Musa Tektaş


Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey´in Darende Sevgisi ve Dini Hassasiyeti


Her insanın doğup büyüdüğü yer, kendine sevimlidir. Bu fıtrî bir duygudur. Zaten çocukluktan itibaren hayatın safhalarını yaşadığı, acı-tatlı günlerin geçtiği memleketini elbette hiç kimse unutamaz. Unutmak, unutturmak da mümkün değildir. 

Vatanını seven, bu uğurda canını bile verecek bir samimiyetle onu korur gözetir. Vatan ve iman, dini hassasiyetle muhafaza edilir.

 Ecdadımız böyle yaparak bizlere bu toprakları emanet etmişlerdir. Hz. Ali Efendimiz: "Şahsınıza kötülük eden bir düşmanı affediniz. Lakin vatanınıza ve milletinize kötülük eden bir kimseyi asla affetmeyiniz." buyurur. 

Umumi vatan sevgisinin içinde bir de hususi vatan sevgisi vardır. İnsanın kendi doğduğu toprakları, sevdiklerinin yaşadığı yerleri, hayatını devam ettirdiği mekânları sevmesidir ki, bu da kutsal bir duygudur. Çünkü her ne sebeple olursa olsun sevginin kendisi kutsaldır zaten.

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi´nin şu beyti ne kadar özel ve mânidârdır:

Vatan-ı hususimiz Darende ilçesidir

Ruhumuzun duygusu bir altın külçesidir

Hulusi Efendi Hazretleri, doğduğu ve hayatını sürdürdüğü Darende ile bütünleşmiştir. Âdeta o Darende´yle, Darende de Hulusi Efendiyle özdeşleşmiştir.

Hulûsi Efendi´nin mahdumu A. Şemsettin Ateş Ağabey de bir Darende sevdalısı idi. 2001 yılında ?Darende Şiirleri Güldestesi? hazırlıyorduk. O zaman aşağıda vereceğimiz şiiri bizzat kendinden almıştık. Aradan yıllar geçti, merhumun vefatından sonra not defterleri elimize geçti, başka şiirlerinin olduğunu da gördük. Onun şiiri Darende sevdasını çok açık bir şekilde ifade ediyor;

 

Sen toprakların yücesi

Sen dudakların hecesi

Sen esen rüzgârın sesi

Yalnız sensin Darende´m

 

Sen gariplerin mekânı

Sen yücelerin ünvanı

Sen insanlığın kervanı

Yalnız sensin Darende´m

 

Sen suların kaynağı

Sen âlemin bayrağı

Sen Ahmed´in otağı

Yalnız sensin Darende´m

 

MISRALARDA DARENDE SEVGİSİ

Bir toprağın yüceliği, üzerinde yaşayanlarla ve sinesinde barındırdığı değerlerle ölçülür. Darende; başta Somuncu Baba olmak üzere birçok Allah dostunu sinesinde saklamaktadır. Ayrıca onun temiz nesli ile beraber güzel insanların beldesidir. Onun için de yücedir. Memleketini sevenlerin onu anması dudağından düşürmemesi de pek doğal bir şeydir. Çünkü sevenler sevdiklerini unutmazlar. Her esen rüzgârdan Darende´nin kokusunu duymak isteyen şâir bu yoğun duygularla mısraları bezemiştir.

 

Her insanın gönül dünyasında bir otağ merkezi vardır. Burayı en güzel hayalleri, sevdaları ile süsler. Ahmet ağabey Darende´yi gönül merkezine alıyor. Ahmet Şemsettin Ateş Ağabeyin dini hassasiyeti hususunda ise hüsnü şehadetle anlatılan şu satırları birlikte okuyalım:

 

H. HAMİDETTİN ATEŞ EFENDİ´NİN DİLİNDEN

H. Hamidettin Ateş Efendi Ahmet Şemsettin Ateş Ağabeyin manevi yönünü şöyle tarif ediyor:

?O, mahalle arkadaşlarına da, okul arkadaşlarına da ağabeylik yaptı. Onu her tanıyan dostu oldu, ona ağabey diye seslendi. O muhabbet ocağında doğmuştu her zaman muhabbet ile beslendi.

