Musa Tektaş


Yirminci Asrın Filozofu


Kırk Yıl Önceki Bir Gazete Manşeti

"Yirminci Asrın Filozofu"

 

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efen­di (k.s.)nin kütüphanesi ve kitaplara olan sevgi­siyle ilgili olarak 3 Kasım 1972 tarihli Hürriyet Gazetesin­de çıkan haber-fotoğ­rafta “20. Asrın Filozofu” ola­rak takdim edilirken, “İmam-Hatip Hulûsi Ateşin 6048 kitabı var” manşeti atılmıştır. Habe­rin içinde de evini kü­tüpha­ne hâline getirmiş ol­­duğu belirtilmektedir. Ay­­rıca Osman Hulûsi Efen­­­­diye atfen, onun dü­şün­­ce­lerini okuyucu­larına şu satırlarla duyurmuştur: “Oku­­ma­nın hududu yok­tur. İnsan oku­dukça öğre­ni­yor, öğ­ren­dikçe de cemiyete fay­dalı oluyor. Çok sevdi­ğim okuma yüzün­den, ka­zan­dığım bütün parayı kita­ba yatır­dım. Bütün günümü bunları okumakla geçiri­yo­rum.” diye nak­le­dil­miştir. Şimdi o haber metninin spot cümlesini birlikte okuyalım:

“6048 eski eser: Darende ilçesinde 20’inci asrın filozofu olarak tanınan Hulûsi Ateş, bugün 6048 kıymetli esere sahip. Zaman zaman profesör ve ilim adamları da Darende’ye gelerek kütüphaneden faydalanıyor.”

Kırk yıl önce atılan gazete manşeti ve haber metinini okuduktan sonra, zamanın şahitliğinde şimdi de Hulûsi Efendi Hazretlerinin kitap merakı ile ilgili hatıra ve tespitleri nakledelim:

Garip, düşkün, yoksul ve kimse­sizlerin hâmisi olan Osman Hulûsi Efendi (k.s.), ilk önce babası Hatip Hasan Efendiden Kuran-ı Kerimi öğren­mek­le tahsil ha­ya­tına başlamıştır. Hacılar Şeyhli Mahallesi Camii Med­rese­sinde öğrenimine devam etmiş, Da­rende Dutluk Sıbyan Mekte­bine bir müddet devam ettik­ten sonra yeni Türk Alfabesinin okutulduğu ve 1923 yılın­da eği­tim-öğretime açılan Cumhuriyet İlkokulunda başladığı resmi eğitimini 1928-29 eğitim-öğretim yılın­da tamamlamıştır.

Korkmaz Hafız adıyla maruf Darendeli bir zatın;

 Almadın gerçi zâhir hocasından dersi

Okutup ilm-i ledün fâikul-akrân etmiş

şeklinde de belirttiği gibi, ilkokuldan sonra resmî bir öğrenim görme imkanı bulamamış ise de, o dâhi derecesindeki zekâsı, üslubu, edebî kabiliyeti, mantığı ve babasının gayretiyle kendisini sürekli yeni­lemesini bilmiş; Arapça, Farsça ve Edebiyat bilgisini ilerletmiş; bunları da şiirlerinde usta ve kıvrak bir üslup ile kullanma seviyesine gelmiştir.

İlim öğrenmeye ve kitaba olan merakı, onun gözlerini çevredeki kâğıt par­çaları­na mıhlamıştır. Bir defasında Darendedeki bir leblebicinin kıy­met­li bir kitabın yapraklarını satış için külah olarak kullandığını görün­ce, onu almak istemiş ve cebinde ye­terli para olmadığını fark edince, he­men evine dönmüş, kıymetli bir eşya­sını satarak o kitabı satın almıştır. İşte bu olay da onun ilme, kültüre, irfana olan tutkusunu gösterir. Yeri ve za­manı gelince evindeki hay­va­nı­nı bile satarak elde ettiği kitaplardan “Hacı Hulûsi Ateş, Şeyhzâdeoğlu Özel Kitaplığı”nı kurmuştur. Bu kütüphanede el yazması, taş baskısı, çeşitli dil ve ko­nularda birçok eserler mev­cuttur. Doğunun kültür hazi­nesi olarak da bilinen kütüp­hanesi, akademik çevreler tara­fından sıkça ziyaret edilen mekânlardandır. Yazma eser­le­ri antika değerinde olup bir başka nüshası bulunmayan ya da az bulunan eserler de mevcuttur. Muhyiddin-i Arabî gibi birçok şahsiyetin kendi el yazması olan eserleri, araştır­macı ve akademis­yen­lerin dikkatini çekmektedir. Ecdat­tan Darendeli Bakâinin Ker­bela olayını naz­men anlattığı el yazması eser de bunlardan biridir. Bu değerli kitapları temin ederken Hulûsi Efendi Hazretleri büyük fedakârlıklarda bulunmuştur.

