. Bir müddet gittikten sonra altından olan putunu orda unuttuğunun farkına varınca onu almak için geri dönmüş. Bu arada Peygamberimiz (s.a.v.) eve teşrif etmiş ve yatağın berbat olduğunu görmüş. Oradaki bulunan sahabeye buyurmuş ki: ?Bu yatağın böyle olduğunu Aişe görmesin hemen bu yatağı temizleyelim.? Orada bulunan sahabe; ?Ya Rasûlallah, siz neden temizliyorsunuz biz onu yıkar temizleriz.? demişler. İki cihan serveri (s.a.v.) buyurmuş ki: ?Hayır o benim misafirim, siz suyu dökeceksiniz ben yıkayacağım.? Bu esnada o gayrı müslim olan misafir de Peygamberimiz´in yorgan ve döşeği bizatihi kendisinin yıkadığını görünce demiş ki: ?Eğer bu hak peygamber olmasa bu çok yüksek ahlakı gösteremezdi. Hemen eline kapanmış biat etmiş. Kelime-i şahadet getirerek Müslüman olmuş ve kendi yanında gelen 600 kişide toplu olarak Müslüman olmuşlar.? buyurdu ve arkasından ?Aklını başına topla buyurdu.? Daha sonra misafirler geldi. İkram ve izzette bulunuldu. Fakat yemek yemeyip öylece oturuyorlardı. Efendi Hazretleri: ?Niye yemek yemiyorlar?? diye sordu. Cevaben dediler ki: ?İslâmiyet´te bu kadar yemek yok, Peygamberimiz bir iki hurmayla, Hz. Ali bir hurmayla geçinmişler, bir parça ekmekle geçinmişler, bu ne kadar yemek, İslâm´da israf ve haram diyorsunuz.? Bunun üzerine Efendi´m şöyle cevap verdi: Cenab-ı Hak buyuruyor ki: ?Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz.´ Hz. Allah bütün nimetleri İslâm´a ve insana hizmet için yaratmış. Yiyeceksin, içeceksin ibadetini yapacaksın, Allah´ı tanıyacaksın, israf etmeyeceksin.? buyurunca bunun üzerine yemek yemeye başladılar.

İbrahim Sözen
8.12.2017 17:34:09
Kadim dede-baba dostumuz, sadece Darendelilerin değil, bütün Türkiye´de gönüllere taht kuran Rahmetli Osman Hulusi Efendi´yi, yakinen tanıyan ve sağlığında bazı kerametlerini bilen biri olarak, 14.06.1990 tarihinde vefatından sonra başlayan ve hala devam eden, Osman Hulusi Efendiyi tanıyanlarla yapılan röportajlarda anılarını paylaşmalarının çok güzel olduğunu fakat kerametlerini paylaşmalarının pek doğru olmadığını düşünüyorum. 12. batından Somuncu Baba´ya ve oradan da Hz. Muhammed Efendimize ulaşan nesebiyle 36. kuşaktan Peygamberimizin soyundan olan Osman Hulusi Efendi, bu paylaşımları sağlığında duymuş olsaydı, bunu nasıl karşılardı? Diye düşünmekten de kendimi alamıyorum. Konuya ilişkin düşünce tarzımızda, birinci derece belirleyici olduğuna inandığım, üstelik tevafuk budur ya, yine Hulusi Efendi´nin ceddi olan Somuncu Baba´ya dair tarihi bir olayı paylaşmak istiyorum. Somuncu Baba Bursa´yı Neden Terk Etmişti? Hepimizin bildiği gibi; Sultan Yıldırım Bâyezîd, Niğbolu zaferinden sonra Bursa´da Ulu Câmiyi inşâ ettirmeye başlamıştı. İnşâat sırasında, câmide çalışan işçilerin ekmek ihtiyâcını Somuncu Baba karşılamıştı. Câminin inşâsı bittiğinde, açılış günü Cumâ hutbesini okumak üzere Pâdişâhın dâmâdı büyük âlim ve velî Seyyid Emîr Sultan hazretlerine vazife verilmişti. O gün orada, Molla Fenârî ile berâber büyük bir âlim topluluğu da vardı. Tam Cumâ vakti gelince, Emîr Sultan hazretleri; "Sultânım, zamânımızın büyüğü burada bulunurken, bizim hutbe okumamız edebe uygun değildir. Bu câmii şerîfin açılış hutbesini okumaya lâyık zât, şu kimsedir!" diyerek Somuncu Baba´yı işâret etti. Şöhretten son derece sakınan bu büyük velî, Pâdişâhın emri üzerine mimbere doğru yürüdü. Emîr Sultân´ın yanına gelince; "Ey Emîr´im! Niçin böyle yapıp, benim hâlimi ele verdiniz?" dedi. Emîr Sultan da: "Sizden daha üstün bir kimse göremediğim için böyle yaptım" cevâbını verdi. Cemâat hayret içinde kalmıştı. Somuncu Baba´nın okuyacağı hutbeyi merakla beklemeye başladılar. Mimbere çıkan Somuncu Baba, öyle güzel bir hutbe îrâd buyurdu ki, o zamana kadar cemâat böyle bir hutbeyi hiç kimseden dinlememişti. Hutbede; "Ulemâdan bâzısının, Fâtiha-i şerîfenin tefsîrinde müşkilâtı bulunmaktadır. Onun için, bugünkü hutbemizde bu sûrenin tefsîrini yapalım." buyurdu. Fâtiha sûresinin yedi türlü tefsîrini yaptı. Bu konuda nice hikmetli sözler beyân eyledi. Herkes hayret içinde kaldı. Bursa´da onun büyüklüğünü anlamayan kalmamıştı. Başta kâdı Molla Fenârî; "Somuncu Baba, önce bizim bu sûrenin tefsîrindeki müşkilimizi halletti. O, bunun büyük bir kerâmetiydi. Çünkü, Fâtiha´nın birinci tefsîrini bütün cemâat anlamıştı. İkinci tefsîrini, cemâatin bir kısmı anladı. Üçüncüsünü anlayanlar çok azdı. Dördüncü ve sonraki tefsîrlerini, içimizde anlıyan yok gibiydi." demekten kendini alamamıştı. Bu hâdiseden sonra büyüklüğü herkes tarafından anlaşılan Somuncu Baba; "Sırrımız ifşâ oldu. Herkes bizi tanıdı." diyerek Bursa´dan ayrılmak istedi. Bir sabah erkenden, Gaves PaşaMedresesinden birkaç talebeyi yanına alarak yola çıktı.Somuncu Baba´nın Bursa´yı terk etmekte olduğunu haber alan Molla Fenârî, koşarak bir çınarın yanında arkasından yetişti. Gitmeyip, Bursa´da kalması için çok yalvardı, ricâlarda bulundu. Fakat, kabûl ettiremedi. Sonunda Bursalılara duâ etmesini taleb etti. Bu çınarın yanında Bursa´ya dönerek, feyizli ve bereketli bir şehir olması ve yeşil olarak kalması için duâ etti. Birbirine vedâ ederek ayrıldılar. "Duâ Çınarı" denilen bu ağaç, Bursa´nın Ankara yolu çıkışındadır. Alıntıdır.

