Hüseyin YAREN


Adaletin toplum üzerindeki önemi


Adalet düzenli ve dengeli davranmak, her şeyin hakkını vermek, bir şeyi yerli yerine koymaktır. İslam dininde adalet;  kültür, bilgi, mevki, cinsiyet, ırk, dil ve din farkı gözetmeden insanlara insan olmaları yönünden eşit davranmak ve haklarını vermek demektir. Kişinin, hiçbir ayırım yapmadan nimet ve zorluklar karşısında eşit tutulması, işinin ehli olması ve işi yapabildiği ölçüde hakkını elde etmesi, adaletin yerini bulması demektir.

Peygamber Efendimiz (sav) döneminde  bir gün hırsızlık yapan Fatıma adında bir kadın Hz. Peygamber?in huzuruna çıkarıldı. Suçu tespit edildiği için Hz. Peygamber onu cezalandıracaktı. Fakat Mekke?nin ileri gelen bir kabilesindendi. Bazı kişiler bu kadının cezalandırılmaması için Peygamberimizin çok sevdiği Hz. Üsame?yi aracı olarak gönderdiler. Bu duruma kızan ve üzülen Peygamber Efendimiz yüksek bir yere çıkarak şu konuşmasını yaptı: ?Ey İnsanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onların asilzadeleri bir şey çalarsa onu cezalandırmazlar, itibarı az olanları çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah?a yemin ederim ki böylesine adi bir işi o Fatıma değil de kızım Fatıma yapmış olsaydı onu da cezalandırırdım? (Buhârî, ?Hudûd?, 11; Müslim, ?Hudûd?, 8). İşte bu kıssa da görüldüğü gibi sosyal hayatın düzeni ve devamı için adalet çok önemli bir hususiyettir. Aksi halde bozulmalar ve dejenereler akıl almaz boyutlarda hızlı bir şekilde olur. İnsan ise kimlik ve değerini kaybeder, kendi öz kültüründen yabancılaşma başlar bu ise nesillerin bozulmasını meydana getirir.

Es- Seyyid Osman Hulusi Efendi bu konuda şöyle buyurmaktadır.?Zulmün türlüsü vardır. Adaletin zıddı olan her şey zulümdür. Bir şeyi mahallinin gayriyle koymak zulümdür. Hak sahibini hak­kından mahrum etmek, birinin hakkını elinden almak zulümdür. Borçlu olduğu vazifeleri yapmamak işi ehline vermemek, emânete hıyanet etmek zulümdür. Allah (c.c)`a, kendi nefsine ailesine ve çocuklarına karşı vazifelerini tam yapmamak zulüm­dür. Bunlar ister sözle, ister işle ne suretle olursa olsun zulümdür. Millet malına tecâvüz etmek, efrâd-ı milletin dişinden tırnağından artırıp vermiş olduğu paraları korumamak, onu çalmak en büyük bir zulümdür. Haklıyı haksız çıkarmak da bile bile yanlış hüküm vermek de zulmün en büyüklerindendir. Allah (cc) âdil-i mutlak­tır. Bütün bunları görüyor, biliyor, zâlimin yanında yaptığı zulüm­leri hiç cezasız bırakır mı?? (Şeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler). Bunun içinde çok hassas olmak gerekir. Bu hassasiyet ki , kılı kırk yarmak ve hala kalın demek gereklidir. Sosyal hayatta adaletin tecellisi için hassas olmak, hassas düşünmek ve hassasiyetle yaşamak gerekir.

Hayatı en güzel ahlak örnekleriyle dopdolu olan Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (sav)?e Cenab-ı Allah (cc) şöyle buyuruyor: ?De ki: Ben Allah?ın indirdiği kitaba inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum? (Şûrâ, 42/15) Adalet, her insanın uyması gereken çok önemli bir görev olmakla beraber bilhassa idarecilerin adaletli davranmaları daha da önemlidir. Ancak zaman zaman haksızlıkları görüp bu dünyadaki adaletsizliklere şahit oldukça, İnsan âdeta Hz. Peygamber (s.a.s)?in ?Haksızlıklar karşısında su­san, dilsiz şeytandır?ifadesini düşünerek zerrelerine kadar titremektedir.

Ehlullahın bir kısmı, en yüksek velâyet derecesine sahip olur. Bu kimse Allahu Teâlâ?nın kendisini velâyeti için seçtiği bir kuldur. O Allah Telâlâ?nınözel himayesinde hareket eder. O?nunla konuşur, O?nunla görünür, O?nunla tutar. O?nunla anlar , akleder. Cenab-ı Allah, onun yeryüzünde sânını  yaymış; kendi­sini halkın, veliler sanca­ğı­nın sahibi; yer ehlinin emniyeti, gök eh­linin nazar yeri, gönüllerin reyhanı, Allah?ın has dostu, nazargâh-ı ilâhî, Rabbanî sırların madeni; yeryüzünde Zât-ı Bâri?ninadalet nüvesi yapmıştır. Allah-u Teâlâ, onun vasıtasıyla kullarını terbiye eder. Onun nazarıyla ölü kalpleri diriltir. Halkı kendi yoluna çevi­rir. Onunla hukuk-ı ilâhîyeyi ayakta tutar. O, hidâyet anahtarı; yeryüzünün süruru; ehlullahın eminidir. Aslında her şey Cenab-ı Allahın uhdesindedir. İnsan bir gün toprağın altına gireceğini düşünerek hareket etmelidir. Çünkü yapmış olduğu tüm fiillerin hesabını mutlaka verecektir. Bunun için de adalet üzerine olup Cenab-ı Hak?kın gösterdiği çizgide hayatı yaşamak, dostlarıyla dost olmak, düşmanlarıyla mücadele etmek gerekir. Hz. Peygamber hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamet gününün boğucu hengamesinde Arş-ı Âlâ?nın gölgesinde ferahlanacak yedi sınıf insanı zikrederken en başta ?Adaletli davranan idareci?yi saymıştır.(Buhârî, ?Ezân?, 36; Müslim, ?Zekât?, 91.)

Peygamber Efendimizden itibaren İslam tarihinde öyle adalet örnekleri vardır ki, bunlar melekleri dahi imrendirecek özelliktedir. Bunlardan yakın tarihimizdeki bir örnek verelim. İstanbul?daki Fatih Camii?nin sütunlarını kısa kesen Rum ustanın elini kestiren Fatih Sultan Mehmet?in elinin kesilmesine de, kendi tayin ettiği mahkeme reisi Kadı Hızır Efendi hüküm vermişti. Böyle bir kararın çıkmasından çok etkilenen Rum usta davasından vaz geçmiş ve Fatih?in elinin kesilmesine mani olmuştu. İşte böyle bir adalet anlayışının uygulanmasıyladır ki Osmanlı Devleti 600 küsur yıl ayakta kalmıştı. Adalet tesis edildiği zaman sosyal hayatın tüm dinamikleri ayakta kalır. Adaletin hüküm sürdüğü alanlar ise hayatiyet bulurlar. Toplumumuzun ve tüm fertlerin sosyal hayatta adil olması ve adil kalması temennisiyle?