Musa Tektaş


Günerliden Yankılanan Hoş Sada


Mahalle ziyaretlerimizin ikincisini yine Atmalı yöresinden ?Günerli Mahallesi?ne yaptık.  Mahalle Muhtarı Hacı Ayhan ve Camii İmamı Mehmet Keleş başta olmak üzere birçok insanımızla tanıştık hasbihal ettik.

El dokuması halı döşeli odalarında oturup sıcak çaylarını içtik. Bu yörede halı dokumacılığı eskiden beri önemli bir geçim kaynağı olduğu için önce bu konudan biraz bahsedelim:

Darende ve civarı halılarıyla da ünlüdür. Stilize çiçekler, bitki filizleri gibi bezekler; beyaz, siyah, kırmızı ve lacivert renkler olduğu gibi, çözgüsü pamuk olanlar da vardır. Halı ve bu teknikle dokunan ürünler; yan halısı, taban halısı, divan halısı, seccade, halı yastığı, çanta ve heybe gibi zengin çeşitleriyle bir kullanım sahası yaratmıştır. Malatya ve civarındaki halılarının bir dm2´sindeki düğüm sayısı 700 civarındadır. Halıların bazılarının saçakları düz, bazılarının ise örgülüdür. Kullanılan yün geçmiş yıllarda tamamen kök boyalarla boyanırken, günümüzde bu boyama azalmıştır. Yerini hazır boyalar almıştır.

Darende´nin köylerinde de halı dokunmaktadır. Bu halı ve kilimler solmaz renk, güzel desen ve sağlamlıkları ile tanınır. Bu işlerin gelenek halini almış olması geçmişinin çok gerilerde olduğunu göstermektedir. Darende ve civarındaki el dokuması halılara yörede ?Kürt Halısı? denir. Özellikle çift olarak kullanılması tercih edilir. Dokunan halıların 1cm2´sinde 36 düğüm bulunmaktadır. Bu şekilde yapılan halılara ?60´lık kalitede halı? denilmektedir. Bu halılar tamamıyla elemeği olup, ekonomik değeri yanında turistik değere de sahiptir. Halılarda; kiremit rengi, lacivert, saman sarısı, portakal rengi, mavi ve tonları renkler hâkimdir. 

Halılarla ilgili verdiğimiz bu bilgilerde sonra Muhtar Hacı Ayhan (1954 doğumlu)´a eski bayramları sorduk. Şöyle anlattı:

?Bundan 40 yıl evveli bizim köyümüzde cami yoktu. Başkaya/Melik ve Üçpınar´da cami vardı. Bayram namazını kılmak için bir gün önceden o köylerdeki yakınlarımızın yanına gider bayram gecesi orada misafir olurduk. Sabah erkenden kalkar camiye giderdik. Cami çıkışında o köylülerle mezarlık ziyareti yapıp, misafir kaldığımız evlere dönerdik. Toplu kahvaltı yapıldıktan, akrabalarımızdan büyükler ziyaret edildikten sonra evimize, köyümüze döner çocuklularımızla, kendi hane halkımız ve komşularımızla bayramlaşırdık. 1980´lı yıllarda köy halkımızdan ileri gelenler birleşip Ordu Mezramıza bir cami yapmak için gayret gösterdiler. Özellikle Yusuf Avcı ve Süleyman Özbey´in ilk yapımında çok hizmetleri oldu. Bütün emeği geçenlerden Allah razı olsun. 1983 yılında cami açılışa tamam olunca Darende´den çok saygı duyduğumuz Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri açılışa davet edildi. O mübarek zat da gelip caminin ilk açılış hutbesini okudular. Etraf köylerden çok insan davet edilmişti. Caminin içi dışı ve etrafı hep insan doluydu. Yemekler yenildi, güzel bir açılış programı oldu. Caminin minaresini Kölükler köyünden olup Malatya´da oturan hayırsever Hacı Şengül yaptırdı. Bu civardaki birkaç camiye daha minare yaptırdı, kendisinden Allah razı olsun. Caminin şadırvanı ve son yıldaki genel bakım-onarım hizmetlerini de Atma ailesi gerçekleştirdi. Onlara da çok teşekkür ediyorum. Geçmişlerine rahmet olsun.

