Musa Tektaş


H. Hamidettin Ateş Efendi’nin dilinden Hulusi Efendi


H. Hamidettin Ateş Efendi’nin Dilinden Hulûsi Efendi (k.s.)

15 Haziran 2013 Cumartesi günü “İlim ve İrfan Medeniyeti” temalı olarak Darende’de Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumu muhteşem bir şekilde icra edildi.  Bu yazımızda Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin ahirete irtihalinden üç ay sonra Vakıf Mütevelli Heyet Başkanı H. Hamidettin Ateş Efendi ile yapılmış bir röportajı sizlerle paylaşacağım. Röportaja geçmeden önce H. Hamidettin Ateş Efendi’nin tespitleriyle Hulûsi Efendi’nin irfan anlayışı üzerine söylediği inci misal sözlerini dikkatlerinize sunmak istiyorum:

 

İLMİYLE, İRFANIYLA, BİR AHLÂK ÂBİDESİ

“Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri de almış olduğu mânevî terbiye neticesinde kalbî olgunluk, kazanmış, zâhirî ilmin üstünde bir ufukla mârifete erişmiş kâmil insanlardandı. İnsanın ebedî mutluluğu için gerekli olan mârifetullâh ilmini elde etmenin sadakat yolundan geçtiğine şöyle işaret buyurmuştur:

İlm ile irfân arasan gevher-i pür-kân arasan

Derdliye dermân arasan sıdkı bütünlerde bütün

İlim ve irfan gemisiyle marifet deryasına yelken açanlar ancak kemâl iklimine ulaşabilirler. Hulûsi Efendi Hazretleri ne güzel söyler:

İlm ü irfâna çalış sa’y-ı belîğ göster kim

Sebeb-i ma’rifet ile olasın ehl-i kemâl

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri, ilmiyle, irfanıyla, bir ahlâk âbidesi olarak Sevgili Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sünnetine bağlı bir şekilde insanları terbiye etme vazifesini, yaşamış olduğu toplum içerisinde bizzat yaşayarak ve etrafındakilere örnek olmak suretiyle ortaya koyan, manevîyat dünyasının zirve şahsiyetlerindendir.

Onun eserlerinde ve mübarek kelamlarında ilâhî sanatın sırları inci mercan misali bir hazinenin en önemli parçaları olarak durmaktadır. Onun bu gizli hazinelerini keşfeden okuyucular ona daha ayrı bir hayranlık duymakta, daha ayrı bir özen ve hürmet göstermektedir. Onun bu yüce ufkunu fark edebilmekte anlayabilmektedir. O’nu anladıkça da ayrı bir huzur, ayrı bir mutluluk, ayrı bir sükûn deryasına erişmenin neşesini ve neşvesini yaşamaktadırlar.”

Bu yılki Sempozyum bundan 23 yıl önce 15 Haziran 1990 tarihinin, yani Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin Somuncu Baba Haziresindeki ebedi istirahatgahına defnedilişinin 23. sene-i devriyesi günü idi. Onun için 23 yılda ne kadar büyük işler başarıldığını, Somuncu Baba Külliyesi’nin açılış merasimine katılan binlerce insan bizzat müşahede etti. Somuncu Baba Dergisinin 153. Sayısı (Temmuz 2013) külliyenin açılış haberi ve kapağıyla taçlandı. Derginin başyazısından birkaç satırı burada zikredelim:

