Musa Tektaş


Gürünlü Hacı Hüsnü Dayı


Hacı Hüsnü Efendi, dost yolunun müntesipleri arasında ?Hacı Dayı? diye anılır. Darende ve Gürün civarında İhramcızade Hazretleri?ne müntesip, tasavvuf terbiyesi almış, cömert, hanedan, kapısı her zaman misafire açık, hatta hususi sohbet odaları bulunan, etrafındaki yetim ve kimsesizleri görüp gözeten olgun ihvanlara ?Dayı? lakabıyla hitap edilirdi. Bu bir saygı ifadesi olarak dillendirilirdi. Gürün?de Hacı Hüsnü Dayı, Yazıköy?de Hallo Dayı, Mengelis?te Kara Dayı, Darende?de Kırmızı Hanefi Dayı bunlardan en bilinenleridir.

Güründe Bir Gönül Dostu

Hacı Hüsnü Efendi?nin maneviyatının yüksekliği ve örnek yaşayışı hususunda onu tanıyanlar hem fikirdirler. Kendisi Sivas vilayetinin Gürün ilçesinde eski adıyla Fazlıoğlu Mahallesi?nde 1901 yılında dünyaya gelmiştir. Babası o bölgenin saygın ailelerinden olan Koca Yusuf oğlu Ali Efendi?dir. Annesi ise Emine Hanım?dır. Küçük yaşta yetim kalmıştır. Küçük yaştan itibaren tasavvuf ehli mümtaz şahsiyetlerden dinî ilmini tamamlamış ve o zamanın Rüştiye okullarını bitirmiştir. Devlet dairesinde, memurluğa Darende?de başlamıştır. Darende?de memurluk yapmış olduğu dönem içerisinde Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri?nin feyzinden, sohbetlerinden istifade etmiş ve ihvanın önde gelen isimlerinden Hacı Hasan Akyol Efendi tanışmıştır. Somuncu Baba?nın nesli ve Evlad-ı Rasûl olan Hulûsi Efendi?ye elinden geldiğince sevgi, muhabbet ve edepte kusur etmemeye gayret etmiştir. İhvanın büyüklerine de saygı göstererek sohbetten sohbete koşmuş, sohbetin manevî ikliminden olabildiğince istifade etmeye çalışmıştır.

İlk memuriyete Darende?de başlamıştır. Bir müddet Darende?de kaldıktan sonra, memleketi olan Gürün?e tayininin çıkması üzerine Gürün?de Maliye Tahsilat Memuru olarak görevine devam etmiştir. İki evlilik yapan ve çocuğu olmayan Hüsnü Efendi, civarında bulunan yetim ve kimsesiz çocukları evlat edinip okutmuş hatta onları evlendirerek yurt yuva sahibi olmalarına vesile olmuştur. Bu manadan yetim ve kimsesiz 35 çocuğu büyütüp okuttuğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Çok hayırsever bir kişiliğe sahip olan Hüsnü Efendi yoksullara yardım etmeyi severdi.

Hökkeş Yanık şöyle anlatıyor:

?Her fırsatta Darende?ye, Hulûsi Efendi?yi ziyarete gelirdi. Hulûsi Efendi?de Gürün?ü teşrif ettiklerinde Hüsnü Efendi?nin evinde uzun süreli sohbetler yaparlardı. Sert bir mizaca sahip ve titiz bir insan olan Hüsnü Dayı Hulûsi Efendi?nin sohbetleri teşrifinden önce Gürünlü ihvanları sohbet adabına riayet etmeleri hususunda uyararak güzel bir sohbet olması için gayret ederdi. Bu titiz gayretlerin sonucu ilahilerin okunduğu, Piran-ı ızam Hazeratı?nın menkıbelerinin anlatıldığı, dinî konulardan mevzuların anlatıldığı gözyaşları içerisinde güzel sohbetler yapılırdı. Hüsnü Dayı da Darende?ye Hulûsi Efendi Hazretleri?ni ziyarete geldiğinde de aynı şekilde sohbetler olur ve ayrılırken himmetini, duasını ister hüzünlenerek ayrılırdı.

