Allah-u Teâla
(c.c) bizleri yaratıp bu dünyaya anne ve babamız vesilesiyle gönderirken İslam
üzere bir fıtrat ile yollamıştır. Yani hem dışımız hem içimiz insandır.
Ailemizin, çevremizin ve hayat tarzımızın da etkisiyle zaman içerisinde
fıtratımız olumlu yönde gelişebileceği gibi olumsuz yönde bozulabilir de.
Din olarak İslam
çerçevesi içerisinde kalarak emir ve yasaklara uymak, bizlere lütuf olarak
verilen bu fıtratın olumlu yönde gelişmesini sağlamak için şarttır. Haramlar ve
helaller bellidir. Karşılaşacağımız durumlarla ilgili geçmişten günümüze kadar
verilen hükümler bellidir. Bunlara uymak dünya ve ahiret mutluluğu için şarttır.
İman süsü ile
süslenmek ve yaptığımız işleri kalbi bir samimiyetle yapmak ise fıtrî
eğilimlerimizi bir adım daha ileriye, daha güzele taşımak için elzemdir. İman
kişinin neye inanıp neye inanmayacağını belirleyen esaslardan oluşan bir
bütündür. Bu noktada İmanın şartlarını ve Ehl-i Sünnet vel Cemaat diye de tarif
edilen inanç ilkelerini iyice öğrenmek şarttır. Malum olduğu üzere bu ilkeleri;
Peygamber Efendimiz?in (s.a.v) sünnet-i seniyyesini (tarafından uygulanan ve
sözlü olarak söylenen ya da onaylanan işler) ve Ashab-ı Kiram (r.a) tarafından
uygulanan işleri takip etmek olarak söyleyebiliriz.
İhsan sahibi olmak
ve Rabbimizin (c.c) bizleri her an gördüğünü hatırda tutarak hayatımızı devam
ettirmek ise herkese nasip olmayan bir fazilet olsa gerektir. Meşhur Cibril
hadisinde geçtiği gibi ihsan; biz Rabbimizi (c.c) göremesek de yaptığımız
işleri O?nun her an bizleri gördüğüne inanarak ve bu şuurda olarak yapmak
olarak tarif edilebilir.
Sureten
insan olarak geldiğimiz bu dünyada sîreten de insan olarak kalabilmek ve ömür
yolculuğunu böyle tamamlayabilmek ise sanırım edeb sahibi olmakla mümkündür. Kurallara
uymak vazifedir, ahlaklı olmak fazilettir, edepli olmak ise zarafettir. ?Her
şeyin bir edebi vardır? sözü ne güzel bir sözdür. Birçok dergâh girişinde ?Edep
Ya Hu!? yazması, ?Edeple giren, huzurla çıkar? ibaresinin bulunması bizleri bu
konuda uyanık olmaya teşvik etmektedir. ?Edep bir tâc
imiş nûr-ı Hudâ`dan, Giy ol tacı emîn ol her belâdan? ve ?Ehl-i irfan içinde
aradım kıldım talep, Her hüner makbul imiş, illa edep, illa edep? beyitleri
meseleyi ne kadar da güzel ifade etmektedir.
Namazın
edepleri vardır, mesela; iç ve dış sükuneti sağlamak, üst elbisenin düğmelerini
iliklemek, ayakta iken secde edilecek yere bakmak, namazda esneme gelirse sağ
el ile ağzı kapamak gibi. Mescid-i Nebevi?yi ziyaretin edepleri vardır;
tertemiz olmak, gusül abdesti almak, salavatlar getirmek, her türlü aşırı
hareketten kaçınarak Şair Nabi?nin ?Sakın
terk-i edepten, Kuy-i Mahbub-i hudadır bu. Nazargah-ı ilahidir, Makamı Mustafa?dır
bu.? öğüdüne uymakgibi... Allah dostlarını ziyaret etmenin ve onlarla
görüşmenin de edepleri vardır; sorulmadan konuşmamak, konuşurken sesini
yükseltmemek, huşu içerisinde bulunmak gibi. Allah dostlarının türbelerini
ziyaret ederken de, türbenin ayak tarafında durmanın da edep gereği olduğunu
duymuştum.
Hasta
ziyaretinin, aile büyükleri ile bir arada olmanın, selam vermenin ve almanın, yemek
yemenin, su içmenin, çok afedersiniz abdest tazelemenin dahi adabı vardır. Rabbim
bizleri edepli olanlardan eylesin. Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız edeb dışı
hareketlerimizi affeylesin.
Hulusi Efendi
Hazretleri (k.s)?nin buyurduğu şu sözlerle yazımızı bitirelim;
Ademi
ikmâle sebep,
Lazım
olan cümle edep
Hulusiya
bak gör ki hep
Sıdk-ı
bütünlerde bütün.