Musa Tektaş


Güzel kokunun hikayesi ve Hulusi Efendi (k.s)


Yaratılan her şeye Allahu Teâlâ tarafından ayrı ayrı kokular verilmiştir. Her insanın, her bitkinin kısaca her mahlûkatın kendine mahsus bir kokusu vardır.  Yüce Mevla’mız, "Biz insanı güzel bir ölçü üzere yarattık" (95/Tin, 4) ayetinde belirttiği gibi, insanı belli âhenk ve denge içerisinde yarattığından diğer mahlûkattan ayrı bir özellik vermiştir.  Güzel koku, âlemlerin rahmet peygamberi olan, iki cihan serveri Hz. Muhammed (s.a.v) ile intişar etmiştir. Güzel kokulu çiçeklerin başında gül gelir.

Es-seyyid Osman Hulûsi Efendi Dîvân’ında;

 Sen ki gülden bûyini aldın meğer Peygamber`in,

Mazhar oldu ânın bu devlet-i uzmâ neden?       

beyitlerinde bülbüle hitap ederken, gülün kokusunun Peygamberimizin terinden aldığını belirtir. Halk arasında "Gül koklamak sevaptır." sözü de daha çok bu çiçeğin Hz. Peygamber (s.a.v)’in sembolü olmasından kaynaklanmaktadır. Hulûsi Efendi Hazretleri Dîvân’ında şöyle buyurur:

Karanfiller tütsün dursun

Çiçeklerin başı güldür

Bülbülleri ötsün dursun

Gözlerimin yaşı güldür

Tasavvufi sembolizmde gül ilâhi güzelliği ifade ettiği gibi, Allah`ın mahbubu Hz. Muhammed (s.a.v.)’i de temsil eder. Rasûlullah Efendimizin kendine has güzel kokusu olduğundan bir şey sürmese dahi, vücutları misk ve amber gibi güzel kokardı. O kadar ki, mübarek elini, bir kimsenin eline veya elbisesine değdirse, o gün boyunca, güzel kokusu o elini sürdüğü şeyden duyulur ve koklanırdı.  Rasûlullah Efendimiz bir sokaktan geçtiği zaman; o gün boyunca oradan geçenler,  Rasûlullah Efendimizin kokusunu alır ve o sokaktan geçtiğini anlarlardı.  Peygamber Efendimizin âdeti idi. Bir çocuk gördüğü zaman onun başını mübarek elleri ile okşardı. Hangi çocuğun başını okşasa, o çocuğun yanına varanlar, güzel kokusundan anlardı ki, Rasûlullah Efendimiz o çocuğun başını okşamış.

 

KOKUNUN HİKÂYESİ

Bu yazımızı kaleme almamızın esas sebebi, 14 Temmuz 1977 tarihli Tercümen Gazetesinde yayınlanan Yavuz Donat’ın “Kokunun Hikâyesi” dir. TBMM’deki bir toplantı sırasında, Prof. Dr. Necmettin Erbakan cebinden "esans şişesini" çıkarır. Süleyman Demirel ile Alpaslan Türkeş`in eline "gülyağı" sürer. Önce 36 yıl önceki yazının devamını birlikte okuyalım:

“Sonra sıra Necmettin Erbakan tarafından Süleyman Demirel ile Alparslan Türkeş’in eline sürülen “gülyağı”na geliyor. Kimine göre bu gülyağı Isparta`dan gelmedir kimine göre Hicaz`dan. MSP’li  Recai Kutan sözü alıyor:

 - Efendim Malatya`nın Darende ilçesinde önemli bir türbe vardır.  Somuncu Baba Türbesi…

Süleyman Arif Emre araya giriyor:

- MHP`li Sadi Somuncuoğlu’nun sülalesi de oraya dayanır.

