Ömer HİDAYET


ANADOLUNUN KADİM RUH KÖKÜ


İslam Dini, Allah Resulünün kutlu yolculuğu ile seferine başladı. İlk İnsan, ilk Peygamber Hz. Adem Efendimiz, bu yürüyüşün mebde ve mikyasını temsil eder. Tevhit halkasının döne döne hiçbir parçasını kaybetmeden son Nebi Resul-i Ekrem Efendimizde ihtişamını bulur.? Size iki emanet bıraktım kutsi sözü? kıyamete kadar baki bir müjdedir. Sahabe efendilerimiz bu kaynaktan doya doya beslendiler. Sorunlar, dertler, ihtilaflar anında mahallinde çözülüyor, günlük hayat akışında seyrediyordu.

Fetih hareketlerine, İslam dünyasının inanç, itikat ve müesseseleşme çalışmalarına yeni bir dönem olarak bakabiliriz. Topraklar genişledi, farklı fikir ve yaşam alanları ile tanışıklık sağlandı. Bu da ister istemez, sorunları ve çözüm noktalarını beraberinde getirdi. Aksi zaten sosyal hayatın ruhuna aykırı olurdu. Hayat sürekli bir değişim ve dönüşüm içinde akmaktaydı. Yemene Vali tayin edilen Sahabe efendimize, sorunları ne ile çözeceksin diye soran Peygamber efendimize ?Kuran Kerim ile orada yoksa Sünneti Seniyye ile ?cevabı üzeri üzerine oralarda çözüm bulamazsan ne yaparsın sorusu gelir.? Kendi aklımla? diye verilen cevap bizim için sahih ve muti aklın çerçevesini gösterir. Aklını kullanan ve sünnet ışığında olgunlaştırıp sorun çözme derecesine getiren sahabe efendilerimiz, bu yolun aydınlık öncüleri olmuşlardır.

Peygamber Efendimizin sonrasında sahabe ve tabiin döneminde ilimler gelişti ve derecelendirildi. Bu döneme tedvin diyoruz. Tefsir ilmi, Hadis ilmi, Kelam ilmi, Fıkıh ilmi, Akaid ilmi,  usul ve esaslarına kavuştu.

Anadolu Erenleri

Evet, İçtihat kapısı her zaman açıktır. Lakin şartları ve usullerini bilene. Peygamberi postacı gören zihniyet, aklın kör duvarına toslamaya namzet yaşar. Gemi, okyanusta kılavuz olmadan rotasını çizemez. Zahir ilimler kendini idamesini tamamlayıp, boy atarken, manevi ilim(Tasavvuf) da medeniyetimizin ana damarlarını inşa etmeye hızla devam etti. İnsan yetiştirdi, ahlak oluşturdu, yaşam tarzı geliştirdi. Bir lokma bir hırka, engeline takılanlar dünyayı kapitalistçe ve hoyratça yönetme ve idare etme hırsında olan illetli düşünce içindeydiler.

İnsan yapısı gereği, zahiri(dış) ilimlerle aklını ve dimağını beslerken, Tasavvuf ile, (batıni) iç yönünü destekleyip, olgunlaştırmaya çalışıyordu. Ahmet Yesevi ile başlayan, Anadolu´nun ruh ve ahlak ile mayalanmış köklerini, Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaşi Veli gibi erenlerin yüreklerinde filizlendirdi. Tekkeler oluştu, zaviyeler kuruldu, gün boyu hayatın içinde kirlenen ve hırslanan insanoğlu, bu deryanın berrak pınarlarında arındı, aklandı. Mesneviden bir mısra ömrüne ömür kattı. İrşat edicinin bir nazarı huzur bahşetti. Bir sözü yüreğindeki kiri, mana teknesinde hemencecik paklayıverdi. Makalattan bir hakikat, umut olup dertlerini unutturdu. Çile dolu hayatını Fusus´l Hikem´le anlamlandırdı. Ak Şemsettin, Fatih Sultam Mehmet´e, Fethin yollarını açarken, Somuncu Baba ve O´nun ahfadı Anadolu´nun gönül fethine çoktan zemin hazırlamıştı. ?Evlatlarım açlıktan ölseniz de şüpheli şeylerden ebediyen sakınınız?   talimi, sosyal hayatımızın bir anlamda sigortası olmuştu. Kanaat, en büyük hazine, şükür ise riski olmayan en büyük nimetti. Mürşidin Kelamı, hikmet ve inceliğin zarafetle buluştuğu bir halvet odasına dönüşüyordu. Has oda, yüce gönüllerin huzur bulduğu bir şölen evi oluyordu. Hikmetten yoksun aklı zorlarsanız, idrake yabancılaşır. Ziya Paşanın ?Zira bu terazi, bu sıkleti çekmez? özdeyişinde olduğu gibi, hayatın çıkmaz kavşağında kaybolur, perişan olursunuz.

AKLIN İRFANLA BULUŞMASI

Kuş, çift kanatla uçar. Ruhun, huzur ve sükûn bulması için, Rehabilite etme yöntemi olan psikanaliz ilmi, geldiği nokta itibarıyla Tasavvufun günlük hayattan tehcire zorlanmasıyla oluştu.  Aklın hoyratça, sosyal hayatta dolaşıma sokulması, inkıraz ve illete duçar kılındı. Sanayileşen 2o.Yüzyıl bunalım üretti, intiharları teşvik etti. Sürekli tüketme mantığı, hırsı ve tatminsizliği doğurdu. Sonraki yüzyıl, bu bunalımı kuramsallaştırdı. Rehabilite merkezleri, tedavi ortamları hızla arttı. Bilgisayar büyük bir yenilik olarak günlük hayatımızı kolaylaştırdı. Ancak, dozajı kaçırınca, bağımlılarını tedavi etmek için klinikler açmaya başladık. Elbette bir nimet, bir külfeti beraberinde getirecekti. Buna hazır olmalıydık. Üstadın dediği gibi ?Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;

Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.? diye acımazsızca ruhumuzu zedeledik.

Bugün sık kullandığımız GELENEK tabiri, her derde deva, güzel oluşumların arka planını gösterir. Kültür, Sanat, Edebiyat, Estetik, bilhassa Tasavvufi yapıya, tüm disiplin alanlarına bu zaviyeden bakmak gerekir. Bu birikim, kadim bir medeniyetin harmanlanması sonucu meydana geldi. Yoksa Anadolu´da oynanan geleneksel oyunların tarihçesi ve folklorik değeri anlaşılmasın. Hoş iyi bakan göz, bu oyunlarda dahi irfani estetikten izler görebilir. Bazı kişilerin, FETÖ´nün 15 Temmuz darbe girişimi ile tüm inanç ve sosyal sorumluluk sahibi oluşumları bir torbaya atma kurnazlıkları, bundan dolayı nafile diyoruz. Bu yanlışlıklara karşı kalem ve kelamı ile mücadele eden başta gönül dostlarımız,  Mahmut Erol KLIÇ hocamıza, Tefekkür Ehli Yusuf KAPLAN hocamıza, ekranların yiğit ve yürekli kalemi İsmail KILIÇASLAN kardeşime, hassaten minnet ve şükran duygularımı iletmek isterim. Bu uğurda gayret ve emek veren herkesi yürekten selamlarım. Bu Ülke hepimizin, farklılıklar zenginliğimiz ve kültürel motifimizdir. İrfanı gelenek yağmurları ile sulanan bu Vatanı toprağını, kolay bulmadığımız gibi, kolay da teslim etmeyiz.