Abdulhamid YOLCU


OKUL VARDIR OKULLARDAN İÇERU!


Zaman, tüm insanlara ihsan edilmiş bir hediyedir. Bir zaman dilimi olarak Eylül ayı ise, şairlerin ince ve zarif duygular içerisinde çeşitli haller yaşayarak sanatlarını icra ettikleri ve belki de en güzel en etkileyici en akılda kalıcı şiirlerini kağıtlara işledikleri hoş bir zaman dilimidir. Fakat elbette sadece şairlere ait değildir.

Eylül ayı daha çok öğrencilerin, öğretmenlerin ve velilerin ayıdır. İlk okula yeni başlayacak yavrumuz vardır, ilk kademeyi bitiren, istediği liseye kayıt yaptıran, üniversite kazanan yakınlarımız vardır. Bu ay ile birlikte hemen hepimizin evinde tatlı bir telaş yaşanır; çünkü okulların açılma vakti gelmiştir. Sahi, okullar neden kapanır ki?

Aslında kapanan okulun resmi yönüdür. Bir açıdan bakınca yaz tatilleri de okul sayılabilir; Kuran-ı Kerim okulu, belki yüzme okulu, bir başka spor okulu ya da sıla-i rahim okuludur, imkanı olanlar için ülkemizi, başka ülkeleri gezip görme ve kültürümüzü artırma okuludur.

Esasen her ortam öğrenme ve eğitim için değerlendirildiğinde bir okula dönüşür. Misalen, akşam olup aile fertleri eve geldiğinde, aynı sofranın etrafına oturulduğunda, ailenin büyüğü yemek adabını yaşayarak ve anlatarak öğretttiğinde o ev bir okul, o sofra bir okul şubesi sayılmaz mı? Yemek sonrası çaylar yudumlanırken, tarihimizin parlak ve iftihar dolu sayfalarından bir hikaye okunduğunda, o çay meclisi bir tarih okuluna dönüşüverir. Aile reisi başından geçen ibretlik bir olayı paylaşsa, o olaydan hep birlikte dersler çıkarılsa hayat okulundan bir ders görülmüş sayılır. Bu ve benzeri şekillerde ev bir okula, evin büyükleri öğretmene, çocuklar birer öğrenciye dönüşür.

Eskilerin ?hayat mektebi? dedikleri ?feleğin çemberinden geçmek? diye tabir ettikleri de ayrı bir okul türü olsa gerektir. Gerçekten de öyle kimseler vardır ki ne bir kalem tutmuş ne bir kağıt yazmışlardır ama başlarına gelen olaylar onları öyle bir terbiye etmiş ve eğitmiştir ki sıralarda dirsek çürütenlerin belki de hiç öğrenemeyeceği şeyleri onlar öğrenmiştir. Küçük yaşlarda ebeveyninden birisini veya ikisini kaybeden, belki 5-6 yaşından itibaren çıraklık yapmak, çalışıp eve ekmek götürmek zorunda kalan, kardeşlerini okutan, etrafına yardımcı olan,  hayatın her türlü zorluğu ile karşılaşan ve bu şekilde iş güç sahibi olan bir kişi elbette hayat mektebinde feleğin çemberinden geçerek okumuş demektir.

Okullar hep maddi yönlü değildir, bir de manevi okullar vardır. Semaverlerin aşkla kaynadığı, gönüllerin yumuşadığı, sadece Allah rızası gözetilen meclislerde yetişkinler olarak bir araya gelinen manevi okullar vardır. Bu okullarda, dini mevzularda Ayet-i Kerimeler, Hadis-i Şerifler okunur, Ashab-ı Kiram efendilerimizin hayatlarından örnekler verilir, Allah dostlarının menkıbeleri ve hatıraları anlatılır, güzel gönüllerden taşan yanık seslerle ilahiler sese gelir ve orası manevi bir eğitim sınıfı oluverir. Meclistekiler huşu ve huzur içerisinde birer maneviyat talebesi olarak kalplerine tesir eden feyzden nasiplenirler. Kendi yeteneği ve çalışmasının neticesi olarak ve nasibince bu okuldan faydalanırlar. Okul vardır okullardan içeru dediğimiz asıl mektep bunlardır. Burda öğrenir insan, insan olduğunu. İnsan bir kalbi olduğunu burada farkeder. Ve kalbin de eğitimlesi gerektiğini burada anlar. Rabbim bizleri de manevi okuldan nasibi çok olanlardan eylesin.

Ekim ayı gazete elinize geçtiğinde muhtemelen Kurban Bayramını idrak etmiş olacağız. Bu vesileyle hepimizin maddi-manevi okullardan faydalanması dileğiyle, şimdiden Kurban Bayramınızı tebrik ederim.