 Recai Kutan devam ediyor:

- Bu türbenin bulunduğu yerdeki caminin imamı Hacı Hulûsi Efendi adında bir din âlimidir. Bu âlim bir divan adamıdır.  Darendeli işçileri bir araya getirmek için Almanya’ya bile gitmiştir. İşte bu Hacı Hulûsi Efendi ile Sayın Erbakan bir münasebetle görüşmüşlerdi. Erbakan Hocamızın Demirel ve Türkeş’in eline sürdüğü koku Hulûsi Efendi’nin Erbakan’a verdiği kokudur.”

Yavuz Donat, 1977 yılından sonra farklı tarihlerde Darende ve Hulûsi Efendi Hazretleri ile ilgili iki yazı daha kaleme almış, Vitrin isimli köşesinde neşretmiştir.

 

DARENDE`DE TABELALAR HEP  "SOMUNCU BABA"LI.

Yavuz Donat’ın önce, 01. 08 2005 tarihli yazısını paylaşalım:

“Darende...

Türkiye`nin Doğu`sunu, Batı`sına bağlayan D-300 karayolunun üzerinde şirin bir ilçe. Bu yol Van-İstanbul yolu... Eski ipek yolu. "Malatya`ya 120 kilometre. Kayseri`ye 230. Sivas`a 180.

Nüfus 14 bin. Köyleriyle birlikte 64 bin.   "Türkiye genelindeki Darendeli nüfusuna" gelince... Biri diyor ki "500 bin."   Diğeri diyor ki "700 bin." İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin, Adana, Osmaniye`de "Darendeliler Mahallesi... Darendeliler Çarşısı" var.

 - Yavuz Efendi şincik eyi dinleyesen... Siz şeherliler süpermarket deyisiniz ya... Böyük  dükkân... Onun mucidi Darendelilerdir... Biz deyiriz, çerçi... Çerçi, aklına gelen her şeyi satar... Çerçi, böyük şeherde oldi, süpermarket. Otobüs terminallerinde, çarşıda, pazarda esans satanlar vardır. Sorarsanız "Darendeli olduğunu" söyleyecektir. "Esans satıcısı" hep Darende`den çıkarmış.

Darende "ilk çağ"dan kalıntılar bulunan bir yer. Hititler... Mitanniler... Asurlar... Persler... Makedonyalılar... Romalılar... Nereye baksanız tarih kokuyor. Darende "açık hava müzesi... Tarih üniversitesi"  gibi.

Darende`de tabelalar hep  "Somuncu Baba"lı. Somuncu Baba Eczanesi. Somuncu Baba Fırını.  Somuncu   Baba Seyahat.  Somuncu   Baba Kırtasiye. Somuncu  Baba Bakkaliye.

Asıl adı "Hamid Hamidüddin."  Osmanlı Padişahı Yıldırım Beyazıt döneminde yaşamış. Kayseri`nin Akçakaya Köyü doğumlu. Peygamber’in 24. kuşaktan torunu. Şam`da, Tebriz`de eğitim görmüş. Halkı aydınlatmak için Bursa`ya yerleşmiş. Çilehanesinin yanına bir fırın yaptırmış. Pişirdiği somunları fakire, fukaraya dağıtırmış. Adı Somuncu Baba`ya çıkmış. Bursa`daki Ulu Cami`nin açılış hutbesini o okumuş. Namı yayılınca... "Şöhretten sakınmak için" Bursa`dan ayrılmış. Yaşamı "iyiyi, doğruyu, güzelliği" anlatmakla, "Türklüğü ve İslâm’ı yaymakla" geçmiş.

Somuncu Baba`nın torunlarından "Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi" 1914-1990 yılları arasında yaşamış. Darende`de okul yaptırmış. Atatürk büstü yaptırmış. Yol yaptırmış. Onun adına kurulan vakıf "hayır işleri yapmayı sürdürüyor."

Somuncu Baba türbesinin bulunduğu yer, Darende`ye 2 kilometre. Geçen yıl 200 bin kişi ziyaret etmiş. Türbenin önünden "Gürün`ün Gökpınar gölünde doğup, Fırat`la birleşen Tohma Çayı" akıyor. Çevrede balıklı kuyular var. Kudret havuzu var.  Gelenler türbeyi ziyaret ediyor. Piknik yapıyor. 