Yukarıda anlattıklarımıza ila­ve olarak şu hatırasını da nakletmekte fayda vardır: De­ğerli bir kitabı satın almak için evindeki marangoz malzeme­le­­rin­­den el matkabını çarşı tellalı vasıtasıyla satışa çıka­rır. Çarşıda esnaf olan Tü­fek­çi Kadir Ağa yakın dostu olması hasebiyle satılan el matka­bının Osman Hulûsi Efendi’ye ait olduğunu bilir ve ücretini öde­yerek alır. Daha sonra gü­zel bir şekilde paketleyerek bir hediye kabilinden tekrar Os­man Hulûsi Efendi’ye takdim eder. Böylece bir başka kıy­met­li eşyanın da değer bulduğu yerde kalmasını sağlar.

 

MAHİR BİR CİLTÇİ VE İYİ BİR ŞİRAZE ÖRME­Cİ­SİYDİ

Hulûsi Efendi (k.s.)’nin, kitaplarının çoğunu kendi elle­riyle ciltlediği bilinmek­te­dir. Ki­taplarını okumaktan başka korun­masına da çok önem gös­terirdi. Özel kütüp­hanesindeki yazma ve basma kitapları biz­zat ciltle­yecek ka­dar mahir bir ciltçi ve iyi bir şiraze örme­ci­siydi. Yaz­ma kitap­ların dışın­da, tertip ve korun­masıyla da kendine has özelliği bulunan bu kü­tüpha­nede hemen her ko­nu­da eser görmek müm­kün­dür. An­sik­lopediler, lügatler, at­las­­lar, tefsirler, hadis ve fı­kıh kitapları, divanlar, anto­lo­jiler, deneme ve fikir ki­tapları, fen bilimleri... gibi 10.000 cildi aşkın kitap bu­lun­maktadır.

Vaktiyle birçok ilim ada­mı ve üniversitede öğre­tim ele­manı olan bazı aka­demis­yenler gele­rek, bazı eser­lerin sayfa fotoğ­raflarını çekerek istifade etmişlerdir. Ord. Prof. Dr. Zeki Velidi Togan Hoca da Daren­deye gelenler­dendir. Osman Hu­lûsi Efendinin kütüp­hane­sini görür ve “Hocam, müsa­ade ederseniz şah­sî kütüp­ha­nenizi tetkik et­mek isti­yorum” der. Kü­tüp­haneyi ince­ler­ken Fa­kih İmâdın eserini gö­rün­ce, hay­re­tini şu keli­me­lerle ifade eder; “Fa­kih İmâdın birçok eserini okudum. Şu anda kü­tüp­­ha­nenizde bulu­nan eserini ilk defa görü­yorum. Böyle gü­zi­de eser­­leri mu­ha­faza etti­ğiniz için sizi tebrik ede­rim.” Bu ka­dar eşsiz bir gü­zel­liğe sahip olan Os­man Hulûsi Efendi, kita­ba olan sevgisinin ölçü­­sünü şu söz­leriyle dile getir­miştir: “... Hac­ca gitmeden önce dünya sevgisi olarak sadece kitap­ları seviyor­dum, şimdi onlar da ikinci sırada kaldılar.”

Hulûsi Efendi daima ilim ehline saygı gös­terir, kendini yetiş­tiren hocalarını da sık sık zi­yaret eder­di. “Kişinin hüs­n-i nese­bi, hüs­n-i edebi­dir.” di­yen Osman Hulûsi Efendi, daima bü­yüklere karşı say­gılı, kü­çük­lere kar­şı da şefkatli ol­muş­tur. Son derece cö­mert olan Hulûsi Efendi “Cömertlik bir ci­van­­mert­lik şiârı­dır” diye buyur­muş­lardır.

Çocukluğu ve gençliğinde çok iyi bir güreşçi ve yüzücü olduğu söyle­nen Osman Hulûsi Efendi, babası tarafından geçimini temin etmesi için bir marangoz yanına çırak verilmiştir. Kendisi bu meslekte Şeyh Hamîd-i Veli Camiinin çatı­sını bizzat yapacak derecede ağaç işçiliği hünerini geliştirmiştir. Ayrıca özel kitaplığındaki yazma ve basma kitapları bizzat ciltleyecek kadar mahir bir ciltçi ve iyi bir şiraze örücüsü idi. Mühür kazımak, matbaacılık, dizgi, baskı ve oymacılıkta da uzman olduğu bilinen Osman Hulûsi Efendinin sanatkâr bir kişiliğe, ince bir ruh yapısına ve iyi bir estetik anlayışa sahip olduğu anlaşılmaktadır.