 “Binalarla birlikte gönüllerin inşasını gaye edinen Vakfımız; Darende’ye ve ülkemize güzel bir eser armağan etmiştir. 15 Haziran 2013 tarihinde Şeyh Hamid-i Veli/Somuncu Baba Külliyesi’nin açılışı çok geniş bir gönüllünün katılımıyla gerçekleşti.  Somuncu Baba Hazretleri’nin: “Bizim gülşendeki güller/Dururlar taze solmazlar/Hazân olup dökülmezler/Zemistânı bahar olmaz” mısralarında beyan ettiği hakikat, yüzyıllar sonra yine canlı bir misalle gözler önüne serildi. Bir gülün taç yaprakları gibi sekiz sarmallı kubbesi, güzellikleri ve cennetin sekiz kapısını temsil eden ahşap kubbe yapısıyla gül diyarında yeni bir gül açıldı. Güzel kokusu o gün etrafa saçıldı. Vakıf Mütevelli Heyet Başkanımızın 2009 yılında başlattırıp, titizlikle takip ettiği proje neticesinde eser, mamur bir bina olarak gözler önündeydi. Binlerce gönül dostu bu güzel ânı paylaşmak için uzak-yakın demeden yolları aşmış, sabahın erken saatinde Somuncu Baba Külliyesi’nin avlusunu doldurmuştu. Birçok ziyaretçi ailesiyle, çocuklarıyla, bu tarihî zaman dilimine şahit olmak için akın akın yurdun dört bir tarafından Darende’nin yolunu tutmuş, güzide topluluğun içinde kendine bir yer bulmuştu.

Hulûsi Efendi Hazretlerinin ifadesiyle: “Ufkumuzdan güneş doğdu/Nefsin karanlığın boğdu/Hidâyet hâdiden oldu/Gelin dostlar bize gelin” çağrısına kulak veren onbinlerce insan o gün Darende’deydi. Yeni inşa edilen camii ile bambaşka bir çehreye kavuşan külliye, mekânların genişliği kadar yüreklerin de herkesi kucaklayacak genişlikte olduğunu gösteriyordu. Birlik ve beraberlik ruhuyla manevî bir atmosferde, gönül kardeşliği ikliminde müstesna bir zaman dilimi yaşanıyordu. İleri ufuklara bakan Vakıf Başkanımızın yapımını arzu ettiği, bütün safhalarını en ince noktalarına kadar takip ettiği külliye inşaatının açılış ânı, aslında zamanın durduğu, tarihin altın harflerle yazıldığı bir fasl-ı güldü. Çünkü güneş ufuktan, bütün sıcaklığıyla herkesin üzerine doğmuş, gönülleri ısıtıyor, yürekleri ışıtıyordu.”

 

Şimdi de gelişmeleri ve hizmetleri daha iyi anlayabilmek için, bundan 23 yıl önce Eylül 1990 tarihli İslâm Mecmuasındaki röportajı birlikte okuyalım:

 

SEYYİD HACI OSMAN HULUSİ (ATEŞ) EFENDİ`NİN HAYATI ÜZERİNE

H. HAMİDETTİN ATEŞ İLE...

Sayın Hocam bize kendini­zi tanıtır mısınız?

 Seyyid Hacı Osman Hulûsi Ateş`in küçük oğluyum. 1960 Darende doğum­luyum. İlk, orta ve liseyi bitir­dim. Liseden sonra Elbistan Müftüsü âlim fâzıl, Ahmet Bilici Efendi (Rahmetli)`den Arapça tahsil yap­tım. Askerlikten sonra ise İs­tanbul Beyazıt Camii İmam Hatipliği yapan İsmail Biçer`den Kur`an-ı Kerim üzerine Talim ve Terbiye gördükten sonra Malatya İmam Hatip Lisesi`ni dışarıdan bitirdim. Si­vas`ın Selim Ağa Camii`nde ilk görevime başladım. Ağabeyi­min trafik kazasında vefatından sonra babama daha yakın olabilme amacıyla Darende Çarşı Camii`ne tayin oldum. 1986`da ba­bamın emekli olması üzerine Şeyh Hamid-i Veli Camii`ne İmam Hatib olarak atandım. Halen bu vazifeyi sürdürmek­teyim. Evliyim ve bir erkek ço­cuğum var. İsmini Es-Seyyid Osman Hulûsi koyduk. Darende`de ayrıca müftü vekilliğini de yü­rütmekteyim... Onun vermiş ol­duğu nasihatleri yerine getir­meye çalışacağım.