İhramcızade Hazretleri?nin Şu Sözlerini Sohbetlerinde Sıkça Dile Getirirdi: ?Gardaşım, Neyi Seversen Onunla Kalırsın, Ne İle Meşgul İsen, O Olursun.?

Hacı Hüsnü Dayı, Sivaslı İsmail Hakkı Hazretleri?nin Gürün ve bölgesinde hatmi hacegan okutma ve tarikat dersi tarif etmek üzere görevlendirmiş olduğu önemli ihvanlarından birisi idi. Gürün?de ve yakın çevrede bulunan ihvana ve tarikatı âliyeye elinden geldiğince hizmet ederdi. Hüsnü Dayı sert mizacının yanında merhametli bir insandı. Sohbetlerinde İhramcızade İsmail Hakkı Efendi Hazretleri?nin mübarek sözleri ile Hulûsi Efendi Hazretleri?nin kelam-ı kibarlarından bahsederdi. İhramcızade Hazretleri?nin şu sözlerini sohbetlerinde sıkça dile getirirdi: ?Gardaşlarım, biz gidenlerle gider, gelenlerle geliriz. Neyi seversen onunla kalırsın, ne ile meşgul isen, o olursun.?

?Sakın Kardeşlerim Kapı Aramayın, Kapı Seyyid?in Kapısıdır.?

İhramcızade Hazretleri´nin vefatından sonra bazılarının şeyhlik iddiasında bulunmaları ve kendilerinin ahvali hakkında  Hüsnü Dayı bir sohbettete şunları anlatmıştır: ?Kendiliğinden şeyhlik iddiasında bulunanların hâli kötü kadınların hâlinden eşettir.´ dedikten sonra devam eder: ?Bir gün bir arkadaş kendi gönlünden acaba bu görev bana mı verildi, diyerek gönlünden geçirir ve aklınca istihareye yatar. Gece rüyasında Sivas´ın Ulu Camii´nin minaresi tam eğilmiş olarak görür. İhramcızade Hazretleri minareye bir halat takıp: ?Gardaş, bu minareyi doğrult.´ der. O arkadaş uğraşır uğraşır ama doğrultamaz ve bir telaş ve korku ile uykudan ayılır. Hemen oğluna ?Hemen beni Gürüne götür.´ der. Benim yanıma geldi ve: ?Dayı bir rüya gördüm.´ diyerek rüyasını anlattı. ?Pirimizin vefatıyla bu emanet bana mı verildi?´ diye düşünürdüm dedi. Bu rüya ile kendisinin ikaz edildiğini ve hataya düşeceğini anlayarak bu vazifenin Darende´de Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi´ye verildiğini idrak edince: ?Dayı hemen Darende´ ye gidip Hulûsi Efendi Hazretleri´ne teslim olalım.´ dedi beraber gidip teslim olduk .´

 Hacı Önder Özdeğer kendisiyle yapılan bir röportajda şöyle anlatıyor:

?Hacı Hüsnü Dayı ihvanlara: ?Sakın kardeşlerim kapı aramayın, kapı Seyyid?in kapısıdır.? diyerek hem de gözyaşlarını tutamazdı. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri?nin sık sık şu beyitlerini söylerdi:

Dost varlığına ermek ki Hulûsi iki âlem

Devlet o imiş bilmeyi ben devlet arardım.

Yine, ?Gardaşlarım biz kaldık, bari siz kalmayın ayık olun.? der Hazret?in şu beyitlerini okurdu:

Dağılıp varlığımız cümle tarikatı aşkta

Pay mal oldu rifatimiz yar iledir

Hacı Ali Galip Karaağaç anlatıyor:

?Gürünlü Hacı Hüsnü Dayı bahçe yetiştiricili­ğine meraklı bir kimseydi. Evinin bahçesinde her türlü meyve ve sebze yetiştirirdi. Özellikle elma ve çilek yetiştirir ve dostlarına ikram ederdi. Her yıl çilek mevsiminde Darendeye Osman Hulûsi Efen­di?ye bahçesinde yetiş­tir­diği çileklerden toplar ve bizzat kendisi getirir, ikram ederdi. O yıl çilek mev­simi olmasına rağ­men Darende?ye çilek getirmeyi ih­mal etmiş­ti. Osman Hulûsi Efen­di eline kalem kâğıdı alarak Hacı Hüsnü Dayı?ya hitaben şu ma­niyi yazdı ve benimle gön­derdi:

