Cemil Gülseren


Seçimden sonra mı?


Seçim bitti, geçim kaldığı yerden. Artık geriye değil ileriye bakacak herkes. Kazanan da kazanamayan da; oy veren de vermeyen de? Kimi gönüller kırık, kimi mesrur, kimi buruk olacak. Öyle böyle geldi geçti işte. Şimdiden yeni seçimlere kadar hem gidenin hem gelenin yorumları, değerlendirmeleri, hesapları yapılacak. Bütün bunlar vatandaşlık gereği olacaklar. Yeterince oyalandık. Oy saydık, oy verdik, oy topladık. Oyun bitti. PERDE!...

Bu devran da sayılıdır. Hem kazanan hem yarışı kaybedenler için. Zaman dost edinmenin, dost biriktirmenin zamanıdır. Dost harcamanın değil. Ben yaptım oldubitti çılgınlığı yalnızca bir şımarıklıktır. Her kim dahi başkan ola o dahi mağrur olup aldanmaya.

SON KARARI ALLAH BİLİR.

Geçirdiği kaza sebebiyle tedavisi süren hemşerimiz zarif insan sanatçı Kenan Işık, çok değil kazadan bir gün önce asansörde karşılaştığı bir dostuna; ?Nasıl bu kadar ağarttın bu saçları?? demek yerine; ?Saçlarının rengi ne güzel olmuş. Boyayla mı açtırdın yoksa?? demiş. Yoğun iş temposu, televizyon programları diye dertlenen dostuna: ?yorma o kadar kendini, ölümlü dünya? der Kenan Işık. Şimdilik joker haklarını kullanıyor. Son kararın sahibi hükmü verene kadar yarışma da sürer yaşama da?

ALGI MI ALINGANLIK MI?

Deriz, duyarız ya da zannederiz: ?Beni mi kastediyorsunuz?? ?Beni mi dinliyorsunuz?? ?Beni mi seçiyorsunuz?? ?Beni mi seviyorsunuz?? ya da ?Beni sevmiyor musunuz?? soruları bizim hassasiyetimizin gereğidir. İsim verilsin verilmesin bir yerlerde konuşulur, yazılır, çizilir. İçimizden beni kastediyorlar dediğimiz olmaz mı? Olur. İyisine de, kötüsüne de; eğrisine de, doğrusuna da üzerimize alırız, alınırız. Çünkü bir yönümüz her ne kadar batıda olsa ardımız, arkamız doğudur. Tıpkı İstanbul gibi. Bir ayağı Avrupa?da bir ayağı Asya?da olan bir köprüyüz. Hâlâ en kuvvetli tarafımız doğulu tarzımız. Severiz, küseriz, kırılırız. Sıcakkanlıyız, duygusalız biz. Abartmak dahi bize çok yaraşır.

KESİLMEYEN KARPUZ

Dediğimiz ama yapmadığımız sözler vardır. Kalıp sözlerdendir. Dilimize dolaşır mı yaraşır mı bilemem; -Kalsaydınız bir şeyler yerdik. Erken ayrılana; -Daha karpuz kesecektik? gibi muzipçe ve hiç kimsenin de ciddiye almadığı bir cıvık çıkış. Misafir oysa senden sıkılmış kaçış peşinde. O karpuz hiç kesilmemiştir. Sululuk işte. Karpuz gibi hem de bayağı suluca. Tamam kalıyorum. Kes şu karpuzu diyen de çıkmamıştır. Bazıları da ?hacılar teklifi? der. At, deve gibi binitlerle hac yolculuklarından kalma bir deyimdir. Deve sırtında azığını yiyen bir hacı diğer arkadaşını yemeğe çağırır ama gelesi değil. Nasıl gelsin ki? O da deve üstünde. İşte hacılar teklifi sözü buradan gelir. Yoksa Darende Hacılar Mahallesinden değil. Kısmıkların yüzüne vurulsa da değişen bir şey olmaz. Cimrilik hastalığı zordur.

BAŞKALARI YAPAR SATAR BİZE DE HAVASI KALIR.

-Vallahi sarıda geçtim memur bey. Kırmızıyı takmayan milletiz biz. Hızla gücümüzü gösteriyor olmamız kendimiz tatmin mi, teselli mi? Orası herkesin kendine kalmış. Arabası ile telefonu ile hava atmak ilkelliği sürüyor hem de son sürat. Bizim bize benzediğimiz yani tam bizlik bir toplumsal, kurumsal bürokratik bir alışkanlığımız daha var ki her yerde özellikle resmi kurullarda ne yaygındır ama: Araplarda söylenen şekli :?Külliyevm içtima, amel mâfiş.? (İçtima yani brifing; mâ-fîşey?in galatı ise mâfiş) Anlamı: Bütün gün toplantı, iş, eylem elde var sıfır. Bunu da şöyle bir ön yargı kalıbına dökmüşüz biz Türkler: Bir şeyin yapılmasını istemiyorsan komisyonlara havale edeceksin.

     ?VE KUTLAMA

Asiller idare eder. Acizler şikayet eder. Basitler iftira eder. Kimileri beddua eder, kimileri havale eder; zavallılar da haset eder. Hasetliğin gereği yok. Seçilen MEMLEKETİN BAŞKANLARINI KUTLUYORUM. Mevlana diyor ki: ?Ne kutludur o kişi ki, yoldaşı haset değildir.? Darende Eser?i bekliyordu. Geldi. Şimdi eserleri bekliyoruz kendilerinden. Dualarımız memleketimizin hayrı ve Aziz Milletimizin bekası içindir.