 

HULÛSİ EFENDİ (K.S.) SEV­DİKLERİNİ ALLAH (C.C.) İÇİN SEVER­Dİ

Sayın hocam, rahmetli Seyyid Hacı Osman Hulûsi Efen­di`nin hayatı hakkında, siz­lerden bilgi alabilir miyiz?

Kardeşlerim, babam rah­metli, Hicrî 1331 (1914) sene­sinde Darende`de doğmuş. De­demin ismi Hasan Fevzi Efen­di, babaannemin ismi ise Fatıma Hanım`dır. Onikinci ba­tından Şeyh Hamid-i Veli (k.s.)/Somuncu Baba`nın toru­nudur. 1945`te dedemin vefatı üzerine babam Şeyh Hamid-i Veli Camii’nde fahri imam ola­rak göreve başladı. 8 yıl fahri imamlıktan sonra, 1953 yılında 1987 yılına kadar da resmi olarak bu camide görevini devam ettirdi.

1961`den beri Şeyh Hamid-i Veli İhya ve Onarım Derneği`nin başkanıydı. Şimdiye ka­dar 10`dan fazla derneğin baş­kanlığını yaptı. Darende`nin imarında, özellikle Darende İmam Hatip Lisesi, Balaban Şeyh Abdurrahman-ı Erzincanî Camii; 300 yataklı talebe yurdu ve buraların birçok kö­yünün, kasabasının, okulu­nun, camiinin ve diğer sadaka-i cariyenin yapımında çok emekleri geçmiştir. 1986 yılın­da Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi Vakfı`nı kurarak hizmetlerini genişletmiştir. Gay­retleriyle Tohma Suyu kena­rında Kudret Hamamı (Gevur Hamamı)’na giden yolu açtırdı ve buraya köprü inşâ ettirdi. Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin Camii ve Türbesini ihya edip Somuncu Baba`nın ideali olan "Gavs"lığın yaşaması maksa­dı ile de içinde binlerce kitabı bulunan kütüphaneyi kurdu. Darende İplik Fabrikası`nın kurulmasında da çok emeği bulundu. Taceddin-i Veli Hazretlerinin eski külliyesinin bulunduğu arsa üzerine Taceddin-i Veli Mescidi ve Yatılı Kur`an Kursu inşâ ettirmekte idi. Babam, Şeyh Abdurrahman-ı Erzincani Camiini yap­tırdıktan sonra altına bir de kü­tüphane kurdurdu.

Ayrıca İmam Hatip Okulu`nun bulun­duğu binanın yanında ek bir bina inşâ ettirerek, İlahiyat Fa­kültesi açılması için büyük gayret sarfetti. Kendilerine ait "Divan-ı Hulusi" adlı eserin geliri ile de Darende`mize 200 yataklı tam teşekküllü güzide bir hastane binası yaptıra­caktı. Bir de kendisine ait el­yazması olan "Mektubat"ı katibi olan Muhittin Tütüncü tarafından (Sivas`ta) Türkçe yazıldı. Bu eser basılmış olarak bulunmaktadır. Sulama proje­si (Gökpınar) için de gayret sarfetti. Sanat Lisesi`nin açıl­masında da katkısı bulunmak­tadır. Öğrencilerin tahsili ve gi­yimi için de gayret sarfederdi. Allah (c.c.)` ın ve Rasûlullah (s.a.v.) `ın yolunda kat-i su­retle gidileceğine inanır ve bu yolda gayret sarfederdi. Sev­diklerini Allah (c.c.) için sever­di. Gösterişten uzak kalırdı. Yaptığı hizmetleri gösteriş için yapmazdı. İlim erbabına hür­meti çoktu. Halkın bir an önce cehaletten kurtulmasını ister­di. İlmin girmediği yerlerden her türlü kötülüğün geleceğine inanırdı. "En büyük düşma­nım nefsim" derdi. Kimseyi in­citmemeye gayret gösterirdi. Komşuluk ve akraba hukuku­na riayet ederdi. "Hizmet Al­lah için", görüşünü benimser­di. Halkın takdirinden uzak durmaya çalışırdı.