Darende´ye bağlı Günerli köyünün camii açılışında okunan Hutbe (1983)

"Mescitleri, Allah ve âhiret gününe inananlar yapar." (Tevbe,18.)

Muhterem Cemâat-i Müslimîn 

Sizlerin üstün sây ü gayretlerinizin semeresi olan bu câmi-i şerîfi bugün ibâdete açmak için toplanmış bulunuyoruz. İşte taze hayât kazanan mâbedlerimizden birisi de ilk hutbesini okumak şerefine nail olduğum bu mübarek Günerli köyü Câmi-i Şerîfi´dir. Bu câmi-i şerîf hepinizin katkısı ile yardımı ile yeniden bina edilmiş ve cemâat-i müslimînin ibâdetine açılmış bulunuyor.

Peygamber efendimiz, Mescid-i Kubâ ve Mescid-i Saâdet´i inşa buyururlarken, mübarek arkaları ile kerpiç ve taş çekerek bir rençber gibi çalışmışlar ve biz ümmetlerine bu uğurda örnek olmuşlardır.

Bu hususta sözü uzatmaya lüzum görmüyorum. Çünkü her müminin uyanık kalbi bu hayırlı çalışmanın zevkini idrâk eder. Allâhu azîmu´ş-şân hazretieri "Mesâcidi, Allah ve âhiret gününe inananlar yapar. "(Tevbe,i8.)

Peygamberimiz efendimiz de "Allâh için bir mescid bina eden kimseye Allâhü Teâlâ da cennette bir ev yapar." buyurmuşlardır.

Azîz Müslümanlar!

Bakınız eskiden itibâr etmeyerek çiğneyip geçtiğimiz bir yer. Bu gün îcâbet-gâh-ı ulûhiyyete ellerinizi açarak tazarru ve niyazda bulunacağınız mukaddes bir mâbed hâline geldi. Hiçbir değer îfâde etmeyen bir arsa şimdi paha biçilmez, herkesin ibâdetine açık bir makâm-ı mukaddes bir beytullah oldu. Ne mutlu sizlere!

Bu uğurda çalışan müminleri tebrik ederim.

Allâhu Teâlâ hazretleri, cümle âlem-i İslâm´a ve hususuyla köyünüze bu câmi-i şerîfin hayırlı ve uğurlu, cemâatin daimî ve bol olmasını dilerim.

Günerli/Ordu Camii´ne daha sonra halkı arasında bu civardaki en görkemli cami olması bakımından Mimar Sinan Camii denilmeye başlandı. Caminin açılışı sırasında Kulolar Mezrasında oturan bir aile ile Ordu Mezrasında oturan bir aile arasında ufak tefek problemler vardı. O sebeple, o zamanki cahilliğimizle de bizler cami açılışına katılmak istemedik. Babam Yusuf Ayhan; ?Oğlum, cami Allah´ın evi, hepimiz orada namaz kılacağız. Hem gider orada küskünlük durumunu Hacı Hulûsi Efendi´ye söyleriz. Bu cami açılışı sırasında iki ailenin arasındaki barışı da sağlar. Böylece gönülleri de cami saflarındaki gibi birleştirir.? dedi. Babamın sözüne itiraz edemedik. Bizler de katıldık. Camide hutbesi okunup, namaz kılındıktan sonra yemek sırasında babam Yusuf Ayhan durumu Hulûsi Efendi Hazretleri´ne anlattı. O mübarek insan da aile büyüklerini yanına çağırdı ve diğer ileri gelen insanların yanında iki küs ailenin barışmasını sağladı. Böylece daha güzel bir ortam oluştu. Cami açılışının yanında aslında o gün yıllardır gönüllere vurulan küskünlük kilitlerini de açmışlardı. Bu arada yaşlı olan babama iltifat ederek bizleri yanına çağırdı; ?Bu ihtiyar birlik beraberlik için gayret etti, bu mübarek Cuma gününde barışı da yaptık, babanızın kıymetini bilin, bu ihtiyara hizmette kusur etmeyin, ona iyi bakın.? diyerek bizlere öğütte bulundu.