Yetişmiş çilek

Bizden bu dilek

Ya sen al getir

Yâhud biz gelek

Hüsnü Dayı pusu­layı oku­yunca ihmali­ni anlayıp, hemen bir sepet çilek top­ladı ve beraber Darende?ye ge­t­irdik.

Ben bir motosiklet alıştım. Çok acemi olmama rağmen bir gün Hüsnü Dayı?yı ziyarete gitmeye karar verdim. Bir kova kadar karadut topladım. Hulûsi Efendi Hazretleri?ne izin için gittiğim de  Hulûsi Efendi Hazretleri evinin bahçesinde abdest alıyordu. Müsadeleri olursa Gürün?e gitmek istediğimi söyledim. Hulûsi Efendi Hazretleri: ?Oğul sen acemisin, düşersin bak.? dedi. Ben de sukut ettim. Henüz çok acemi olduğum için hiçbir trafik kurallarını da bilmiyorum. Yolu tam ortalamış giderken bir taksi arkadan hafif bir şekilde koluma sürterek vurunca yere düştüm. Ben bayılmışım, kanlar içindeyim, hiçbir şeyden haberim yok. Kiraz olarak bilinen Mahmut Camcı beni görüp Gürün?e hastaneye götürmüş. Alnıma dikiş atarlarken hafiften kendime gelmişim ve: ?Yahu benimle ne uğraşıyorsunuz, ben Hüsnü Dayı?ya karadut götürüyorum. Beni bırakın.? demişim. Hüsnü Dayı da o an başımda imiş. Mübarek bunları duyunca gözyaşlarını tutamamış, mendilini ıslatmış.?

 ?Biz Uykudan Çok Böyle Seher Vakitlerindeki Sohbetlerden Gıda Alırız.?

Hökkeş Yanık Şöyle Anlatıyor:

 ?Sohbetler belirli günlerde ve daima Hüsnü Dayı?nın evinde olurdu. Gürün?ün Kızılpınar köyünde Çoban Halil Hoca diye bir ihvan arkadaş vardı. Hulûsi Efendi (k.s.)?nin Gürün?ü teşrif edeceğini duyduğu zaman gece erken saatte gelirdi. Efendi Hazretleri?nin ilahi ve kasidelerini seher vakti ihvanlarla Hüsnü Dayı?nın bahçe kapısında durur gözyaşını akıtarak muhabbetle söylerdi. Hüsnü Dayı biraz sert mizaçlı bir yapıya sahip olduğu için önce kızar sonra dayanamazdı ve: ?Hadi git oğul kapıyı aç semaveri yak, Kemal Efendi?yi de söyle gelsin sohbete başlayalım.? derdi. O seneler Hulûsi Efendi (k.s.)?nin mahdumu Hacı Kemal Efendi, Gürün?de PTT memuru idi. Aslında bu olayları hazırlayıp sohbet ortamının oluşmasına vesile olan Hacı Kemal Ağabey idi. Hüsnü Dayı da;  Efendi?yi ve Kemal Ağabeyi rahatsız ediyorsunuz diye ihvanlara kızardı. Kemal Ağabey sohbete geldiğinde mahcubiyetle: ?Kemal Efendi arkadaşlar seni uykusuz bırakıyorlar.? deyince Hacı Kemal Ağabey: ?Dayı bizim kaderimiz bu. Biz uykudan çok böyle seher vakitlerindeki sohbetlerden gıda alırız.? derdi. Bu sefer Hüsnü Dayı hüzünlenir ağlardı. Sohbette ihvanlara, İhramcızade Hazretleri ile Hulûsi Efendi Hazretleri?nin sohbet adabından anlatırlardı. Yine bir gün sohbette şöyle dedi: ?Âlimin yanında dilini, mürşidin yanında kalbini tut. Zira kalpten kalbe yol vardır.? Hulûsi Efendi Hazretleri?nin şu sözlerini de sık sık dile getirirdi: ?Ne kırılacaksın ne kıracaksın. Sana vurulunca cana minnet sayacaksın, zira vurana değil vurdurana bakacaksın.? Yine bir seferinde Hulûsi Efendi Hazretleri?nin şöyle buyurduğunu naklettiler: ?Ervahı ezelde beraber olduğumuz için burada beraberiz oğlum. Aklın işi şu eşiğe kadardır, oradan içerisi teslimiyettir. İnsanı yüzüne övmek onu bıçakla kesmek gibidir.? Yine bir sohbette Hulûsi Efendi Hazretleri?nin şu kelamını dile getirdiler: ?İlmin başı sabırdır, sabrın başı yokluktur, yok olana taş değmez.? Kemal Ağabey sohbetlerde kendini değil daima Hulûsi Efendi Hazretleri?nin hâllerini anlatırdı. Tarikatı aliyyeye ve pirlerimize söz getirilmesini asla razı olmazlar Hulûsi Efendi Hazretleri?nin şu sözlerini hatırlatırlardı: ? Gardaşlar, taş atan bizden, taş attıran bizden değil.? Kemal Ağabey: ?Bu dünyada yaşadığı müddetçe Hak yoldan ayrılmadı ve bütün ihvana tavsiyesi bu oldu.? derdi. İhramcızade Hazretleri?nin: ?Sülbümüzden gelen değil, yolumuzdan giden evladımızdır. Bir birinizde yok olun. Bir gönlüm vardı, onu da dostuma verdim.? sözlerini de dile getirirdi.

