Ömer HİDAYET


Gezelim Görelim, Darende´de Biraz Mola Verelim


Hemen her Televizyon kanalı, Anadolu´yu bir baştan bir başa, köy köy, ilçe ilçe, il il gezmek, görmek, mahalli ve kültürel değerleri birinci elden, birinci ağızdan duyurmak üzere takdire şayan çalışma yapmaktalar.

         Bunlardan hemen aklımıza gelenleri, kanal adı zikretmeden söyleyelim: ? Gezelim Görelim, Seyyah-ı Fakir, Gündüz Gece, Gezgin, Dünyayı Dolaşıyorum, En İyisi Gezmek, Gezelim Tozalım, Seyahat Name, Lokman Bizim Şehirde ve Şoray Uzun Yolda? gibi programlar. Adını sayamadıklarımız olabilir, bizi mazur görsünler. Bu formatta yayın yapanlarının duayeni TRT kanalında, ?Gezelim Görelim? adıyla Nuray Yılmaz´ın uzun süre yayınının devam ettiği bir programı idi. Halkın içine girmesi, yöresel ve mahalli değerleri gün yüzüne çıkarması bakımından büyük takdir de topladı. Yemek çeşitleri, düğünler, eğlence ve gösteri içeren otantik yöreye dair ne varsa hep bu programlarda evlerimize misafir oldu. Hikâyesi olan, hayata dair yaşanmışlıkları, yeteneği olan, bağrı yanık, içli sese sahip, söyleyecek sözü olanlara ayırım yapılmadan mikrofon uzatıldı. Bu programlar,  reyting kaygısından uzak, sade ve yalın programlardı. Bazen bahçede çalışan, bazen bir öküz ya da traktör ile tarla süren bir insanın nefes almasını sağladılar. Bazen de bir köy odasında konuştular, konuşturdular, şaka yaptılar, oyunlar oynadılar, değer verdiler, değer gördüler. Zira dost köyüne bahanesiz varılmazdı. Millet olarak, Anadolu insanın ikramda ve ilgide nasıl sınır tanımadığını bu sayede daha da yakından gördük.

             Yetmişli yılların, sabit iki kamera ile salon filmleri çeken bir yönetmeni şöyle diyordu: Çoğu senaryoları ben bile okumuyordum, zaten halk ne versek aynen kabul ediyor. ? diyordu. Zengin Kız, fakir oğlan kabilinden. Ya da ne bileyim fabrika sahibi babanın şımarık oğlu, fakir ama gururlu işçi kıza âşık olur. Konunun başı belli, sonu belli, ne estetik, ne sinemagrofik açıdan hiçbir değeri olmayan basit filmleri bize yıllarca sundular. Bunu da itiraf etmekten hiç çekinmediler.

              Bu aynı zamanda insanımızın da dünya ve ülke meselelerine bigâne kalmadığının alt yapısını oluşturdu. Bileşik kaplar misali siyasette çağın ötesini yakalamışsanız, bu derhal ekonomik gelişmeyi de beraberinde getiriyordu.  Dolayısı ile kamerayı görünce kaçmayan, mikrofon uzatılınca paniklemeyen bir nesil de kendiliğinden oluşmaya başladı. Özellikle dışlanmış, ötekileştirilmiş Anadolu insanı kendini ifade edecek ortamları bu programlar sayesinde sıkça buldu.

          Bu programlar en başta korkaklığı ve ürkekliği insanımızın üzerinden atmasını sağladı. Yaptığı bir yemeği gayet mahirane anlatan insanımız, ülkede yapılanları, kendisine sunulan hizmetleri bir kadirşinaslık örneği olarak gördü.  

      ?Volga Kızıl Akarken? adlı romanda okumuştum, Sovyet yapısını anlatırken, dışarıdan gelen misafirlere örnek ortak yaşam alanları gösteriyorlardı. Yazar, ?Size gösterilenlere değil, görmek istediğiniz şeylere bakın ?diyordu.

            Anadolu´yu dolaşan programlar, her türlü iki yüzlüğün, farklılığında da böylece önüne geçmiş oluyordu. Doğal, içten, mütebessim çehrelerin, yanık ve kırışık alınların harman olduğu bir hayat sunuyordu seyircisine.

          TRT´nin uzun süredir yayında olan ?Ömür Dediğin ? programını bilhassa anmak gerekir. Belki de, bir Gezelim Görelim türünden tanıtım programı değil elbette. Anadolu insanımızın bir ömür acılarla, çilelerle, yokluklarla boğuşarak bir yastıkta ömür geçirmeleri asıl kahramanlarımızın bize kimler olduğunu göstermesi bakımından zikredilmeye değer buluyorum.  Şanı, şöhreti olmayan, alınları kırış kırış, elleri nasırlı bu kişilerin, yokluğu nasılda tevazu ve şükre dönüştürmekte mahir olduklarını programın hemen her karesinde hissediyorsunuz. Programın yapımcısı ve sunucusu Zeliha Doymuş Hanım´ın, konuştuğu kişilerin, hanesine misafir olduğu güngörmüşlerin, o piri fani insanların dertleri ile nasıl da hemdert olduğunu, onların acısını içselleştirerek nasıl gözyaşı akıttığını çoğu kere aynı duygularla izlemişizdir. Bugünün insanı; sevgi ve aşk adına büyük laflar edip, sonra da sokak ortasında kaç yıllık hayat arkadaşını acımasızca katleden zihniyetin, bu hayatlardan çıkaracağı çok şey olduğunu böylece fark ettik.

          Yeni yayın döneminin başlaması ile Darende´mizin peş peşe bu programlarla tanıtılması her türlü takdirin üstündedir. Bu programlar, öyle bir çırpıda yayın saatinin başlayıp kapanması ile zaman aralığına sıkışmış sıradan çalışmalar olmasa gerek. Çoğu, köklü ve varlıklı kurumlarımızın ev sahipliği yapmaktan kaçındığı, bu programların Darende´mizde misafir edilmesinde Es-Seyyid Osman Hulusi Efenindi Vakfı´nın,  büyük özverisi sayesinde olduğunu unutmayalım.  Bu memlekette taş üstüne taş koyan kim olursa olsun, her türlü hürmet ve takdire layık demektir.

          Vakfın bu hizmeti, Darende´mizin tanıtımına da doğrudan destek olmaktadır. Ehli ve vicdan sahibi herkes bu fedakârlıkları bilir ve minnet duyar. Kültür ve sanat hayatımızı kuşatan, örf ve adetlerimize dair unutulmuş değerlerimiz ancak böyle nefes alır ve bu programlar sayesinde yaşamaya devam eder.