 

“DUAMIZ BİRLİK, BERABERLİK İÇİN...”

Burada "siyaset" yok. "Adak... Dilek" yok. "Ağaca çaput bağlamak" yok. Bütün söylemler "birlik, beraberlik, laik Cumhuriyet`e sadakat, Atatürk ilkelerine bağlılık, eğitimin önemi, kızların okula gönderilmesi" üzerine.

Turgut Özal, ANAP`ı kurarken Darende`ye gelmiş. Somuncu Baba`nın torunlarından "Es-Seyyid Osman Hulusi Efendi`yi" ziyaret etmiş."Hayır duasını" almış.

 Hulusi Efendi`nin oğlu Hamid Hamidüddin Ateş şimdi Somuncu Baba Camiinin imamı. "Burada siyasete izin vermeyiz" dedi:

- Bizim bütün söylemimiz vatanın kalkınması için... Duamız birlik, beraberlik için... Mehmetçik için... Darende bir huzur beldesidir... Allah huzurumuzu bozmasın.

Somuncu Baba türbesinin çevresi  "piknik alanı."  Piknik yapan kadınların içinde başı kapalı olan da var, açık olan da. Kimi bize "somun" ikram etti.  Kimi "lahmacun." Kimi  "Darende`nin yerel yemeğini." Otoparkta  "otomobil plakalarına"  baktık. İstanbul`dan, Ankara`dan, Almanya`dan, Hollanda`dan gelenler vardı.

Darende`de bize bir kitap hediye ettiler:

- İçinde sizin de yazınız var. Kitabın adı: "Gönüller Sultanı Es-Seyyid Hulusi Efendi." 606 sayfa. Bizim, 14 Temmuz 1977`de yazdığımız bir yazı, kitabın 377. sayfasında.

 

OLMAYASIN BEŞ BELDENİN BİRİNDEN

Halk arasında yaygın bir sözdür:

- Olmayasın 3 beldenin birinden... Darende`den,  Arapkir`den, Gürün`den. Bazı yerlerde "sayı" 5`e çıkarılarak söylenir:

- Olmayasın 5 beldenin birinden... Darende`den,  Divriği`den,  Arapkir`den,  Eğin`den,  Gürün`den.  Darende`ye gidince sorduk:

- Bu söz nereden gelir?

 Darende ile Arapkir, Malatya`nın ilçeleri Divriği ile Gürün, Sivas`ın. Eğin (Kemaliye) de Erzincan`ın. Darendeliler dedi ki:

- Osmanlı döneminde 5`i de aynı eyalete bağlıydı.  Darende`nin aksakallı kanaat önderleri anlattılar ki..."Fi" tarihinde, İstanbul`da, Koca Ragıp Paşa medresesinde, hoca zor bir soru sormuş. Öğrenciler birbirine bakakalmış. Küçük bir çocuk, parmak kaldırmış. Ve zor problemi çözüvermiş. Hoca "aferin" diye söze başlamış:

- Olmayasın 5 beldenin birinden... Darende`den, Divriği`den,  Arapkir`den,  Eğin`den,  Gürün`den. Yani "böyle bir problemi ancak bu 5 beldenin halkından olan çözebilir... Onlar öyle zekidirler ki..."  Eğin`e giderseniz "zor soruyu yanıtlayan çocuğun" Eğinli olduğu söylenir. Arapkir`e giderseniz, Arapkirli.  Darendeliler dediler ki, o çocuk Darendeli`ydi.  "Olmayasın" diye başlayan tekerleme pek çok yerde "olumsuz anlamda" kullanılır. Darendeliler ise "öğünerek" anlatıyorlar.”

“HALKA HİZMET HAKKA HİZMETTİR.”

