Musa Tektaş


NECDET KIRCEYLAN İLE RÖPÖRTAJ-1


1985-1990 yılları TZDK Bölge Müdürlüğü yapan Necdet Kırceylan Darende ile olan gönül bağını hiç koparmamış, tayini çıkıp gittikten sonra zaman zaman ziyarete gelmek suretiyle gönül dostluğunu devam ettirmiştir. Her ziyaretinde vakıf hizmetlerinin daha da gelişmesini görerek memnuniyetini yaptığımız bu röportajda belirtmiştir. Geçtiğimiz ay içerisinde rahatsız olmasına rağmen bir vefa ziyareti ve kendi deyimiyle ?helalleşme´ kastıyla yaptığı Darende ziyaretinde kendisini dinledik. Siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.

 /resimler/2017-8/12/1019432480904.jpg

SORU: Necdet Bey Darende ye hoş geldiniz? Bugün 22 Mayıs 2017. Siz 1985 yılından itibaren Darende´yi Malatya´yı biliyorsunuz. Bize önce öz geçmişinizden ve Malatya da kaldığınız dönem içerisinde Hulusi Efendi Hazretleriyle olan anılarınızdan bahseder misiniz?

1939 da Balıkesir de doğmuşum. Babam esnaf olarak çalışan ve orta halli geçinen bir insandı. Dedem İstiklal savaşından önceki yıllarda Osmanlı ordusunda uzun yıllar asker olarak görev yapmış bir insan imiş. Babam 1920 de doğmuş. Bir muhacir aileden geliyoruz. Rahmetli ninem manevi yönden kendini yetiştirmiş Balıkesir´de yaşayan bir insandı. Okul yüzü görmediği halde onunla beraber biz İslam âlimi Hasan Basri Çantay Hocaefendi´den bir şeyler sorup öğrenmeye giderlerdi. Ben o zamanlar yedi sekiz yaşlarında bir çocuktum. Biliyorsunuz Hasan Basri Çantay bir İslam âlimi olarak dine çok büyük hizmetler vermiş bir din âlimi tefsir yazarı idi. Bizim büyüklerimiz böyle bir muhterem zatı bulduklarında mutlaka ondan bir şeyler sorup öğrenen araştıran ve nefsinde tatbik eden insanlardı. Dolayısıyla benim bu büyüklerden görmüş olduğum araştırma inceleme ve yaşama hastalığı bana da sirayet etti. Okul dönemimin lise yıllarından sonra ki üniversite yıllarımda araştırma inceleme yönümüz daha belirgin bir hal aldı. Daha sonraki Diyanet Yayınları ilgili eserler beni hep bu araştırma durumuna sevk etti. Bütün ömrüm boyunca Kur´an´ın insan yönetimine dünya hayatı yönetimiyle ilgili özel ayetlerine surelerine merak sardım. Onları bir araya getirip not defterinde topladım, yine hadisleri de insan hayatının şekillenmesinde olan hadisleri de bir araya topladım. Bu sure ve hadisleri Kastamonu da Müftü ve Müftü yardımcılarının, vaizlerin nezaretinde kontrol ettirdim. Her hangi bir yanlışlık var mı diye. Bu yönüyle bunları yazılarımda da paylaşmak durumuna girdim. Ben Ziraat Fakültesi mezunu olmam hasebiyle Balıkesir´de görevime başladım. Türkiye Zirai donatım Kurumu´nda bölge müdür muavini oldum ve uzun bir dönem bu görevimi sürdürdüm. 1977 senesinde bölge müdür muavinliği yaptım. Kaderin bir cilvesi olarak 1985 yılında da Türkiye Zirai Donatım Kurumu Bölge Müdürü olarak Malatya´ya geldim.