Sohbetimizin bir bölümünde de, aslen Günerli´den olup ticaret için büyük şehirlere giden hemşerilerimizin durumunu halen köyde yaşayan Erdal Mahmut Ayhan (1954 doğumlu)´a sorduk. Bizlere detaylı bilgiler verdi:

Genellikle Ayhan, Özbey ve Özdemir soyadını taşıyan ailelerin ?? Mahallesinde, Ovacı, Yılmaz, Çelik, Avcı, Koç, Yıldız soyadını taşıyan ailelerin de 30 Ağustos Mahallesinde yaşadıklarını söyledi. Büyük şehirde yaşayan birkaç köylünün ismi ve meşgul olduğu işleri şu şekilde:

Abdullah-Derviş Yıldız:  Tekstil

Mehmet Yılmaz:  Bijuteri

Bektaş-Boyraz-Şeyho-Mehmet Atma: Atma Center İş Merkezi

Ali Ayhan: Ekonomi Dünyası İş Merkezi

Ramazan Ovacı: Perde-Tekstil

İsmail Özdemir: Oto Galeri

Hasan Oğuz: Eşarp Toptancılığı

Yusuf-Mahmut Özdemir: İnşaat Sektörü

Gazi- Ali Seydi Avcı: Bursa´da Tekstil

Yıkılhan Şenlikleri de her yıl Günerli sınırları içerisindeki şenlik alanında yapılmaktadır. Çok kalabalık bir katılımla yöre insanı bir araya gelmekte, birlik beraberlik içerisinde geçmektedir.

Bu arada dernekçiliğe çok önem veren Günerlilerin özel bir uygulamalarının olduğunu öğreniyoruz: Askerliğini yapan her erkek aylık 20 TL olmak üzere yılda 240 TL bağışta bulunur. Bu bağışlar İstanbul´daki dernek merkezinde toplanır. Cenazelerde ev sahibi yemek vermez. Yemek ve cenaze masrafları bu ortak kasadan harcanır. Bu güzel uygulamanın her yerde hayata geçirilmesini bekleriz. Çünkü maalesef bazı yörelerde cenaze sahibinin o acının içinde bir de binlerce kişiye yemek hazırlaması hatta kendinin masraf etmesi geleneğinin uygulandığın kötü bir örnek olarak duyuyoruz. Atmalı yöresi bu kötü âdete asla uymuyor ve birlik içerisinde komşularının cenazesinde ve sevincinde her zaman yanında oluyorlar.

Hüseyin Oğuz (    ) yörenin bayram âdetleri ile halk hekimliği, dil (lisan) ve giyim tarzı hakkında şunları anlatıyor:

Bayram günleri namaz kılındıktan sonra herkesle topluca mezarlığa gidilir. Yasin-i Şerif okunur ve bütün geçmişlerimizin ruhuna bağışlanır. Uygun birkaç evde geniş katılımlı kahvaltı yapılır. Topluca köy büyükleri ve hasta ziyaretlerinde bulunulur. Yakında akrabası vefat edenlere taziye verilir. Çocuklar ve hanımlar da kendi aralarında bayram gezmelerinde bulunurlar.

Kurban Bayramı günleri namazdan sonra kurbanlar kesilir. Kurban kesmeyen komşular varsa pay gönderilir. Büyük tencerelerde kavurma yapılarak gelen giden misafirlere ikram edilir.