Aslı topraktan gelmişti. Tevazu sahibiydi. Gül kokulu topraklarda doğmuştu, güle meftun biriydi. Darende Dağları erozyona uğramıştı mutlaka birilerinin bir şeyler yapması gerekiyordu, eskiden dağlar ormanlıktı çevre yemyeşildi,  Orman Mühendisliği mesleğini seçmekle ilçesine memleketine daha da faydalı olacaktı. Bahçesinde her çeşit meyve ağacının olduğu bir evde büyüyordu. Muhabbetli sohbetler, sıcacık çayları o ağaçların gölgesinde, Tohma´nın serinliğinde içiyordu. Onun için de tabiata, bitkilere olan merakı ve alâkası daha da hassastı.

Cömertti. Cömertliğin civanmertlik şiarı olduğunu babası Hulûsi Efendi´den öğrenmişti.

Dürüsttü. Emrolunduğu şekilde dosdoğru bir hayat yaşıyordu. Kur´an´ın emirlerine râm olmuştu. Gönüllere girmişti. Gönüllerde sevildi. Sadakatiyle, dürüstlüğüyle herkes tarafından sevildi, sayıldı. Senlik benlik davasından geçmiş bir merdâneydi.

Hayırseverdi. Allah için herkese hizmet etmeyi benimseyen örnek bir kişiliğe sahipti. Yaptığı iyiliklerin kendisi ile Allah arasında kalmasına özen gösterir, hiçbir kimseyi bunlardan haberdar etmeyecek şekilde hayırda gizliliğe dikkat ederdi. İçindeki sırlarını hiç kimse bilemezdi. Darende´deki ticari hayatında kimsesizleri, yoksulları, meczupları, yetimleri himaye eder onların ihtiyaçlarını gidermeye çalışırdı. O fakir fukara babası idi, daha doğrusu babasının oğluydu. Geçmişi temiz olan bir sülalenin temiz bir evladıydı. ?Allah güzeldir, güzel olanı sever? düsturuyla güzelliğe meftundu. Sevdiklerini candan severdi, kimseye yük olmazdı. Temiz fıtratını asla kirletmedi, temiz tuttu. Örnek insan olabilmek örnek kişilerin vasfıdır. O, örnek insandı.

Büyüklerin imtihanının büyük olduğunu söylerdi. Kendisi de hastalığın pençesinde sabrederek, şükrederek, metanet göstererek, bu dünya sınavını verdi.  Ameliyattan yeni çıkmış olmasına rağmen Kutsal Beldelere olan iştiyakı galip geldi, hac ziyaretine gitti. Mekke´de Arafat´ta ümmet-i Muhammed için dualar etti.

Medine´de gözyaşları sel oldu aktı. Rasulullah´ın sevgisi ile gözleri hep nemli, mendili hep ıslaktı?

Hac dönüşü tekrar hastalandı.

17 Mart 2006 Cuma günü Hakk´a erdi.?

 

Kurucusu olduğu Somuncu Baba Dergisi´nin 45. Sayısında (Temmuz-Ağustos 2003) kendi maneviyatını ve teslimiyetini u satırlardan okuyabiliriz:

 

ÂH TESLİMİYET...DÎNÎ HASSASİYET?

?Yüce dinimiz İslâm, çok geniş bir kavramdır ve kısaca ?ihlâs, inkıyad ve teslimiyet? demektir. Teslimiyet ise üç türlü olur: Ya kalben olur ki; bu kat´î inanç demektir. Veya dil ile olur; bu da ikrardır. Ya da organlarla olur. Bunlar da ibadetlerdir. Bu üç şeklin en üstünü kalp ile olanıdır. İşte İslâm´ın üç şeklinden biri olan kalbin teslimiyet ve bağlılığına iman denilir.

