Hac ve kurban üzerine
bir deneme
Şehirlerin
ve mekânların, içimize bakan ayrı bir yönü vardır.
Bazen
bizi alır, hasretin zirvesine ulaştırır. Bazen de, vasıl olamamanın ezikliğini yaşatır.
Kâbe,
yönümüzü ve yolumuzu taçlandıran müstesna bir mekândır.
İbrahim
Aleyhisselamın teslimeyetini, İsmail Aleyhisselamın bağlılığını sembolleştirir.
?Babacığım,
hiç endişelenme. Her ne ile emir olundun isen, onu yap. Allah(c.c)?ın izni ile
beni sabreden biri olarak göreceksin.? İfadesi ile bütün kaygıların rafa
kaldırıldığı teslimiyet örneği..
Tereddüdün,
tarumar olduğu müstesna anlardır.
Bıçak,
dünyevi hevesimizin, irademize karşı koyduğu direnci sembolleştirir.
Kaybederken,
kazanmanın tarifsiz hazzını yaşatır kurban.
Çocuklarda
hayret, büyüklerde tevekkül ve şükür terennümü demektir.
Kan,
toprağa akarken bizde, hakka vasıl olmanın engin mutluluğunu yaşarız.
Maddiyatın
dayattığı dünyadan bir nebze de olsa, uzaklaşmanın diğer adıdır.
Zevklerimizin
esiri olduğumuz bu demlerde, asıl hürriyete erişmenin hazzını yaşarız gizli
gizli.
Kebede
tavaf, içimize ve nefsimize kement attığımız anlardır.
Nefsimizden
sıyrılıp, kalbin merkez noktasına uzun bir yolculuktur tavaftaki her dönüş.
Gözümüzün
nuru Resulü Kibriya Efendimize yapılan eziyetlerin de içimizde kök saldığı
anları hatırlatır.
O
anlarda gözyaşımız, iplik iplik Kureyşin yetimi, iki cihan serveri merkez insan
efendimiz için akar.
Dünya
kadınlarını gözbebeği Hazreti Fatıma annemizin, bizim bakmaya kıyamadığımız
ciğerparemize deve pisliğini nasıl attınız çığlıklarıyla kulakları hakka
çevirdiği anlardır.
Avdan
dönen, maneviyat pehlivanı Hazret-i Hamza?nın keskin bakışını ve asil duruşunu
buluruz Kâbe duvarlarında.
Müşriklerin,
kimse Hamza?ya dokunmasın, zira İslam fazlası ile nam salar, yollu cin
fikirlerine tarih düşer.
Safa
ile Merve, arası koşuşturma, bütün dünyalık telaşlarımızı geride bırakır.
Bir
ömür, sorumluluk duygusunun kutsallığını hatırlarız.
Bize emanet edilen canların neye mal olursa
olsun, gerçek sahibi Yüce Yaratıcıya ulaşıncaya kadar nasıl korunmasının yol
haritasını çizer.
Arafatta,
hakka vasıl olmanın ve dünya ile buluşmanın ilk noktasını pergelleriz.
Yükseklere
erişmenin, topraktan uzaklaşmamanın narin uyarısını bize fısıldar.
Günah
deryasında yüzerken, tövbe kapısının her dem açık olduğunu zirveleştirir.
Arafat,
arif olmanın inceliklerini iliklerimize gergef gergef işler.
Dünya
Müslümanlarını bir araya gelip, olağan gönül ve muhabbet kongresi yapmanı ön
provasıdır.
Burada
alınan kararları aksatmadan, dünya hayatımızda bir bir yerine getirmenin
sorumluluk duygusunu pekiştirme yeri olduğunu bize haykırır.
Bir
olmanın birlik olmanın huzur, dağılmanın ise ruhumuza kasvet tohumları
ekeceğinin erken uyarsıdır, bu kongre.
Birlik
olmanın şeref, dağılmanın ve yese düşmenin ise zillet olduğunu vurgular bu
mekânlar.
Mina,
şeytanlaşan ruhumuzun burada yeniden, aslına dönmesi gerektiğini hatırlatır.
Atılan
tüm taşlar, beşeriyet ve süfli dünyamızdan bir kötülüğü yok edeciğinin bir
başka adresidir.
Dışa
açılırken, iç olgunluğun ve sadeliğin elden bırakılmaması müjdesini verir.
Dünyaya
agorasında huzur bestelerken, ruh dünyamızın da bu ilahi merkezden beslenme
fırsatını iyi değerlendirmemiz gerektiğini dosta düşmana haykırmanın tam yeri
olduğunu ezberlemeliyiz.
Sevr
mağarası, korkunun emniyete, kaygının teslimiyete ulaştığı merkezdir.
Hira
ise, tefekkürün ve ruhun huzur kaynattığı nadide sığınaklardır.
İnsanlıktan
kaçarak, yine insanlığa ulaşmamın farklı bulvarıdır.
Ayak
seslerinin, beşer denizinde korku filikası olduğu demde,? Korkma ya Ebu Bekir,
Allah bizimledir? nidası ile ro ro gemisinin ana gövdesi olur zaman.
Zira
Allah, kendisine güvenip yola çıkanları, hiçbir zaman yalnız bırakmadı.
Korku
biter, telaş yok olur, zaman ve beşer üstü nebinin kelamında.
Tatmin
olmuş gönüller, yaşama zevkinin ne olması gerektiğini oracıkta anlar.
Sevr?de
soluklanan kutlu yolculuk, Medine semalarında ?Ay doğdu üzerimize, Veda
tepesinden, Şükür gerekti bizlere, Allah?a davetinden ? nidası dalga dalga
yayılır insanlığın gönül iklimine.
Somuncu
Baba ahfadının medarı iftiharı Hulusi Efendi Hazretleri? Minberden Gönüllere?
adlı hutbesinde müminlere şöyle seslenir ?Kurban, hak yolunda vermektir.
Komşularınıza, akrabalarınıza, yetim ve öksüze kol kanat gerin bu kutlu günde?
kelamıyla hulasa eder tüm bu müjdeleri.
Divan-
Hulusi Darendevi diliyle de, bizlere şöyle seslenir,
?Canım feday-ı
vaslın olsun senin habibin,
Olmaz mı yemv-i
idin kurbana ihtiyacın.?
Bu mısralar bizlere, Allah?a gerçek kul,
Habibine ise gerçek ümmet olmanın engin hazzını yaşatır.
Bu
kadar söze ne gerek var der adeta, işte
sana kurban bir kul, Hulusi Efendi Hazretleri, tüm hayat boyu çektiği
sıkıntılarıyla.
Habibi-i Kibriya?ya gerçek sevginin de bir
örneğini sunar bizlere, bu mısraların satır aralarında.
Ülkemizde, dün olduğu gibi bugün de, huzur ve
saadet ikliminin yeniden yeşereceği güzel günlerin müjdesi ile Kurban
Bayramınızı en içten duygularımla kutlar, insanlığa ve inanan yüreklere huzur
getirmesini temenni ederim.