Yavuz Donat’ın 4 Şubat 2012 tarihli üçüncü yazısı da Hulûsi Efendi Hazretleri hakkında…

 

Turgut Özal

“Gönül ne kahve ister ne kahvehane... Gönül sohbet ister, kahve bahane. Bizim "hasta ziyareti" de ona benzedi. Ali Abi ile derin bir sohbete daldık.

"Hastalık... Hastane..." Hepsi bahane.

Turgut Özal, parti kurup siyasete atılmaya niyet edince… Ali Coşkun`a demiş ki:

- Gel seninle "bir yere" gideceğiz... "Akıl" danışacağız.

"Hacı Hulusi Efendi Hazretleri`ne" gitmişler.  Meşhur "Somuncu Baba`nın torununa."

Ali Coşkun "neler konuştuk, anlatayım mı" diye sordu.

"Anlat anlat!.. Heyecanlı oluyor" dedik... Dinleyelim.

Al Sana Akıl

Turgut Özal "konuyu" uzun uzun anlatır... Özetleyelim:

Parti kurup, seçime girmek niyetindeyim. Milli Güvenlik Konseyi yeşil ışık yakıyor.  Sizin düşünceniz benim için önemli... Ne diyorsunuz?

Söz sırası Hacı Hulusi Efendi Hazretleri`nde:

“Hayırlı olsun... Allah yolunu açık etsin.

Sana birkaç şey söyleyeceğim. “Ben ben ben deme... Bencillik insanı şaşırtır... Doğru yoldan uzaklaştırır.

İstişareye önem ver... Siyasette diyalog esastır. Devlet dairesinde dürüst ol...

Dünya malına tamah etme... Devletin malını, parasını gözün gibi koru.

Sakın ola ki makam hırsına kapılma.”

 

Halka Hizmet

Turgut Özal, Ali Coşkun`dan "not almasını" ister.

Coşkun da "sohbeti... Öğütleri" not eder.

Görüşme bitmiştir... Çıkmak üzereler.

Hacı Hulusi Efendi Hazretleri "son bir şey daha" söyler:

- Halka hizmet Hakk’a ibadettir... Ama sen bu sözü kullanırken "ibadet" deme... Yoksa sana "takunyalı" derler... En iyisi sen de ki: Halka hizmet Hakk’a hizmettir.”

 

“BURADA HACI HULÛSİ EFENDİ’NİN KOKUSU VAR”

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi`nin, güzel kokuyu sevdiğini ve hediye ettiği güzel kokuların değişik vesilelerle gönüllerin tesanütüne de bir vasıta olduğunu arzettiğimiz bu hatıralardan sonra, şunu da söylemek gerekir ki; Hulûsi Efendi (k.s.)`nin kendine has güzel bir kokusu vardı. Rasûlullah`tan sürüp gelen bu nesebde elbette ki böyle güzel hasletlerin olması mümkündür. Hulûsi Efendi`nin oğlu ve manevi varisi H. Hamideddin Ateş Efendi`nin bir umre ziyaretindeki hatırasını naklederek yazımızı tamamlayalım:

Medine-i Münevvere de ceza evi vaizi olarak görev yapan Suriyeli âlimlerden Seyyid Ömer, 1988 yılında Hulûsi Efendi ile Medine de görüşüp sohbet etmiştir. Aradan yıllar geçer, 1996 yılında bir grup arkadaşla umre ziyaretine giden H. Hamideddin Ateş Efendi, Medine`de bir eve davet edilir. Ev sahibi, yakın komşusu olan Seyyid Ömer`e bir misafiri olduğunu belirterek onu da davet eder. Hamideddin Efendi bazı arkadaşlar ile içeride otururken, evin dış kapısından giren Seyyid Ömer, “Burada Hacı Hulûsi Efendi`nin kokusu var” diyerek hayretini gizleyememiş, içeri girdiğinde ise, içeride daha önce hiç görmediği H. Hamideddin Efendi`nin olduğunu görünce boynuna sarılır, kucaklaşır ve saatlerce sohbet ederler.