 

İRFAN HAZİNELERİNİN ANAHTARLARI

Ahmet Şemsettin Ateş Ağabey anlatmıştı: “Bir gün evde ailece oturduğumuz bir za­manda Efendi Hazretleri ağabeyim Kemal Efendiyi (o zaman Kemal Ağabey hayattaydı), beni ve Hamideddin Efendiyi yanına çağırdı ve şöyle bu­yurdu: Evlatlarım derviş insanın dünyalık bir şeyi olmaz. Kitaplarımdan baş­ka sizlere bırakacak bir mirasım yok. Kütüphanemin anahtarından üç ta­ne yaptırdım. İşte sizlere irfan hazinelerinin anahtarlarını bırakıyorum. Kitapları okuyup sahip çıkın. Ölüm her an için hazırdır’ dedi o anda bizler çok duygulandık, gözyaşlarımızı tutamadık.”

Eski Malatya Müftüsü mer­hum Molla Nurettin Ö­ner Efendi, Osman Hulûsi Efen­­diyi Darendedeki e­vin­­­de zi­ya­ret eder, kütüp­ha­nesini ge­zer ve çok etki­lenir. Osman Hu­­lûsi Efen­diye; “Bu kadar hiz­metleri yürüte­cek ve sizden sonra bu kadar talebe ve ki­tapları koruyacak birisini ye­tiş­ti­riyor mu­sunuz?” diye­rek kay­gılarını dile getirir.

Osman Hulûsi Efendi de; “Çocukların yetişmeleri için gayret ediyorum. Onlara irfan mektebinin anahtarlarını bırakıyorum. İnşaallah benden sonra bu hizmetleri Hamidim yürütecek” der.

Osman Hulûsi Efendi, Darendeli gazeteci Emin Tatlıcıya bir sohbe­tinde Hamideddin Efendi’nin yetişmesiyle alâkalı: “Oğul bende ne bilgi varsa onu, ona aktarıyorum.” dediği, hizmetlerin devamının Hamideddin Efendi ma­haretiyle yürütüleceğini işaret ettiği bilinmektedir.

Ayrıca Hulûsi Efendi Hazretlerinin okumaya, öğrenmeye ve kitaplara verdiği değeri tarif etmek mümkün değildir. Şahsî gayretleriyle kurmuş oldu­ğu “H. Hulûsi Ateş Şeyhzadeoğlu Özel Kitaplığı” çok yönlü bir kültür hazi­nesidir. Bu hazineyi koruduğu gibi Şeyh Hamid-i Veli Camiindeki kitap­lığın korunmasına da ayrı bir önem vermiştir. İşte yukarıda bahset­tiğimiz bir hayat tarzını seçen Hulûsi Efendi, hakkında şu yorumların yapılmasına vesile olmuştur:

“Eğitimin sürekliliği ilkesine dayanarak ilme yaptığı katkılar ve faali­yetler son derece planlı ve proğramlıydı. Önce cami ve benzeri kuruluşların inşaası ve ihyası, sonra lise çapında ilim yuvalarının yapımı ve daha sonra da fakültenin tesisi; gerçekten planlı, kademeli bir eğitim anlayışının netice­leridir. Ekmek, su gibi ihtiyaç duyulan kitap ve kaynakları bir araya toplayan büyük bir kütüphane de kurmuştur.”

Hulûsi Efendi (k.s.) yıllarca Kurana meraklı insanlara belki binlerce Kuran-ı Kerim hediye etmiş, okumaya teşvik etmiştir. 1947 yılında Daren­de Hacılar Mahallesi’nden olan Şeyho Yurdakul, Osman Hulûsi Efendinin ziyaretine gelir. Daha çocuk denecek yaşta olan hemşehrisine gereken ilgiyi gösteren Osman Hulûsi Efendi, Şeyho Yurdakulun dedesi olan Kasım Ho­cadan bahsederek, "Sıbyan mektebinde" iken onda okuduğunu, âlim bir in­san olduğunu söyler ve kitaplarını sorar. Şeyho Yurdakul ise sıkıntılı dönem­lerde evde bulunan bütün kitapların yakıldığını veya Tohmaya atıldığını söyler ve ekler; "Hatta evde bir Kuran-ı Kerim bile yok ki, okumayı öğre­neyim, Efendim." Osman Hulûsi Efendi cebinden bir kart çıkarır; arkasına bir şeyler yazar ve şöyle buyurur: "Bu kartı çarşıdaki falan kitapçıya götür; sela­mımı söyle, o sana gerekeni yapacak". Kartı alan Yurdakul, doğru kitapçının dükkânına gider ve kartı uzatır. Kitapçı, hürmetle kartı alıp cebine koyar ve bir adet Kuran-ı Kerim verir, para talep etmez. Çünkü bu Osman Hulûsi Efendinin âdeti veçhiyle bir hediyesidir.

