Abdulhamid YOLCU


Edeb ya hu!


Allah-u Teâla (c.c) bizleri yaratıp bu dünyaya anne ve babamız vesilesiyle gönderirken İslam üzere bir fıtrat ile yollamıştır. Yani hem dışımız hem içimiz insandır. Ailemizin, çevremizin ve hayat tarzımızın da etkisiyle zaman içerisinde fıtratımız olumlu yönde gelişebileceği gibi olumsuz yönde bozulabilir de.

Din olarak İslam çerçevesi içerisinde kalarak emir ve yasaklara uymak, bizlere lütuf olarak verilen bu fıtratın olumlu yönde gelişmesini sağlamak için şarttır. Haramlar ve helaller bellidir. Karşılaşacağımız durumlarla ilgili geçmişten günümüze kadar verilen hükümler bellidir. Bunlara uymak dünya ve ahiret mutluluğu için şarttır.

İman süsü ile süslenmek ve yaptığımız işleri kalbi bir samimiyetle yapmak ise fıtrî eğilimlerimizi bir adım daha ileriye, daha güzele taşımak için elzemdir. İman kişinin neye inanıp neye inanmayacağını belirleyen esaslardan oluşan bir bütündür. Bu noktada İmanın şartlarını ve Ehl-i Sünnet vel Cemaat diye de tarif edilen inanç ilkelerini iyice öğrenmek şarttır. Malum olduğu üzere bu ilkeleri; Peygamber Efendimiz?in (s.a.v) sünnet-i seniyyesini (tarafından uygulanan ve sözlü olarak söylenen ya da onaylanan işler) ve Ashab-ı Kiram (r.a) tarafından uygulanan işleri takip etmek olarak söyleyebiliriz.

İhsan sahibi olmak ve Rabbimizin (c.c) bizleri her an gördüğünü hatırda tutarak hayatımızı devam ettirmek ise herkese nasip olmayan bir fazilet olsa gerektir. Meşhur Cibril hadisinde geçtiği gibi ihsan; biz Rabbimizi (c.c) göremesek de yaptığımız işleri O?nun her an bizleri gördüğüne inanarak ve bu şuurda olarak yapmak olarak tarif edilebilir.

Sureten insan olarak geldiğimiz bu dünyada sîreten de insan olarak kalabilmek ve ömür yolculuğunu böyle tamamlayabilmek ise sanırım edeb sahibi olmakla mümkündür. Kurallara uymak vazifedir, ahlaklı olmak fazilettir, edepli olmak ise zarafettir. ?Her şeyin bir edebi vardır? sözü ne güzel bir sözdür. Birçok dergâh girişinde ?Edep Ya Hu!? yazması, ?Edeple giren, huzurla çıkar? ibaresinin bulunması bizleri bu konuda uyanık olmaya teşvik etmektedir. ?Edep bir tâc imiş nûr-ı Hudâ`dan, Giy ol tacı emîn ol her belâdan? ve ?Ehl-i irfan içinde aradım kıldım talep, Her hüner makbul imiş, illa edep, illa edep? beyitleri meseleyi ne kadar da güzel ifade etmektedir.

Namazın edepleri vardır, mesela; iç ve dış sükuneti sağlamak, üst elbisenin düğmelerini iliklemek, ayakta iken secde edilecek yere bakmak, namazda esneme gelirse sağ el ile ağzı kapamak gibi. Mescid-i Nebevi?yi ziyaretin edepleri vardır; tertemiz olmak, gusül abdesti almak, salavatlar getirmek, her türlü aşırı hareketten kaçınarak Şair Nabi?nin ?Sakın terk-i edepten, Kuy-i Mahbub-i hudadır bu. Nazargah-ı ilahidir, Makamı Mustafa?dır bu.? öğüdüne uymakgibi... Allah dostlarını ziyaret etmenin ve onlarla görüşmenin de edepleri vardır; sorulmadan konuşmamak, konuşurken sesini yükseltmemek, huşu içerisinde bulunmak gibi. Allah dostlarının türbelerini ziyaret ederken de, türbenin ayak tarafında durmanın da edep gereği olduğunu duymuştum.

Hasta ziyaretinin, aile büyükleri ile bir arada olmanın, selam vermenin ve almanın, yemek yemenin, su içmenin, çok afedersiniz abdest tazelemenin dahi adabı vardır. Rabbim bizleri edepli olanlardan eylesin. Bilerek veya bilmeyerek yaptığımız edeb dışı hareketlerimizi affeylesin.

Hulusi Efendi Hazretleri (k.s)?nin buyurduğu şu sözlerle yazımızı bitirelim;

Ademi ikmâle sebep,

Lazım olan cümle edep

Hulusiya bak gör ki hep

Sıdk-ı bütünlerde bütün.