Arkadaşlar dediler ki Darende de Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi diye büyük bir zat var. Malatya´daki birçok arkadaş on beş günde ayda bir Cuma günleri veya hafta sonları o zatı ziyarete giderler. Bizde gidelim dedik. Ben bu güne kadar böyle bir tasavvuf büyüğüyle ilk defa bir karşılaşmamız olacaktı. Darende ye geldik arabamızı Hulusi Efendi´nin evinin önüne park ettik. Yine yanımızda pek çok daire amirlerinden olan arkadaşlarda vardı. Cuma günü idi. Cuma namazını kıldık. O zatın hutbesini büyük bir manevi atmosfer içerisinde zevk ve huşu içerisinde dinleme şerefine nail oldum. Camiden çıktıktan sonra Hulusi Efendi ?Haydin yemeğe gidelim? dediler ve bende ? Şimdi biz davetsiz bir yere gidersek ayıp olur? dedim ama arkadaşlar ?Olur mu hocamız herkesi davet ediyor? dediler. Biraz dolaştıktan sonra içeriye girdik. Hulusi Efendi bizi görünce ?Sen neredesin.  Seni bekliyorduk, gözden birden kayboldun?dedi ve bizi yanına oturttu. Yemeğimizi yedik. Bu ilgi ve alakadan veya normal bizden biriymiş gibi davranması beni şaşırttı. Bizlerle bu şekilde konuşması ilgilenmesi beni çok etkilemişti. Daha sonra iki üç ayda bir gelip hocamızı ziyaret ettik. Hocamız genel itibariyle bir tarikat şeyhi olarak değil de bir ilim adamı olması ön plana çıkan bir din âlimi bir zât idi.  Sosyal hayattaki bulunduğu dernekler hep halka daha güzel bir şeyleri sunmak içindi. Hocamın en büyük özelliğinden biride siyasetle hiç alakadar olmaması ve gelen insanların siyasi ideolojisi ne olursa olsun onların fikirlerine saygı duyar ve siyasete hiç karışmaz hatta hiç konuşmazdı. Her kesimle barışık ve herkesle ülfet eden geçinen büyük ahlak numunesi idi. Bu hali çok enteresan gelmiş ve beni kendisine cezbetmişti. Yani ben odasına girerken yanına girerken normal giriyor ve çıkıyordum. Bir Allah´ın kulu yanıma gelip de sen şöyle gireceksin şöyle çıkacaksın adabı usulü şöyle diyen kimse olmadı. Hocam bana, benim davranışlarımla ilgili olarak yanlışımın olup olmadığını hiçbir şekilde hissettirmedi. Bu onun son zamanına kadar da hiç değişmedi. Tarifi olmayan güzel bir ahlaka sahip idi. Sohbet ettiği zaman kelamından çok güzel şeyler duyardık.  Gösterişten uzak çok sade ve temiz bir yaşantısı vardı. Bizle beraber namazdan çıkar yürüyerek gelirdi. Ziyaretçilerine gül esansı ikram ederdi. Divan´ını da o yıllar yeni bastırmıştı. En büyük hayalinin de bir hastahane yaptırmak olduğunu ve Divan´ın satışından gelecek olan geliri de hastane yapımında kullanılacağını söylemişti. Kendinin vefatından sonra evladı H. Hamidettin Ateş Efendi sağ olsun, yaptırmak istediği muhteşem eseri meydana getirdiler. Bu eser herkese açık hizmet veren Türkiye de sağlık alanında nadir bulunan bir eserdir.                