Kur´an´da Rabbimizin insanlara uyarıcı ve müjdeleyici olarak gönderdiği kıymetli elçilerinin güzel ahlakî özelliklerine dair birçok ayet yer almaktadır. Tüm peygamberler, Allah´a olan teslimiyetleri, samimiyetleri, sadakatleri ve adil, mütevazi, onurlu tavırlarıyla son derece üstün ahlaklı insanlardır. Kur´an´da Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) Allah´a olan derin imanı, tevekkülü, samimiyeti ve güçlü Allah korkusu, Hz. Süleyman (a.s) her an Allah´a şükredip Rabbimizin şanını yüceltmesi, dini yayma konusundaki kararlılığı, güç ve kudreti, Hz. Eyüp (a.s) sabrı, Hz. Musa (a.s) samimiyeti, Hz. İsa (a.s) manevî derinliği ve Allah´a olan teslimiyeti, Hz. Davud (a.s) her tutum ve davranışıyla Allah´a yönelmesi ve daha birçok üstün özellikleriyle tüm insanlara örnek verilmişlerdir. Hz. İbrahim´i de, Allah Kur´an ayetlerinde övmekte ve tüm Müslümanlara üstün vasıfları ile örnek göstermektedir.

Hz. İbrahim (a.s) Kur´an´da geçtiği gibi; ?Allah´ın Dostu? dur. Nisa suresinde ?Allah, İbrahim´i dost edinmiştir? buyurulmuştur.

Bu nedenle de Hz. İbrahim (a.s) ?Halilullah? (Allah´ın dostu) olarak tanınmakta, insanlar tarafından bu güzel isimle anılmaktadır. Nitekim Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) de ?Ey Allah´ım! İbrahim (a.s) senin Halilindir, peygamberindir.? şeklinde buyurmuşlardır. Hz. İbrahim (a.s); oğlunu kurban etmesi imtihanında ve ateşe atılırken ?teslimiyet?inden dolayı Allah´ın rızasını kazanmış ?selam ve selametine? mazhar olmuş, ateşler gül bahçesine odunlar balığa çevrilmiştir.

Allah korkusuna ve sevgisine sahip, Allah´a dost olan insanın hayattaki tek amacı O´nun hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmaktır. Kalbinde ve aklında daima Allah olur. Gördüğü güzellikler karşısında ?Allah ne güzel yaratmış, O övülmeye lâyıktır? der, Allah´ı en güzel isimleriyle tesbih eder.

Sufiliğin / tasavvufun vasıfları, beşeriyete evvela Hazreti İbrahim (a.s)´in evsaf ve ahlakı ile malum olmuştur. Bu malumat; mukaddes kitaplarda mevcuddur. Mukaddes kitapların bildirdiğine göre, Hazreti İbrahim (a.s); Hakk´ı ve halkı sever halimdir. Rikkâtlidir. İnsanlarla tam alakalıdır. Tam gayretlidir. Halka acır, onlar için çalışır. Hakk´a ve halka tam bağlıdır, sadıktır. Bu uğurda da her fedakârlığı göstermiştir. Tam feragât ehlidir. İlhamla Allah´ı bulmuş ve imanda yürümüştür. Allah´la konuşmuştur. İmanın bütün hakikâtlerine vakıf olmuştur. Ve Allah´a bütün mevcudiyet ile teslim olmuştur. İslâmiyet; yani teslimiyet; beşeriyete, ondan onun teslimiyeti örneği ile gelmektedir.

Hz. İbrahim, Hz. Muhammed (s.a.v)´in mübarek nûrunu alnında taşıyan yüce bir peygamberdir.

Kur´an´da belirtildiği gibi, Allah´ın gönderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah´a itaat etmiş olur. Ona isyan eden de Allah´a isyan etmiş olur (Nisa/80). Hz. Peygambere uymadan hiç kimse Allah´ın rızasına ulaşamaz. Onu anne-babası dâhil bütün insanlardan daha fazla sevmeyen kimse tam mümin de olamaz. Onun öğrettiği dine, sadece kalbiyle değil, bütün his ve hevesiyle, içi ve dışıyla uymayan kimse gerçek mümin sıfatını kazanamaz. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) Allah´a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisi ve yolun sahibidir. Her hükmü Cenab-ı Hakk´ın hükmü yerindedir. Onu insanlığın önüne koyan Yüce Allah´tır. ?Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşın!? diyen de bizzat Yüce Allah´tır.

