Cemil Gülseren


Baştan aşağı


Ko ayruklar sözünü, sen seni güt / Kınama kimseyi sen, işit öğüt – Yunus Emre

“Değişmeliyiz, değiştirmeliyiz.”demesi kolay. Değişim neredeyse hayal. Alışmışız biz. Alıştığımızı bırakmak bize zor gelir. Kimi görseniz yanar, yakınır. Ateş yakar, can yanar. Kötü, kötü olduğu için kötülükle beslenir. Zalim, zulümle ayakta kalır. Yalancı, yalanlarıyla yalan dünyada yol alır. Bir yel gelir onu da aparır. Kimimiz geçmişten güç alır, kimimiz de geçmişten geç kalır. Durmadan yaptığımız hep bugünü yarına aktarmak değil mi zaten? Dün vardık. Bugünü görüyor, yarını da bekliyoruz. İşte ömür bu. Dün, bugün ve yarın.

***

Biz duygusal bir milletiz. Gaza gelmeyelim bir kere; keser, biçer, atarız evvel Allah. Bu huyumuz değişir mi? Zor. Oysa Chilo der ki; “Dünyanın en zor üç şeyi şunlardır: Sır tutmak, kusur bağışlamak, boş vakitlerini değerlendirmek.” Bence üçüncüsü en zoru. Kolay gibi görünse de… Şahsen boş vakit bulamıyorum yoksa bütün vaktim boşa mı gidiyor? Onu da Allah bilir. Bahane çok olur. Zamanı ve kelimeleri boş yere harcamamak lazım.

***

Doğru mudur, yanlış mıdır Hacca gidenlerin bazıları orada terlik, ayakkabı veya bir elbisesini bırakırlarmış. Neymiş o parçası orada kalırsa güya bir daha gitmek nasip olurmuş. Aklına uyduran var demek ki. Bence Batıl İnanışlar Ansiklopedisine yahut antolojisine bir madde daha eklenebilir. Keşke gönlünü bıraksa. O zaman maksat hasıl olur. Gönlün orada kalmazsa isterse tüm elbiselerini orada bırak. Bedenen bir ibadet tamam. Kalbin, gönlün Rabbinle. Gerisi teferruat. Sen kiminlesin?...

***

“Olur arada” dediğimiz (durumlar/olaylar/şeyler/sözler) vardır. Dilimize dolaşır mı, yaraşır mı bilemem; Aylar sonra gördüğümüz birine işinden, aşından önce ne deriz; “Oo bayağı kilo almışsın görmeyeli. Seni bayağı zayıf gördüm. Olmadı yüzüne bakarız, saçına, başına bakarız. Ayazını, beyazını boyunu posunu hasılı baştan aşağı adamı bir güzel süzer, süzekten geçirir; dangıdana dangalakça mayıs gibi beceririz. Gaf mı yapmış, pot mu kırmış, gönül mü yıkmış hiç umurunda değil. Edeb ve adabdan bi-nasip kişiden ırak durun derim ben size. Bi-edeb olsa neyse akıl yoksunu bu tipler kendilerinin güvensizliğini aşmak derdindeler. Yeni fikirleri, eserleri, düşünceleri tartışıyorsa akıllı insandır. Onunla vakit geçirmek israf değildir. Haberleri, gazeteleri, olan biteni konuşuyorsa çoğu insan gibi sıradandır. Sıradan zamanlarınızı böyleleriyle harcayabilirsiniz. Ne kâr, ne zarar getirir. Dinimizin de şiddetle yasakladığı gibi gıybet ediyorsa, yalan yanlış çekiştiriyorsa-sonu iftiraya kadar gidebilir.- kısaca hep başka insanları konuşuyorsa aman aman sakının ondan. Yalanını yakaladığın kişiyi düzeltmenin, deveye hendeği atlatmaktan zor olduğunu unutmazsak boşa çene yormamış oluruz. Üstelik öfkesi de cabası. Her kim ki bu gruptadır o dahi küçük insanlar taifesindendir. Başkalarını suçlamak yerine sorumluluk almak, örnek olmak daha yapıcı bir yaklaşım olur. Herkes kendini bilir. O kişiler istediğini söylüyor ya bir gün de eninde sonunda istemediğini işitir. Hak yerini bulur. “Seni tenkit edenlere cevap yetiştirmek için de vakit harcama.” Diyeceğim ama nefse çok güç gelecek. Uygulaması ise neredeyse imkansız.

***

Sığınma mı desek, avunma mı yoksa teselli mi? Ama yalan işte; “Dünya ahiret bacımsın… Biz buna bacı demeyelim de arkadaş diyelim yine. Bacı kardeş demektir. Geniş düşünürsek evet Müminler kardeştir. Daha geniş açıdan bakınca bütün insanlar da kardeştir. Adem ile Havva’nın çocuklarıyız. Ama özelde işler başka. Öyle olmasa oluk oluk binlerce Müslüman kanı dökülür müydü? Kanı döken de Müslüman güya, kanı dökülen, katledilen binlerce insan da… Seyredenler, tetiği çektirenler, kararları alanlar, silahları satanlar oysa hep başkaları. Baştan aşağı batmışız batağa ki sormayın gitsin. Dedim ya kardeşlik lafta. Özelde kardeşlik gönülde olandır. Bu bakımdan din kardeşliği ile soydaşlığı yeniden yorumlamak gerek. İkisi de bizim gereğimiz, varlığımız, değerimiz. Baştan aşağı biz sevgiyiz, canız, bedeniz. Her şeyden önce insanız.