Cemil Gülseren


İşte bizim atmaca tutmacalarımız


Gün olur söyleriz, an olur duyarız, yeri gelir görürüz. Yaşarken tanık olduğumuz bu kalıplaşmış sözler, duruşlar veyahut durumların yansımaları olan o örnekler:  ?Biz sizin için buradayız. Biz sizi ararız. Notunuzu alayım.? Eskilerde; ?Bugün git, yarın gel.? vardı. O bayağı eskide kaldı. Şimdi yeni oyalamalarla sizin canınız sıkılır. Gidersin ya dilekçe yazarsın, ya amire çıkarsın. Sanal âlemde döşenirsin. Size/sana döneceğim derler ama bir türlü dönülmez. Alın işte baştan savmanın yeni yolu. Sizin istemediğiniz bir telefon görüşmesi şöyle de bitebilir:  ?Şarjım bitiyor, seni sonra ararım.?

İçtenliği tartışılır kalıplaşmış yalan dolan lafların bir kısmı da yarışmalarda sarf edilir: ?İyi olan kazansın. ( Kendinden o kadar da emin değil.) Dostluk kazansın. Gönlü istemedi ama sonuç beraberlikse yine; dostluk kazandı.? Kaybedilmiş bir maç sonrası ise teselli ve umut ikisi bir arada: ?Önümüzdeki maçlara bakacağız.? Başa baş bir durumsa; ?Rakibimizin kaybetmesini bekleyeceğiz.? Bunun için de meşru olmayan el altından girişimler olacaktır şüphesiz. Yani onun başarısı, karşısındakinin başarısızlığına bağlı. (Türk futbolunun hali biraz da bu değil mi?) Bireysel yarışlar sonunda; ?Sizinle yarışmak, sizinle tanışmak keyif vericiydi.? Tamamen yalan. (Eli boş dönülüyor.)

Dayılanmak sanmayın. Dayı dili de değil lakin yine de söyleriz olur olmaz: ?Bilirsin ben dediğimi yaparım.? (Hava basılıyor.)  ?Abi merak etme. O iş tamam bil.? (Çoğu fos çıkar.) ?Başım gözüm üstüne.? (Hassaten Malatya?ya özgü bir kalıp sözdür. Yağmasa da gürlüyor işte.) ?Eyvallah, sen onu oldu bil.? (Özgüven tavan yapmıştır.) ?Karışma hallederiz. Adamım var.? (Yüksekten uçanlar?) ?O işi oldu say.? (İçin rahat olsun. Eski dilde müsterih ol denilen rahatlıktır bu.) Argoya yaklaşan bu dayıca söylem o kadar rahat, o kadar kendinden emin bir dil kullanır ancak siz siz olun fazla bel bağlamayın, sonuç olumsuz olursa sözlerin garantisi yoktur. Yan yatan siz, çamura batan yine siz olursunuz. O tipler hep üste çıkmayı bilirler. Ama gönül alır, gönül okşarlar. Size birisi şöyle dese ne yaparsınız?: ?Ne demek abi? İtin olsun. O kolay. Sen işine bak.? Şayet siz bir üst derece/ makamda / katmanda iseniz: ?Emret abi. Selamın yeter.? derler. Arkasından elbette selam yetmiyor. Gelsin hatır çekleri, gönül çekleri? Hesaplar bir şekilde görülür. Ödeşilir. İşin gerçeği de aslında böyle değil mi? Güç sahipleri yalnızca güç sahipleriyle konuşurlar. Kiminin bilek gücü vardır, kiminin para, kiminin de dili bazılarının da gölgesi bile güçlüdür. Ülkemiz şan, şöhret, para ve güce ayrıcalık tanıyan, önceliği haktan yana değil bunlardan yana kullanan bir ülke. Maalesef hem de kültür haline gelmiş. Karşısına geçeni ezen bir güç.

Şöhret denilince aklıma geldi onu da paylaşmadan geçemeyeceğim. Hani meşhur olmuşlar şimdiki ifadeyle ünlüler var ya ünlüler. Hıncal Uluç?un görüşünü aynen aktaracağım: ?Ünlü, hayatının ilk yarısını tanınmak için harcayan, ikinci yarısında ise tanınmamak için kara gözlüklerle dolaşan kişidir.?  Bir başka ifadeyle ünlü olana kadar sokak gösterileri, okul müsamere salonlarında boy gösteren, sınıf gecelerinde rol kapan sonra da konserleri, turneleri iptal eden olur olmaz kaprislerle,  nazlanan, vaz geçendir.? Ben oralara gidecek adam mıyım?? diyor içinden ve de dışından. Ulaşılamaz olmakla ünlülüğünü sürdürdüklerini sanırlar. Kabahat kimde mi? Onları ünlü sayanlarda. Hani birini ararsınız da telefon çalar çalar ve bir ses gelir kulağınıza: ?Aradığınız numaraya/kişiye şu anda ulaşılamıyor. Daha sonra tekrar arayınız.? Yeniden olmadı sonradan ulaşırsınız açmaz bir de dönmezler ya işte öyle bir şey. Boş verin gitsin. Hatta silin gitsin. Değmez işlere çok da gönül koymayın. Değmezler.

Balık Bilmezse Hâlık  ( Yaratan, Allah) Bilir Niyeti ile

Türkiye, dünyanın en yardımsever ülkesi imiş. (Basından) Hemi de öyle. Peki, niye uluslararası platformlarda örneğin BM?de istenilen desteği göremiyoruz. Yine gelmesi gereken katkıyı alamıyoruz. Arıyoruz dostları, dost bildiklerimizi bulamıyoruz. Tarihte ?Osmanlı? böyle idi. Herkesin imdadına koşardı. Biz de öyleyiz. Yine de Osmanlı içinden bölündü, parçalandı, sırtından hançerlendi. Gerçek dostları arıyoruz. Atan tutanı değil diyeceğim. Atan tutan bile yok şimdi. Bir başımızayız. Yedi düvelle uğraştığımız gibi şimdide her yere yetmeye çalışıyoruz. Ne desek yeridir? Allah devletimize, milletimize zeval erdirmeye.  Derya içre yaşayıp da derya nedir bilmez balıklar(!), gafiller, kadir kıymet bilmezler, nankörler bir gün olur doğruyu ama yalnızca doğruyu görürler.

 Gülün yanındaki çalıya bile siner gülün kokusu. Bir kardeşimize gülüvermek bile ne aranılır oldu değil mi? Âlemlerin Rabbi her şeyi gören ve bilendir. Duamız O?nadır. Aynı temennideyiz. Allah?ın izniyle hak yerini bulur.

Otuz Yapraklı Gül Şehri Darende?nin ve Darendelinin dileği de böyledir.