Halk hekimliği olarak şişe vurma diye tabir olunan tedavi bu yörede sık uygulanır. Önceden Başkaya´da Hasan Turgut, Üçpınar´da Sınıkçı Davut Ateş vardı. Kırık ve incinmelerde onlara gidilirdi. Yumurtanın beyazını sabunla karıştırıp temiz bezin üzerine uygulayarak kırık üzerine saralardı. Şimdilerde Doğantepe´de Gül Hanım kırık-çıkık işlerine bakıyor. Vakıftan Allah razı olsun Darende Hulûsi Efendi Devlet Hastanesi her türlü hastalığımızda en yakından başvurduğumuz bir sağlık merkezi oldu.

Yörede eskiden Kürtçe konuşulduğunu biliyoruz. Şimdilere sadece büyüklerin kendi aralarında kullandıklarını, çocukların anlasalar bile konuşmadığını söylüyorlar Hüseyin Oğuz.  

Kadınların eskiden üç etek zıbın denilen renkli motifli kumaşlardan elbise giyerlerdi. Yaşlı hanımlar fes gibi bir kalıbın üzerine siyah poşu bağlarlardı. Genç hanımlar boncuklu ve oyalı başörtü takarlardı. Erkekler kıl şalvar ve çarık giyerlerdi.

Bu ziyaretimiz sırasında Günerli Mahallesinden Hacı Ahmet Ünver´i de ziyaret ettik. Hacı Ahmet Ünver (1940 doğumlu) şu güzel hatırasını anlattı bizlere:

?Çocuklarım İstanbul´da ticaretle uğraşıyorlar. Kış aylarında orada kalıyorum. Bir Cuma günü erkenden Eyüp Sultan Türbesi´ni ziyaret ettim. Camiye girdim. Cuma namazını bekliyordum. Bir ara yanıma güzel giyimli, güzel yüzlü bir insan geldi. Nereli olduğumu sordu. Darendeliyim dedim. Memleketin ileri gelen zatları kimlerdir, dedi. Bende; Somuncu Baba Hazretleri Hasan Gazi, Medişeyh Abdurrahman Gazi Hazretleri, Hulûsi Efendi ve Hamidettin Efendi dedim. Somuncu Baba Türbesi´ne ziyarete gider misin? Hulûsi Efendi ve Hamidettin Efendi´yi tanır mısın, dedi. Ben de;  o iki mübareği de tanırım dedim. Arada bir ziyarete giderim,  eğer Cuma günleri denk gelirse Cuma namazını orada kıldığım da olur dedim.  O zat bana:

?Ben senin yerinde olsam, o kadar yakın bir mesafede otursam her Cuma namazımı Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba Camii´nde kılardım.? dedi. Biraz sonra başka bir tarafa döndüm. Geri baktım ki o kimse yok. Artık o konuşmayı kendime bir işaret kabul ettim. Yaklaşık 20 yıldır, yaz aylarında Barındır´da oturmama rağmen bütün Cuma namazlarımı Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba Camii´nde kılıyorum, Allah´a şükrediyorum.?

Son olarak Erdal Mahmut Ayhan´ın şu sözleriyle sohbetimizi tamamlayalım.

?Eskiden beri bizler toplanır, traktörlerle, minibüslerle Şeyh Hamid-i Veli Türbesi´ne ziyarete gideriz. Vakıf türbeyi ve civarını çok güzel imar etti. Ayrıca kendi mahallemizden 5-6 kişi vakıfta çalışma imkânı bulmuştur. Vakıf her yönüyle memleketimize hayırlı hizmetlerde bulunmaktadırlar. Darende´mizin yüz akı olduğunu bir hatıra ile anlatayım.

1985 yılında Çankırı´nın Kurşunlu ilçesinde pazarcılık yapıyordum. Bir emniyet amiri geldi, tanıştık. Nereli olduğumu sordu. Darendeliyim dedim. Hacı Hulûsi Efendi Hazretleri´ni sordu. Ben de, zaman zaman ziyaretine gidiyoruz, dedim. O kişi bana dedi ki; ?Siz çok şanslı insanlarsınız. O zatı çok seviyorum, yılda bir defa memleketim Adana´ya ziyarete giderken uğrayıp ziyaret edebiliyorum. Ne mutlu sizler ne mutlu Darendelilere.?