Cemil Gülseren


Bizim eller


"Bizim orada" diyerek başladığımız sohbetlerin uzadıkça tatlandığına herkes tanıktır. Ne kadar uzak kalırsanız kalın -memleketinize diyorum- sözü bile sıcak gelir. İçimizi ısıtır. Neresinden tutarsanız tutun. Yeter ki konu dönüp dolaşıp memlekete gelsin. İster elması, ister havası, suyu, ister yolu, yolağı, dağı, bağı, peteği... Konuşmasının bile hazzına doyamazsınız. Cevizi, ayvası, fındığı, fıstığı ile her ilin, her elin bir ünlü meyvesi vardır, tadı vardır, adı vardır. Herkes nasiplensin, herkes sebeplensin ve de övünsün diye. Rabbim kısmetleri de, güzellikleri de; çileyi de, zahmeti de üleştirmiş. Paylaşalım, bölüşelim diye. Sen kayısı ver komşuna. O incir versin sana. Sen gönül almak dile yeter ki. Yarenlikleri bile yar dilincedir. Dile düşen gönüle de düşer. Özellikle iç turizme etkisi olduğu gibi ekonomiye de hatırı sayılır katkısı olmaktadır. Haz, tad, merak bir araya gelince önünde kimse duramaz.

Öte yandan illerimizin, ilçelerimizin hatta köylerimizin dilden dile dolaşan nam salmış adları, sanları da vardır. Efsane gibi söylenegelir. Mesela: Elbistan`ın tozu / Besni`nin bezi / Gürün`ün kızı / Darende`nin sözü. Yine yaygın bir tercih tekerlemesi işte: Setirek`te pusat (Silah), Balaban`da avrat (eş), Yenice`de at, Darende`de inek olasın. Ha bunun devamı da var. Ola ki bazı köylerimiz alınabilir diye yazmak istemedim. Önem verilen, önceliklerimiz bunlar. Sosyal bir vakıa. Yarenlik olsun der anlatırız.

Şair Eşref, Denizli-Acıpayam Kaymakamı iken:

"-Acıbadem`de iki düggen, bi fırın. Peynir ekmek yiye yiye ne ağız galdı, ne burun" diyerek yörenin yemek kültürüne güya gönderme yapmış. Bu hicve içerleyen Aydınlıoğlu Hafız Mustafa Efendi de: "-Boğazı için Cennet`ten kovdular Adem`i / Ararsın ama bulamazsın Acıbadem`i" cevabını vermiş. Şair Eşref bu kez de Buldan Kaymakamı iken komşu ilçe Eşme Kaymakamlığını ziyaretinde söylediği şu hiciv bayağı meşhurdur. Kayıtlarda vardır. Eşme`nin köylükten kazaya geçişini anlatması bakımından mühimdir.-

"Kazara kaza olmuş Eşme kazası / Koyun gütmekten gelir encümen azası

  Koyuna gazap ederse eğer Hüda’sı / Ona mesken olsun Eşme Kazası"

Bu yeme içme yarenlikleri işçi-usta-çırak-amele-patron tekerlemelerine de yansımış.

Yapı ustası ve işçisi arasında geçer. Yapı ilerlemez ve işçi söylenir.

"-Sabah kahvaltısı, iki ekmek, bir çanak yoğurt; öğlen sekiz ekmek, bir çanak pekmez; akşama kadar çekiç vurur bir karış ileri gitmez" Zaten akşam da önüne korlar tarhana. Tarhana tartar, karnımı yırtar. Neresini yırtar bilmem ama bizim Balaban`da bizzat duymuştum:

Akşama boranı / Sabaha boranı / Anasını satıyım / Burda duranı. O işçi mi diyeyim çiftçi mi diyeyim muhtemelen soluğu Ankara`da almıştır. O sümük salya gidenler işte böyle işten, dişten dertli olanlardır. İyi de olmuş. Okumayanı önce gurbete yollarlarmış. Görsün Hanya’yı Konya’yı da hayatı, geçimi anlasın diye. Yemeğe küsen, yemeği beğenmeyen çocukların olduğu sofrada sıkça anlattığım bir tazı hikayesi vardır. İki avcı dertleşip dururlarmış. Yahu senin tazı ne güzel ne versen yiyor, kuru ekmek demiyor, yağlı yüzlü demiyor… Benimki öylemi ille kemik olacak, et olacak… Sen merak etme. İki gün bana ver. Sonra gel al. Adam iki gün tazıya sudan başka birşey vermez. Sahibini çağırır. Gör bak şimdi der. Havaya kuru ekmeği atmasıyla tazının havadan kapması bir olur. Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin demişler ama biz de sanki haddi hududu aştık gibi.

Not: EL İYİSİ adlı kitabımızın İKİNCİ BASKISI da çıkmıştır. Bu vesileyle arayanlara teşekkür ederim.