Hacı Hüsnü Dayı 1960 ihtilalinde devlet dairesinde ?Maliye Tahsilat Memuru?ydu ve sakallı olarak görev yapıyordu. O sıralar idaresinde bulunduğu müdürü: ?Hüsnü ya sakalı keseceksin ya emekli olacaksın.? diye baskı yapıyordu. Hüsnü Dayı bir gün beni çağırdı ve: ?Hökkeş bana izin vermiyorlar. İhramcızade İsmail Hakkı Efendimize, bir mektup yazayım, benim bu sakal işime ne buyuruyor?? dedi ve yazdığı mektubu bir zarfa koyarak bana verdi. Mektubu alıp Sivas?a gittim ve Pir Efendimize verdim. Pir Efendimiz mektubu okuduktan sonra aynı mektubun üzerine şu cevabı yazdı: ?Gardaşım Hüsnü, işin seni terk etmeden sen işini terk etme.?

 Mektubun sonuna da ?Sivas?lı İsmail Hakkı Toprak? yazdırarak mektubu bana Hüsnü Dayı?ya vermek üzere bana verdi. Ben de getirip Hüsnü Dayı?ya verdikten sonra tam 6 sene daha sakallı olarak görev yaptı. 1966 senesinin Kasım ayında emekli oldu.

 

Zaman zaman Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri Gürün?e geldiğinde Hüsnü Dayı: ?Efendim, ölümüm yaklaşıyor. Ne olursun bu âcizin cenaze namazını siz kıldırsanız.? deyince Hulûsi Efendi Hazretleri: ?Allah gecinden versin Dayı. Nasip olursa kıldırırız.? buyururlardı. Zamanı gelip Hüsnü Dayı vefat edince Hulûsi Efendi Hazretleri?ne haber verdiler. O günde Hulûsi Efendi Hazretleri Sivas?ta olmalarına rağmen gelerek cenaze namazını kıldırdı. Ben Hulûsi Efendi Hazretleri ile birlikte tabuttan tutup üç dört adım attıktan sonra Hulûsi Efendi Hazretleri tabutun üstüne elini koyarak: ?Hadi Dayı yine şanslısın.? diye buyurarak gülümsediler. 1987 yılında vefat eden Hüsnü Dayı?nın cenazesi eski Gürün Devlet Hastanesi?nin yanında bulunan aile kabristanlığına defnedildi. Allah rahmet eylesin.?