 

ŞEYH HAMİD-İ VELİ HAZRETLERİ

Sayın hocam biraz da ec­dadınızdan bahseder mi­siniz?

 Ecdadımız olan Somuncu Baba Hazretlerinin asıl adı, Şeyh Hamid-i Veli`dir. Kayseri`nin Akçakaya Köyü`nde 1331 yılında doğduğu rivayet edil­mektedir. Ebu Hamid-i Velî`ye Hamidettin-i Aksarayî, Ekmekçi (Koca), Somuncu Baba, Şeyh Hamid-i Veli, verilen diğer adlardır. Yıldırım Beyazıt zamanında yaşamış Hacı Bayram-ı Velî Hazretlerini yetiştirmiştir. Ana­dolu`ya "Gavs-ı Azam`lığı" getirmiştir. Niğbolu Zaferi`nin nişanesi olarak Bursa Ulu Camii`ni inşâ edilmiş. (1396-1399) Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin Caminin inşası esnasında küçükçe bir fı­rını ile ekmek pişirip işçilere ekmek verirmiş. İşçiler de ken­disinin Şeyh Hamid-i Veli Hazretleri olduğunu bilmiyorlar­mış. Bunun için de kendisine Somuncu Baba diye hitap eder­ler. Fırında ateşi yanmadığı halde ekmek pişirir. Bursa Ulu Camii`nin açılması için Os­manlı sultanı Yıldırım Beyazıt, zamanın şeyhülislâmına emir verir. Şeyhülislâm da caminin açılması sırasında Somuncu Baba/Şeyh Hamid-i Veli’yi işaret ederek; "Zamanın velisi aramızda dururken bizlere düşmez" der. Ve Somuncu Baba`yı minbere davet eder. So­muncu Baba da Emir Sultan’a yanaşarak kulağına eğilip "Ya Emirim nihayet beni ele ver­din." der ve hutbeye çıkar. Fati­ha Suresi’nin yedi türlü manası­nı verir.  

Zamanın Şeyhülislâm`ı olan Molla Fenari Hazretleri "Fatiha Suresi’nin dört manası ancak bizim, gerisi ise Allah (c.c.) ile Somuncu Baba Hazretleri arasında; bizim idrâkimiz dı­şındadır." demiş. Hutbeden sonra halk Somuncu Baba`nın elini öpmek için Bursa Ulu Ca­mii`nin üç kapısında da beklemişler. Her üç kapıdan da çıktı­ğı ve her kapıdaki halkın So­muncu Baba`nın elini öptüğü söyleniyor. Bu hadiseden sonra Bursa halkının fazla iltifatın­dan rahatsız olarak rivayetlere göre Dua Çınar`ı denilen yerde kaybolduğu bir daha da Bursa`ya gitmediği söyleniyor. So­muncu Baba Bursa`da Akşemseddin ve bazı öğrencileri ile Aksaray`a gelmiş. Bundan son­ra da Hacı Bayram-ı Veli`yi An­kara`ya tayin etmiş. Kendisi ise küçük oğlu ile birlikte (Halil Taybi) Darende`ye yerleşmiş. Son günlerini burada geçiren Somuncu Baba 815 (Hicri) yı­lında Hakk`ın rahmetine ka­vuşmuştur. Şimdi Şeyh Hamid-i Veli Camii`nde bir türbe içinde oğlu Halil Taybi ile bera­ber medfun bulunmaktadır. Allah (c.c.) rahmet eylesin.

 

Sayın Hocam her şey için teşekkür ederiz. Allah razı ol­sun. Hakkınızı helâl ediniz.

Ben de teşekkür eder, tekrar beklerim. Allah`a emanet olunuz.