İbrahim Sözen
8.12.2017 21:32:48
Emanet ehline verilir, ehil olmayana sır açmak doğru değildir: "Bizim geleneğimizde söz, velinin çevresi içinde değildir.Ve avam için, herkes için değerli değildir! Bazı sözler, ancak o çevre için değerlidir! O çevre dışında kalanlar için fitne sebebi olabilir!... Buna dikkat gerekir. Öyle şeyler, öyle sözler öyle olaylar vardır ki, kişiye özeldir,üçüncü şahsa aktarılması doğru olmaz.Öyle şeyler vardır ki, cemaate özeldir. O cemaate özel bir şeyi başka yerlere, başka vadilere taşımak yanlış olur." Mustafa Seçkin Hoca. Kaynak:Ahmet Amiş Efendi.Mustafa Özdamar Kırk Kandil Yayınları 1997

İbrahim Sözen
14.12.2017 15:32:13
Sayın Editör, Daha evvel ve Somuncu Baba için yaptığım yorumları yayınladığınız için teşekkür ederim. Somuncu Baba´nın, Bursa Ulu Camii´nin açılış günü irad ettiği Hutbede Fâtiha sûresinin yedi türlü tefsîrini yaptığını öteden beri bilir ve Somuncu Baba ile ilgili bütün kitaplarda okuruz. Ancak, bu güne kadar, çok önemli olan bu konu hakkında yazılı bir belge olup olmadığı hakkında hiçbir bilgiye sahip değiliz. Bunun için ciddi bir araştırma yapılasının ihmal edildiğini düşünüyorum. Bu araştırmanın Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı tarafından yapılacağına inanıyorum. Saygılarımla,

HASAN DENİZ
15.12.2017 10:07:26
ibrahim bey yorumunzu okudum. acaba bu tür hatıralar anlatılmazsa, yazılmazsa dilden dile gönülden gönüle aktarılmazsa acaba gelecek kuşaklara nasıl aktarılacak. siz 600 yıl önce somuncubaba ile emir sultan arasında geçen hadiselere vakıfsınız. bunlar yazılarak ve anlatarak günümüze ulaştığı için olabilir mi. selam ile

İbrahim Sözen
18.12.2017 11:36:18
Sayın Hasan Deniz; 08.12.2017 tarihli yorumumda verilmek istenilen çok önemli mesajı anlamak için tekrar okumanızı rica ederim. Başta Osman Hulusi Efendi olmak üzere, geçmişteki değerli büyüklerimizin kerametlerini değil de, (Keramet, onlarla ALLAH arasında kalması gereken olaylardır) onların maddi ve manevi hizmetlerinin gelecek kuşaklara ulaştırılmasının daha doğru olduğunu düşünüyorum. Selam ve saygılar.

İbrahim Sözen
10.01.2018 15:13:28
?????.Osman Hulusî Efendi, tasavvuf ve manevi aşkının etkisi ile söylediği şiirleri ile de irşad görevini yerine getirmiştir. Meşhur Divan-ı Hulusi-i Darendevi isimli divanı bu yönüyle önemli bir eserdir. Kerametleri sayılamayacak kadar çoktur. Ancak o keramete ehemmiyet vermeyerek, "Hüsn-ü ahlak her kemalin fevkindedir." buyurarak bu umdeyi kendilerine düstur kabul etmişlerdir. Güzel ahlakı, ilmi, hele aşkı her şeyin üstünde tutmuşlar, ilme olan merakının ve teşviki ile birçok okullar, kurslar ve kütüphaneler yaptırmış, yirmiyi mütecaviz derneğin başkanlığını yapmış, hizmet sahasında bir insanın düşünemeyeceği kadar geniş ve inanılmaz faaliyetlerde bulunmuşlardır. İradeleri hizmet, sevgi, muhabbet ve insanlığa yardım ve irşad doğrultusunda tecelli etmiştir. 14 Haziran 1990 tarihinde rahmet-i Rahman(c.c)´a kavuşan Osman Hulusi Efendi´nin Kabri şerifi Darende ´deki Somuncu Baba Külliyesindedir.. .. Kaynaklar ; Arşiv Belgeleri Işığında Somuncu Baba ve Neseb-i Alisi , Ahmed Akgündüz , Osav yay.