Cemil Gülseren


Bizim boranı


Boranı, bizim ellerde Temmuz sıcaklarının vazgeçilmez yiyeceğidir. Üstelik şifalı, besleyici ve serinletici özelliklerini bilmeden bu yoğurtlu çorbayı içeriz. İster harmanda ister kayısı bahçelerinde isterse gün sonu dinlenmelerde en çok tüketilen yiyecekti. Hangi kola ya da meşrubat onun yerini tutabilir ki? Elinize geçer, önünüze konulursa kaçırmayın derim. Anadolu’nun bir çok yerinde bilinen ve tüketilen bu çorba ile ilgili Mehmet Salih, Kamus-ı Osmani’de şöyle bilgi verir: “Halife Memun’un karısı Bûrân’ın evlenirken çeyiz olarak getirdiği incilerle süslü yeşil halıyı, ıspanak, semizotu (pirpirim) gibi yeşil ağırlıklı sebzelerin pirinç veya bulgurla pişirilip üzerine yoğurt dökülerek yenen yemeğe benzetmesi üzerine bu yemeğe  ‘Buranî’ adının verildiği”ni yazar.

Boranıyı yiyenler hatırlar. Balaban ve çevresinde  yoğurtla ıspanak, bulgur, nane  isteğe göre nohut  karıştırılarak yenilir. Urfalının hemen her akşam sofrasından eksik etmediği çiğ köfte misali biz de bu sıcaklarda boranıyı baş köşeye koyabiliriz. Üşenmeyin, deneyin. İnanın çok sağlıklı. Dediğim gibi anlayan varsa, yapan kaldıysa. Öyle boranı deyip geçmeyin, Rahmetli Ali Osman Balta’nın özlemiydi o:

“…Tarhana çorbası kayboldu gitti,  /  Su böreği burnuma mis gibi koktu

Otlu ekmeğin zamanı geldi de gitti,  /  Yanında ayran, boranı nerede kaldı?...”

 

Şairin Reçetesidir:

Söz  bizim oraların yeme içme kültüründen  açılınca  Merhum Darendeli Ahmet Ertem’in  samimi dizeleri aklıma geldi. Bir bölümü aynen aktarıyorum:

“…Malatya kayısısı yemişlerin dayısı … /  …Malatya üzümünü ye güldürsün yüzünü  /

 Malatya elması meyvelerin en hası  /  Yiyenler ferahlar kalmaz kuşku tasası  /

 Malatya’nın dudunu  ye artır umudunu /  Bir kilo ete bedel pekmezinin yudumu  /

 Malatya’nın bademi besler yiyen âdemi  /  Kanlı canlı dinç olur neşeli geçer her demi…”  (Ahmet Ertem,  Köye Doğru ( Destanlar ), Ulusal Matbaa, Ankara, 1940.,s.11.)

Dişçi Ahmet Ertem, tabip şairlerimizden Dr. Abdullah Ertem’in babasıdır. 1895 Balaban doğumludur.

 

Sen Bilmez misin Ya Musa!

Hani bilirsiniz. Hz. Musa ve kavmi bir keresinde Allah’ı yemeğe davet etmişler. Hz. Musa (a.s.) de gitmiş Rabbine söylemiş. (Hz. Musa (a.s.)’ın peygamberler içinde lakabı ‘Kelimetullah’tır. İbrahim (a.s.)’ınki ‘Halilullah’, İsa Peygamber’inki ‘Ruhullah’, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizinki ise ‘Habibullah’ olduğu gibi.) Rabbülâlemin de Hz. Musa’nın davetini kabul etmiş. Davet günü ve saati gelmiş çatmış. Herkes pür dikkat bekliyorlar Cenab-ı Hakk’ı. Özene bezene hazırlanmışlar. O arada uzaktan geldiği belli, yaşlı, üstü başı dökük biri çıkagelmiş davet mahalline. “Ya Musa açım. Bir lokma ekmek versene.” demiş. Hz. Musa da; “Şimdi olmaz, işimiz var, misafirimiz gelecek, meşgulüz görmüyor musun? Sen de git şu kırbalara su doldur da getir,  boş durma, çalış.” demiş. Savmış başından ihtiyarı. Gece geçmiş. Beklenen davetli gelmemiş. Ertesi gün çıkmış Rabbin huzuruna Hz. Musa Peygamber: “Ya Rabbi! Söz verdin, gelmedin” deyince; “Ben geldim ya Musa ancak sen yüz vermedin.” “Nasıl olur Ya Rabbi” deyince; “O gelen gariban, aç ihtiyarı sen kovdun adeta. Bilmez misin Allah kulunun gönlündedir Ya Musa!” Allah görünmez, yemez, içmez. O inanan kullarının gönlünde yaşar. Sen bilmez değilsin ki Ya Musa. Biz kıssayı naklettik. Hisseyi herkes kendi üleşsin.

 

Ramazan Ekonomisi mi, Ramazan Ruhu mu?

Davetlerle, toplu topsuz yemekler, çadırlarla uğraşırken Ramazan’ın özünü kaçırıp konserleriyle, gösterileriyle meşgul olurken Ramazan paketi almak, vermek, satmak derdiyle didinirken esası yitirmeyelim de. Ayrıntı içinde boğulurken asıl oruç ruhu ve heyecanı arada , geride kalır oldu. Biz gönülden olanın peşindeyiz. Gönüllü olanın yanındayız. Gönül gözüyle konuşmayı yeğleriz. Gönül zengini olsak daha ne isteriz. Gönlümüzden geçeni bilmeyene biz dost mu diyelim. Yâr odur ki bir gözde bir gönülde yatar. Benim gözlediğim, gönlümden geçen bu. Desinler, görsünler diye Ramazanlarda boy göstermeyi samimi bulmuyorum. Özensinler tamam. İşin özü Ramazan’ın rahmet ve bereketi, samimiyetine, içtenliğine bağlı. Herkes sınanacak, her insan da kendi kendini sınayacak.