Bir gün Balıkesir den gelirken ikindi namazı vakti burada mola verdik. Arabayı evine yakın bir yere çektik. Camiye namaza gittik geldik ten sonra hocam ?Ne zaman geldiniz? diye sordu. ?Şimdi geldik?dedim bunun üzerine?Bugün gitmeyin misafirim olun? buyurdu.?Hocam benim hanım sizin eve girmez? dedim.  ?Neden? diye sordu. ?Çünkü hanımımın başı açık?dedim ama o büyük insan buyurdu ki?Olsun o gün gelir kapatır.? dedi. Benim hanımım ilkokul öğretmeni ama Kur´an´ın hemen hemen yarısını ezberinde bilir. Dedesi de Balıkesir Paşa Camiinin rahmetli imamlarından. Medrese görmüş icazet almış bir zât. Oda aynı şekilde insanların fazla sorgulanmaması gerektiğini kendilerinin fazla müdahaleye lüzum olmadığını, herkesin inançları bilgileri doğrultusunda bir an gelip hakikate ereceğini söylerdi. İşte hocamda aynen bizim hanıma aynısını söyledi ve:  ?Buyurun kızım hoş geldiniz, ablalarının yanına girip istirahat edin? buyurdu. İstirahat ettikten sonra bizim bir buçuk saatlik yolumuz var bize müsaade edin dedik. Ben bu yaşamış olduğum bu mevzuyu her zaman başka yerlerde de anlattım. Hulusi Efendinin engin bir hoş görüsü, engin bir dehası, çok büyük bir şefkat ve merhamet sahibi oluşu, bizi adeta bir baba şefkatiyle bağrına basması inanın bana tarifi çok zor bir hüsnü ahlaka sahip bir insandı. 1998 yılında bir makalede bu hususun bir bölümünü yazdım. Yani Hocamız insanlığa bakışı davranışı çok orijinal bir şeydi. Kısacası hocamız Sevgili Peygamberimizin metodunu hayatında bire bir tatbik ederek yaşıyordu. Kapısını insanlara açmış araya mesafe koymamış, işte sen bizdensin değilsin gibi bir ayırım yok ve bütün herkese olan hoş görüsüyle davranarak kucağını açmış.

Nasihat şiirini Kastamonu ya götürdüğüm zaman dağıttım herkesin dikkatini çekti. Çünkü muhteşem bir yorum.  Öyle bir şiir ki ciltler dolusu makaleler yazılarak anlatılacak şeyi dokuz kıtalık bir şiire sığdıran müthiş bir insan. Ben bunu biraz daha derinlemesine düşünerek söyleyecek olursam inanın bana yeryüzündeki tüm insanlık bu şiirdeki yazılı olan erdemleri yaşamaya çalışsa hayat güllük gülistan olur. Ne kavga kalır nede haksızlık kalır. İnsanlık kurtuluşa erer. Çünkü şiirin içeriğine ilmi boyutta girdiğiniz zaman adeta ayetlerin hadislerin özünü alarak tefsiri yapılmış. Eğer bir örnek verecek olursak birinci kıtada ki:

                Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma

                Sen hak için âlemin kölesi ol kulu ol

 

              Bu sözlerde Hazreti Peygamberin kaç tane hadisine işaret var. Bir hadisinde ?Kendi nefsine yapılmasını istemediğin bir şeyi mümin kardeşine yapma.  Kendi nefsine yapılmasını istediğin bir şeyi mümin kardeşin için istemedikçe kâmil mümin olamazsın.?  hadisi hemen aklıma geldi. Yani insan kendi nefsinden önce Müslüman kardeşinin nefsine hizmet etmesi gerektiğini ve Allah´ın rızasının bunda olduğunu, bütün insanlığa hizmetin ibadet olduğunu, diğer insanları biz kendi nefsimize hizmet ettirmek değil bizim tüm insanlığa hatta canlı varlıklara hizmet ederek Allah´ın rızasını kazanacağımızı söylüyor.  Tabi sözler onun gönül zenginliğinin bir yansıması bunlar. Şimdi o sözleri çok kimseler okuyabilir söyleyebilir. Ama Hulusi Efendi onu hayatında nefsinde tatbik ederek uyguluyor her hal ve hareketinde söylemiş olduğu sözleri yaşıyordu. Bu günün dünya meseleleri Türkiye´nin meselelerinin çözümü için herkes o nasihat şiirini iyi değerlendirmesi lazım.