Cemil Gülseren


Sini Daşlı


Taş Kalpli

Sevemediğimiz için mi biz kötüyüz, yoksa kötü oldukları için mi sevemiyoruz? Sözün başındayız ama yazıyı uzatmaya gerek yok. Kendimizi sevemediğimiz için bir başkasını da hiç sevemiyoruz. İnsanın kendisi ile barışık olması da bu olsa gerek. Sahip olamadıklarımızı bir başkası elde edince onu takdir etmek yerine içten içe tökezlemesini istiyor muyuz? Kimse cevap vermesin. Doğru yanıtı Allah bilir ancak. Gerçeği yansıtan az, söyleyen yok, hissettiğini açığa koyan mı?... Nerede?... Ya korkudan konuşmuyoruz ya hasetten… Maskelerle cemiyet içinde dolaşıyoruz ya yetmez mi? Kendin olmayı isteyen de yok bekleyen de. Merak buyurulmasın aslında çoğu insan maskeyle dolaşıyor. Tam bir maskeli balo. Kıyametten kaçtığını sananlar gibi biz de gerçeklerden hep kaçıp duruyoruz. Bakalım nereye kadar? Sahte öpücükler, hissiz gülüşler, yapmacık iltifatlar, abartılı ve yalancı yüzler tıpkı yalancı kıyametler gibi fos çıkacaklar neden sonra.

Yeni yıllar, yeni aylar, yeni haftalar ve derken günler, saatler hep yettiğin yere kadar hep şanslısın, mutlusun, başarılısın. Kendine yeni bir şans vermeyeceksen, verilenleri değerlendirmeyecek kadar akıllı değilsen; yeni ümitlerin de yeni yüzlerin de sana ne gereği var ki?...

Gelelim Sini Daşlı’ya;

Çocukluğumdan hatırlarım; halamız sevdiklerine takılırken latife olsun diye “Sini daşlı nerede kaldın?” ‘Hiç görünmüyorsun, arayıp sormuyorsun.’ niyetine serzenişlere bulunurdu. O zaman bile anlamını bilmeden onun hissiyatını anlar, demek istediğini hissederdik. Hâlâ o sini daşlı ifadesindeki sini’nin üzerine tas, tabak, çatal, kaşık konulan sofra sinisi (Çinko ya da alüminyumdan yapılmış sac metal) olduğunu sananlar var. Buradaki sin: Mezar, ölü gömülen yer, türbe anlamındadır. Eski Türkçe ve Eski Anadolu Türkçesi dönemlerinde kullanılmıştır. Divanü Lügat-it Türk’te sın=mezar, sınlağ=mezarlık olarak geçer. Şimdi kullanan var mı? Sanmam. Bilen vardır. Şairlerimizin dizelerinde nasıl geçer bir göz atalım isterseniz: Yunus Emre’nin Divan`ında geçtiği hali ve anlamı herkes anlayacaktır: Sana ibret gerek ise gel göresin bu sinleri.

Sünbül Sinan’da şöyle geçer: “Anmaz mısın öleceğin / Kara sine gireceğin / Başına ne geleceğin / Bil hey gönül şimden gerü.”

O coşkulu Karacaoğlan da demiş: “İletip kodular beni sinime / Gökteki melekler gelmez oldu yanıma.” Sevgide de, sövgüde de ilenmede de hasılı halk kültürümüzde hala vardır.… "Bu tarlalarını verem sana, tapusunu senin ismine geçirem, sinime sövmeyen dedi.. Karaterzi Köyü-Doğanşehir" (Cemil Gülseren-Malatya İli Ağızları, TDK, Ank., 2000)

Halk arasında bir ilenme vardır. Argo gibi gözükse de değildir sadece fazla açıktır. Kızdıkları insanlara söylerler; "Sinine it sıça." İyi ki şimdi kullanan yok. Hoş anlayan da kalmadı ya. Günümüzde öylesine yanlışlıklar yapılıyor ki, söylemeden geçemeyeceğim. Son zamanlarda bir Müslümanın ölümünün ardından “Toprağı bol olsun.” diyen de bollaştı. Hem de ummadığınız seviyede insanlardan bile duyar olduk. İşte sini daşlı olasıcalardan biri, yakından tanıdığım, 55-60 yaşlarında –öyle yeni yetme falan değil- bir meslektaşım, hem de babası için diyor: “İhtiyarı kaybettik ha.. Ne yapalım toprağı bol olsun.” Müslüman olmasına müslümandı ama rahmet dilemesini de bilmiyordu; rahmetin kimden dileneceğini de. Biz taziyelerimizi sunduk. Şimdi kimin sini taşlıdır dersiniz? “Sin”iniz taşlı mı, taşsız mı onu kazan bilir de mezar taşını da yazan bilir. Kültürümüzde mezar taşını okumak unutkanlık yapar diye bir inanış vardır. O taşları okuyarak zihni meşgul etmenden dolayı bi unutkanlık olasıdır. Bense mezar taşını okumaktansa taşın altındakine okumayı tercih ederim. Taşlardaki etiketler, unvanlar altında yatanın hesabını değiştirmeye değiştirmez de geride kalanın vicdanını rahatlatır, bir parçada nefsini tatmine yarar. Yunus’un ibret diye sunduğu taş değil o sin`de yatandır. Bir Alman fabrikatörünün mezar taşında şöyle bir yazı okunmuş. Nakledeyim:

“Siz halen neyseniz ben de öyle idim. Ben şimdi neysem siz de öyle olacaksınız.”

Bir Azeri şairin mezar taşında da şöyle bir yazı okumuşlar:

“Yuhunuz şirin olsun diriler.”