Ömer HİDAYET


Mekanların mana dili


Hac ve kurban üzerine bir deneme                                          

Şehirlerin ve mekânların, içimize bakan ayrı bir yönü vardır.

Bazen bizi alır, hasretin zirvesine ulaştırır. Bazen de, vasıl olamamanın ezikliğini yaşatır.

Kâbe, yönümüzü ve yolumuzu taçlandıran müstesna bir mekândır.

İbrahim Aleyhisselamın teslimeyetini, İsmail Aleyhisselamın bağlılığını sembolleştirir.

?Babacığım, hiç endişelenme. Her ne ile emir olundun isen, onu yap. Allah(c.c)?ın izni ile beni sabreden biri olarak göreceksin.? İfadesi ile bütün kaygıların rafa kaldırıldığı teslimiyet örneği..

Tereddüdün, tarumar olduğu müstesna anlardır.

Bıçak, dünyevi hevesimizin, irademize karşı koyduğu direnci sembolleştirir.

Kaybederken, kazanmanın tarifsiz hazzını yaşatır kurban.

Çocuklarda hayret, büyüklerde tevekkül ve şükür terennümü demektir.

Kan, toprağa akarken bizde, hakka vasıl olmanın engin mutluluğunu yaşarız.

Maddiyatın dayattığı dünyadan bir nebze de olsa, uzaklaşmanın diğer adıdır.

Zevklerimizin esiri olduğumuz bu demlerde, asıl hürriyete erişmenin hazzını yaşarız gizli gizli.

Kebede tavaf, içimize ve nefsimize kement attığımız anlardır.

Nefsimizden sıyrılıp, kalbin merkez noktasına uzun bir yolculuktur tavaftaki her dönüş.

Gözümüzün nuru Resulü Kibriya Efendimize yapılan eziyetlerin de içimizde kök saldığı anları hatırlatır.

O anlarda gözyaşımız, iplik iplik Kureyşin yetimi, iki cihan serveri merkez insan efendimiz için akar.

Dünya kadınlarını gözbebeği Hazreti Fatıma annemizin, bizim bakmaya kıyamadığımız ciğerparemize deve pisliğini nasıl attınız çığlıklarıyla kulakları hakka çevirdiği anlardır.

Avdan dönen, maneviyat pehlivanı Hazret-i Hamza?nın keskin bakışını ve asil duruşunu buluruz Kâbe duvarlarında.

Müşriklerin, kimse Hamza?ya dokunmasın, zira İslam fazlası ile nam salar, yollu cin fikirlerine tarih düşer.

Safa ile Merve, arası koşuşturma, bütün dünyalık telaşlarımızı geride bırakır.

Bir ömür, sorumluluk duygusunun kutsallığını hatırlarız.

 Bize emanet edilen canların neye mal olursa olsun, gerçek sahibi Yüce Yaratıcıya ulaşıncaya kadar nasıl korunmasının yol haritasını çizer.

Arafatta, hakka vasıl olmanın ve dünya ile buluşmanın ilk noktasını pergelleriz.

Yükseklere erişmenin, topraktan uzaklaşmamanın narin uyarısını bize fısıldar.

Günah deryasında yüzerken, tövbe kapısının her dem açık olduğunu zirveleştirir.

Arafat, arif olmanın inceliklerini iliklerimize gergef gergef işler.

Dünya Müslümanlarını bir araya gelip, olağan gönül ve muhabbet kongresi yapmanı ön provasıdır.

Burada alınan kararları aksatmadan, dünya hayatımızda bir bir yerine getirmenin sorumluluk duygusunu pekiştirme yeri olduğunu bize haykırır.

Bir olmanın birlik olmanın huzur, dağılmanın ise ruhumuza kasvet tohumları ekeceğinin erken uyarsıdır, bu kongre.

Birlik olmanın şeref, dağılmanın ve yese düşmenin ise zillet olduğunu vurgular bu mekânlar.

Mina, şeytanlaşan ruhumuzun burada yeniden, aslına dönmesi gerektiğini hatırlatır.

Atılan tüm taşlar, beşeriyet ve süfli dünyamızdan bir kötülüğü yok edeciğinin bir başka adresidir.

Dışa açılırken, iç olgunluğun ve sadeliğin elden bırakılmaması müjdesini verir.

Dünyaya agorasında huzur bestelerken, ruh dünyamızın da bu ilahi merkezden beslenme fırsatını iyi değerlendirmemiz gerektiğini dosta düşmana haykırmanın tam yeri olduğunu ezberlemeliyiz.

Sevr mağarası, korkunun emniyete, kaygının teslimiyete ulaştığı merkezdir.

Hira ise, tefekkürün ve ruhun huzur kaynattığı nadide sığınaklardır.

İnsanlıktan kaçarak, yine insanlığa ulaşmamın farklı bulvarıdır.

Ayak seslerinin, beşer denizinde korku filikası olduğu demde,? Korkma ya Ebu Bekir, Allah bizimledir? nidası ile ro ro gemisinin ana gövdesi olur zaman.

Zira Allah, kendisine güvenip yola çıkanları, hiçbir zaman yalnız bırakmadı.

Korku biter, telaş yok olur, zaman ve beşer üstü nebinin kelamında.

Tatmin olmuş gönüller, yaşama zevkinin ne olması gerektiğini oracıkta anlar.

Sevr?de soluklanan kutlu yolculuk, Medine semalarında ?Ay doğdu üzerimize, Veda tepesinden, Şükür gerekti bizlere, Allah?a davetinden ? nidası dalga dalga yayılır insanlığın gönül iklimine.

Somuncu Baba ahfadının medarı iftiharı Hulusi Efendi Hazretleri? Minberden Gönüllere? adlı hutbesinde müminlere şöyle seslenir ?Kurban, hak yolunda vermektir. Komşularınıza, akrabalarınıza, yetim ve öksüze kol kanat gerin bu kutlu günde? kelamıyla hulasa eder tüm bu müjdeleri.

Divan- Hulusi Darendevi diliyle de, bizlere şöyle seslenir,

 

?Canım feday-ı vaslın olsun senin habibin,

Olmaz mı yemv-i idin kurbana ihtiyacın.?

 

 Bu mısralar bizlere, Allah?a gerçek kul, Habibine ise gerçek ümmet olmanın engin hazzını yaşatır.

Bu kadar söze ne gerek var der adeta,  işte sana kurban bir kul, Hulusi Efendi Hazretleri, tüm hayat boyu çektiği sıkıntılarıyla.

 Habibi-i Kibriya?ya gerçek sevginin de bir örneğini sunar bizlere, bu mısraların satır aralarında.

 Ülkemizde, dün olduğu gibi bugün de, huzur ve saadet ikliminin yeniden yeşereceği güzel günlerin müjdesi ile Kurban Bayramınızı en içten duygularımla kutlar, insanlığa ve inanan yüreklere huzur getirmesini temenni ederim.