Abdulhamid YOLCU


Tehlikenin farkında mıyız?


Osmanlı İmparatorluğu`nun zayıflaması ve tarih sahnesinden fiziken çekilmesi ile birlikte ülkemiz üzerinde tehlikeli oyunlar planlayan çeşitli güçlerin önünde geniş bir alan açılmış oldu.

Çanakkale Zaferi ile ilgili Sultan Reşat tarafından söylenen "İslâm`ın kalbini ele geçirmek için geldiler, perişan olarak döndüler." ifadesine dikkatinizi çekerim. "İslâm`ın kalbi" vurgusu ile kastedilen özellikle İstanbul ve bütün Anadolu coğrafyasıdır.

Çanakkale`yi geçemeyen "tek dişi kalmış canavar"lar Osmanlı sonrası dönemde ellerini kollarını sallayarak istedikleri birçok operasyonu maalesef çok rahat bir şekilde gerçekleştirdiler. Amaçları belliydi; İslâm âlemini başsız bırakmak, bu topraklarda dinin yaşanmasını engellemek ve bir daha geri dönülemez şekilde insanlarımızın inançlarını bozmak... Hedeflerine ulaşacaklarından emindiler. Bu amaçla bir çok faaliyet yaptılar. Kur`an okumayı yasaklamaktan tutun da âlimleri asmaya, tekke ve zaviyeleri kapatmaya kadar... Fakat unuttukları bir şey vardı; Takdir-i İlahî. Hamdolsun ki, Allahu Teâlâ`nın yardımıyla İslâm ve Müslümanlar ayakta ve ilelebet muhafaza olunacaktır.

Peki tehlike nerede?

Günümüzde de, inançlarımıza yönelik oynanan oyunlar ve kurulan tuzaklar devam ediyor, sadece şekil değişti. Önceleri, düşman açık ve belliydi, şimdi ise bizdenmiş gibi gözüken hainler ve peşlerinden giden gafiller başrolde.

Özellikle son yıllarda, dikkat ediyorsanız, artan bir akım var; Müslümanların kafasını ve gönlünü şüphe tohumları ile bulandırma akımı... Bu akımın öncüleri ve temsilcileri her gün başka bir televizyon programında arz-ı endam ediyor. Sosyal medyada sürekli olarak zehirlerini akıtıyorlar. Taktikleri hep aynı; iki-üç doğru bilginin arasına koydukları kafa bulandırıcı yanlışları yutturmak...

Amaçlarına yakından bakalım. Öncelikli ve asıl hedefleri Kur`anı Kerim`in doğru anlaşılmasını engellemek.  Doğrudan tahrif yapamayacaklarını bildikleri için hadis-i şeriflerin sahihliği konusunda zihin bulandırma yolunu seçiyorlar. Çünkü Peygamber Efendimiz (s.a.v)?in mübarek kelamları ve hayatı bizzat yaşayan Kur?an idi. Müslümanları dinin özünden koparmanın yolunun onları sünnet-i seniyyeden uzaklaştırmaktan geçtiğinin farkındalar. Hadis âlimlerinin kılı kırk yararak yaptıkları titiz çalışmaları yok saymaları ve Kütüb-ü Sitte`de yer alan rivayetleri bile kabul etmemelerinin sebebi bu. Hadis-i şerifleri dikkate almadan Kur`an`ı Kerim?i anlamak, hüküm çıkarmak ve hayata uygulamak mümkün değil. Bu yola sapan kişinin yaptığı yorum havada kalır.

İkinci büyük amaçları dinî açıdan önemli konuları önce önemsiz göstermek sonra da bu konularda şüphe uyandırmak. Mesela kader inancı, şefaat konusu, Hz. İsa (a.s.)`ın nüzulü... Bu ve benzeri konuları anlamak için hadis-i şeriflere müracaat şart. Kendi aklına göre yapılan yorumların insanı sürükleyeceği tehlikeler ciddi.

Üçüncü büyük amaçları Müslümanları tasavvuftan ve Allah dostlarından uzak düşürmek. Bu hedeflerine ulaşmak için tasavvufun İslâm dışı olduğu iftirasını atmaktan çekinmedikleri gibi müntesipleri hakkında da söylemediklerini bırakmıyorlar. Tasavvufun, mü?minlerin İman-İslâm-İhsan derinliğini yaşamalarını gaye edinen bir yol olduğunu biliyor ve bu yolu tahrip etmeye çalışıyorlar. Bunu sağlamak için bazen piyonlarını sahneye sürüyorlar,  bazen kendileri rol alıyor.

Boşa kürek çektikleri ortada.

Dördüncü amaçları Müslümanlar arasında, mezhep ve cemaat temelinde ayrışma ve mücadele başlatarak fitne fesat çıkarmak. Dikkatli olmak gerekiyor.

İfade ettiğimiz tehlikeler karşısında tedbirli olmak şart. Müslüman gözükerek faaliyet gösteren bu hainlere karşı uyanık olmak boynumuzun borcudur. Özellikle gençleri, kuzu postuna girmiş kurtların saldırısından korumak için mücadele etmek elzem. Özetle söyleyecek olursak, ?Kirli borudan temiz su akmaz.? Elbette bizlere düşen, gayret etmek ve yılmamaktır.  Asıl koruyucu Allahu Teâlâ`dır. O`na sığınıyoruz. Rabbim hepimizi her türlü tehlikeden muhafaza buyursun, dostlarına hizmetkâr eylesin, akıbetimizi hayretsin. Amin.