Cemil Gülseren


Bir gün gelir


?Nerde o eski domatesler, o eski elmalar?? denir ya hep. Şimdi tam da elma zamanı. O kokulu (elma gibi kokan) elmaları bulursanız önce koklayın sonra ister yiyin ister saklayın.

Eski dostlar kaldıysa ziyaret edin. Bir gün gelir giderim deme. Ahbabınız hâlâ varsa gidin, gelin. Eski tatları bulursanız tadın hiç çekinmeden. O yer sofrasını görünce buyurun. Darende´nin sokaklarında ya da mahallelerinde gezin tozun, bu güzün güzelliğini doyasıya yaşayın. O eski evler gitti gidiyor bir bir değil birden göçüyor, kendiliğinden değil ilgisizlikten, bakımsızlıktan. O canım zevkli, estetik, çok kullanışlı evler yerine apartmanları dikiyorsunuz ya ne deyim size? Ondandır diyorum; rastlarsan gir otur, şöyle baş köşeye kurul. Avrupa, eski yapıların bir kısmına -özel mülkiyet de olsa- el koyarmış. Ne yıktırırmış ne bozdururmuş. Türkiye´de de buna benzer cılız yaklaşımlar var ama yeterli değil. Biraz da yıkılmaya terkedilmiş. Umulur ki kendiliğinden ya yıkılsın, ya da yansın. Kentsel dönüşümü yanlış yorumlamamak gerekir. Görünürde olan şu: Türkiye´de devlet belediyeler eliyle yıkımı hızlandırıyor. Evet apartmanların çoğalmasını teşvik ediyor. Kredilendiriyor. Bu dönüşüm her şehir-il-ilçe için aynı mantıkla yürütülüyor. Elemek lazım, seçmek lazım. Yıkılacaksa yıkmak lazım. Korunacaksa da muhafaza etmek gerek. Bir gün gelecek eskiden kalma bir köşe başı, bir duvar, kazmadan (pardon kepçeden) kurtulmuş bir konak, bir konut arayacağız. Bulursak sevineceğiz.

Bir gün gelir de bizim ellere gider de görürseniz, yâre vâsıl olursanız kucaklayın, bir aşina yüzle yüzleşirseniz selamlayın. Gitti gelmez denilen fırsatları yakalarsanız bırakmayın. Giden gelmez ki zaten. O aramızdan gitmeden sen ona git. Ey güzel dostlar! Diyenler demiş gitmişler: Her zamanın derdi başkadır vesselam. Her mevsimin ayrı rengi, ayrı güzelliği ayrı çilesi yok mu? Her yaşın ayrı cilvesi ayrı nazı gibi?Ne daralalım, ne darılalım. Arada bir de olsa doğrulara kulak tutalım. Mevlâna der ki: ?İnsan yazın kışı ister, kışın da yazı. Bir hâle katiyen razı olmaz, ne darlıktan hoşlanır, ne genişlikten ve boşluktan. Rahata erdi mi de inkâra sapar. Geberesi insan efendisine ne kadar nankördür.? (Şükrünü etmeyen, yaratanını tanımayan insan yaşayacağına yaşamasa yeğ. C. G. )

Biz ki bize benzemeyenleri ve bize hitap etmeyenleri kendimizden saymıyorsak ki öyleyiz işte bu da bizim yaptığımız ?ötekileştirme´. Bir de ?uzaklaştırma´ huyumuz vardır; Yaşlılara yakışıyor ve yapışıyor. Malum hep anılardan bahsederek, ?bizim zamanımızda? diye söze giriyorsa bir insan -kim olursa olsun- artık yaşlandığının resmidir. Bu yaklaşım gençleri bizden uzaklaştırmaya yetiyor da artıyor bile. İtici olduğunuzu yüzünüze söylemezler gençler. Aldanmayın sakın. Terk edin derim. Oysa biz toplum olarak alışkanlıklarımızı kolay kolay terk etmeyiz. Onlar biraz rahatlıktır bizim için. Değmez, rahatını bozmaya değmez der ve bozmak isteyeni ?istenmez´ ilan ederiz. Çıkışırız da üstelik. Aman alışkanlıklarımız değişmesin tek. Rahatımıza değmeyin, keyfimiz kaçmasın, tadımız tuzumuz bozulmasın. Kimseyi eleştirmeyin, kimse de beni tenkit etmesin. Gül gibi geçinelim, etliye sütlüye karışmadan yuvarlanıp gidelim. İşte gerçekler bunlar gençler! Aman kimseyi ürkütmeyin. ?Yalakalık´ , ?yağcılık´ kimin umurunda? Nefse hoş geliyor ya. Sen ona bak. Oysa hakikaten eleştirici bir dost varsa senin yanında ya da karşında kazanan sen olursun. İster müdür ol, ister başkan, ister yönetici, ister amir? Nefse hoş geliyor dedik hem de. Etkili ve yetkililerimizin duymak istediğini söyleyenler şimdi iyi ?danışman´ oluyorlar. Yol gösteren, istişare edilen, bilge kişi olmuş olmamış hiç mühim değil. Zira çavdar unundan baklava olmaz bilmezler mi? Şimdi moda ?danışman´ modası. Herkes herkesin danışmanı. Ben danışman denilince Vezir Tonyukuk´u bilirim, Yusuf Has Hacip´i bilirim. Kutadgu Bilig gibi orijinal, mükemmel bir eserin müellifi. Nizmülmülk´ü hatırlarım. Edebali´yi baş köşeye koyarım. Akşemseddin´i anarım. Ali Şir Nevai´yi unutmam. Hep çağlarına damga vurmuş bilgeler: Ağırlığı olan, üreten, yazan, düşünen, bilen gerçekten baş vurulan tarihin köşe taşları. Bir yapı için köşe taşı önemli seçimdir. Ustalar bilir bir de usta olacaklar ancak.

20. yüzyılın âlim-şair ve mutasavvıfı Osman Hulûsi Ateş de çağının aydınlatıcı ve yol göstericilerindendi. Eseri hâlâ aydınlatmaya devam ediyor: Gurur, kibir, hırs ve nefs düşkünlerine söyler. Görelim ne buyurmuşlar:

Bir gün gelir bu âlem-i hayât, âlem-i hayâl olur

Dehrin nesi varsa cümle pâymâl olur

Her demi zevk ile geçen eyyâmın

Âhir encâmı firkat ü melâl olur.

(Dehr: dünya, pâymâl : ayak altında kalmış, encâm : son, firkat : ayrılış, melâl : üzüntü, sıkıntı.)