Bunun için, insan Yüce Allah´a muhabbet ve teslimiyetini ancak O´nun peygamberine gösterdiği muhabbet ve teslimiyet ile ortaya koyabilir.?

 

SALİH ULU ŞÖYLE ANLATIYOR:

Çocukluğundan itibaren mahalle arkadaşı olan Zaviye Mahallesinden Salih Ulu şöyle anlatıyor:

Çocukluk, okul gençlik ve orta yaş dönemlerinde rahmetli Ahmet Ağabeyle beraber büyüdük, beraber yaşadık. Aynı mahallenin çocuğu olmamız hasebiyle yediğimiz içtiğimiz, oturduğumuz kalktığımız bir nevi her iş ve amelimiz aynıydı. Hulûsi Efendi gibi bir babanın evladı olması, Hacı Naciye Teyze gibi mürebbi bir hanımdan terbiye görmüş olması onun için paha biçilmez hasletler kazandırmıştı. Zaten kendi şahsiyeti de bu güzellikler üzerine bina edilmişti. Herkes tarafından sevilen, gençliğinde Şuğul ve dağlar olmak üzere piknik yapmayı, dostlarıyla oturup zaman geçirmeyi seven bir kişilikti. Aileden almış olduğu terbiye gereği haram-helal konusuna gayet dikkat ederdi. Kimsenin hakkına el uzatmaz, kendi elindekini arkadaşlarıyla, yakınlarıyla paylaşırdı. Doğruluk dürüstlük onda zirveye ulaşmıştı. 40 yıldan fazla beraberliğimiz oldu, içki, kumar gibi kötü fiil ve ortamlarda asla görmedim. Daha doğrusu bulunmadık. Çünkü bizden yarı bir şeyi olmazdı.  Olması da mümkün değildi. Gençlik yıllarında pikniğe giderken sırt çantasına koyduğu semaverini daha sonra arabasının arkasından hiç eksik etmezdi. Nerede bir fırsat bulursa çay demler semaver çayı içer dostane muhabbetleri yapardı. Dervişane bir eda zaman zaman şaka yapar. Bizleri neşelendirirdi.  İçki içenleri asla tasvip etmezdi. Telkinleriyle bu melaneti bırakanları bizzat tanıyorum. Çünkü hem fıtratı gereği hem de İslami konulardaki hassasiyeti gereği kötü söz, fiil ve davranışların adamı değildi. O gönül yapar, gönül kazanır, insana çok önem verirdi. Biz ondan razı idik Allah da razı olsun?

 HAMİ ULU İSE ŞUNLARI ANLATIYOR:

Aynı mahallede aynı yıllarda dünyaya gelmiş arkadaştan öte bir can gibiydik. Başta Salih Ulu ve ben olmak üzere bütün mahalle halkıyla bütün vaktini geçirirdi. Komşulardan kimin işi olsa yardımcı olurdu. Bağlarda bahçelerde arkadaşların evlerinde otururduk. Uzun kış gecelerinde ev oturmaları olurdu. Sonraları kendinin önderliğinde Kudret Havuzu civarında ve Trafo civarındaki yangın geçiren yaptırdığı mahalle ortak alanında birlikte otururduk. Darende çarşı esnafından ilçe yöneticilerinden zaman zaman misafirlerimiz olurdu. Ahmet Ağabeyin önderliğinde ikramlar yapılır, çay içilirdi. Onu dini bütün, farzlarına nafilelerine dikkat eden bir dost olduğuna şehadet ederiz. 

Hilmi Keyhıdır
16.09.2016 06:40:03
Sayın Musa Tektaş Beyefendi Merhum AHMET ŞEMSETTİN ATEŞ EFENDİ HAKKINDA YAPTIĞINIZ ARAŞTIRMA VE ALDIĞINIZ BİLĞİLER IŞIĞINDA yayına koyduğunuz hassasiyet yazılarınızdan dolayı sizi tebrik ediyorum ve kutluyorum.