M. Nazmi Değirmenci


Ahmet Ağabey


O Ahmet Şemseddin Ateş idi. Darendelinin, Darende`yi sevenlerin, hepimizin Ahmet Ağabey`iydi. Nasıl anlatılmalıydı onu, çok düşündüm, benim ufuk çizgimdeki hiçbir ölçeğe sığmıyordu çünkü. Tevazuu o kadar etkiliydi ki, onu anlatmaya çalışırken sanki karşıdan, yazma der gibi duruyordu. Ama Ahmet Ağabey nasıl anlatılmaz, o tevazu deryası gelecek nesillere nasıl aktarılmaz. Peki, nasıl anlatmalı, nereden başlamalı. Herkesin Ağabey`i olmak kolay mıydı; Nesli pak bir ailenin evladı olarak, bu hizmet kervanındaki rolünü, hizmet sınırlarını çok iyi öğrenmiş, uygulamış bir tevazu insanını anlatırken bir hata yapmaktan korktum, ama yazmadan da edemedim. O anlatılmayı, yazılmayı istemese de tarifsiz olarak hak etmişti.

 O, vefatından sonra, hatırasına binaen hazırlanan "Şemsname Şeyhzadeoğlu Ahmet Şemsettin Ateş" adlı kitapta Hamidettin Efendi`nin; "Gönül ehliydi. Dünya malı, para pul gibi birçok insan tarafından çok önemsenen maddiyat, onun için bir şey ifade etmezdi. Âdeta gizli bir Hulûsi Efendi`ydi. O fakir fukara babası idi, daha doğrusu babasının oğluydu. Geçmişi temiz olan bir sülalenin temiz bir evladıydı. "Allah güzeldir, güzel olanı sever." düsturuyla güzelliğe meftundu. Sevdiklerini candan severdi, kimseye yük olmazdı. Temiz fıtratını asla kirletmedi, temiz tuttu. Örnek insan olabilmek, örnek kişilerin vasfıdır. O, örnek insandı. Herkesin gönlünde taht kurmuş bir gönül insanıydı. Her kesimden insan onu sever; ona muhabbet beslerdi." diyerek anlattığı hepimizin Ahmet Ağabey`iydi.

 Gecenin yarısında saf bir gönülle, Hamidettin Efendi`nin kapısına gelerek görüşmek isteyen sarhoş bir arkadaşa, "Gecenin bu vaktinde ne görüşmesi?" diye sorulunca verdiği cevap çok önemlidir. "Sizde Efendi olmasaydınız." Gecenin yarısında da olsa çalınan bir gönül kapısıdır bu kapı.  İşte Efendi Hazretleri`ne olan bu saygı, sevgi, güven ve muhabbetin sosyal hayattaki yansımasıydı Ahmet Ağabey. Bu yansımanın tevazu göstergesiydi, feragat düsturuydu. Gece vakti gelemeyenlerin, sözünü, özünü söyleyemeyenlerin hissiyatıydı   Ahmet Ağabey. Öyle saf, arı bir gönül taşıyordu ki, benlik hiç tutunamamıştı onun gönlünde.

 O herkesin Ağabey`i. Ecdattan gelen manevî bir hassasiyetle gururlanıp üstünlük içinde olmadı,  hep gariplerle, kenarda köşede kalanlarla, meşgul oldu. Onlarla beraber oturdu, beraber yedi, beraber içti, sevdi, sevildi. Her göze sümbül, daim özü gül oldu.  Güneş gibi şefkatli, yer gibi tevazuluydu. O Hulûsi Efendi Hazretleri`nin Mektûbât`ında `Yavrum Kemal`e` diye başlayan mektubundaki, bütün âlem-i cihana tembihat olarak yazılan şu satırları hiç unutmadı: "Filanın oğluyum filan yere müntesibim diye davada bulunma, zahiri edep manevî kemalin ayinesidir."

Nefsinin hevasına hiç kapılmamış, mağrur olmamıştı. `Yüzene bassın kadem, her ayağın yolu ol` misali yerle yeksandı. Herkesler onun arkadaşı, dostu, sırını paylaştığı sırdaşıydı. Kul olmak ona referanstı, hiçbir makamda, mevkide, koltukta gözü de, gönlü de yoktu. Onu önlerde göremezdiniz, herkesin kendini öne attığı görülmek istediği yerlerde o yoktu, kendini saklar, zorunluluk varsa bir kenardan bakar, adeta bunların boş olduğunu sevenlerine fısıldardı. Hizmette Hakk`ın rızasını gözettiği, alış verişini Hakk`la yaptığı için, kulundan bir şey beklemezdi. O alış verişini Rabb`iyle yapan, hepimizin Ahmet Ağabey`iydi. Kendisinden incineni duymadım, incindiğini de görmedim. Şefkati, merhameti, cömertliği hep anlatıldı, ama tevazuunu görmeyen, yaşamayan kalmadı

Sular gibi yüzün yüzün hâke düşüp süre yüzün.

Erişip bahri bi-kara ol vasıl-ı umman olur

                                        Dîvân-ı Hulûsi

Sular gibi tevazu içerisinde ummana ulaşıp,  arzusuna vasıl olan, 17 Mart 2006 tarihinde Hakk`a yürüyen, Ahmet Şemsettin Ateş Ağabeyimizi, yine bir Mart ayında okuduğumuz hatimlerle, dualarla, rahmetle anmak dileklerimle?