 

“FIRSAT BULDUKÇA OKUYUP İNCELİYORUM…”

Bir arkadaş anlatıyor:

“Hulûsi Efendi Hazretlerinin zahirde en belirgin ve örnek olan alışkan­lıklarından birisi de kuşkusuz, kitap sevgisi, kütüphane kurması ve kitap okuyup inceleme alışkanlığıdır. Doğuş yolu ile edindiği bilgileri, hemen her fırsatta okuduğu kitaplar ve incelemeleriyle geliştirmesi ve pekiştirmesi buna paralel olarak da, duyuş ve duygularını yazmasıdır.

Darendede çoğu okullarda, okulların açılması ve donanımlarında kat­kıları olduğu gibi özel ya da kamuya ait kütüphane kurulması; kitaba değer verilmesi, korunması ve okunmasında da büyük katkıları ve büyük teşvikleri olmuştur. Darendede bölgenin en zengin kütüphaneleri bulunmaktadır. tespitinin yapılmasını hazırlamıştır.

Bunca sevgisi, bunca gayreti ve sıcak ilgisiyle oluşturduğu kütüphane­lerdeki kitapları Acaba okuyabiliyor mu? En azından buna zaman bula­biliyor mu? sorusu çoğu kafalarda belirir olmuştur.

Bir öğlen sonu, öğretmen arkadaşımla, derneğin bir işi için ziyaretine giderken yolda kitap ve okumadan söz ettik ve ister istemez, Osman Hulûsi Efendi bu kitapları okuma ve inceleme fırsatı buluyorlar mı acaba? sorusu­nu kendi kendimize sorduk. Eski, mütevazı tek katlı evlerine kabul edilip huzurlarına vardığımızda, önlerinde beyaz kalın ciltli büyücek bir kitabı ince­liyor olarak bulduk. Kapıdan içeri girer girmez bizi gördüklerinde biz da­ha bir şey söylemeden ilk sözleri: Evet kardeşlerim fırsat buldukça bu kitap­ları okuyor ve inceliyoruz. oldu.”

 

“TÜRK BİLGELİĞİNİN ZİRVESİ”

2 Haziran 2012 tarihinde İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı tarafından tertip edilen Uluslararası Somuncu Baba ve Hulûsi Efendi Sempozyumunda yedi farklı ülkeden onlarca akademisyen tebliğ sundular. Bunlardan biri de Azerbaycan’ın kanaat önderlerinden çağımızın özlü söz üstatlarından,  Hacı Ferhat Mirza’nın tespitleriyle yazımızı bitirirken, Hulûsi Efendi Hazretlerinin filozof, şair, mutasavvıf, din adamı, mürşid-i kâmil, örnek insan, gönüller sultanı gibi güzel vasıflarının yanında filozoflukla paralel olarak, “Türk Bilgeliğinin Zirvesi” tabirinin konumuzla olan irtibatına dikkat çekmek istiyorum…

“Hulûsi Efendi Türk Bilgeliğinin Zirvelerinden Biridir

Bu gün manevî kişiliğinin, edebi-bedii düşüncelerinin ve muhteşem hayır an’anesinin ışığına toplaştığımız Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş Darendevî, Türk halklarının hepsi için büyük hürmet ve ihtiramla anılan, sevilen ve filozof şairdir.

Hulûsi Darendevî, yüzlerle Türk şairlerinden biri olarak asırlar boyu tetkik olunacak eserler bırakarak gitmiştir. Ancak onun diğer şairlerden fevkalade farkları vardır. Öncelikle, O, yirminci asırda Divan yazan az miktarda şairlerden biridir. Onun Divan’ında şiirin bütün vezinlerinde ve aruzun bütün behrelerinde yazılan eserler vardır. Orta asırlara has olan bu edebi üslup mikyası yirminci asırda her kese nasip olmuyordu. Darendevî bu bakımdan da, seçkindir. O baştan-başa hakka, adalete, yani Yüce Yaratanın yoluna hizmet etmektedir.

Hulûsi Efendi, Peygamber Efendimizin “Allah güzeldir ve güzel olan işleri görür” prensibini esas alarak 76 yıllık ömrünü baştan-başa insanlara hizmete adamıştır.

Hulûsi Darendevî kendi manevi zenginliğini insanların mutluluğuna, ilmin, eğitimin inkişafına verdiği gibi, yıllar boyu sahip olduğu maddi zenginliğini de dar anlamda Türk insanının, bütünlükte ise beşer evladının kullanımına vermiştir.

Ben üstadın adını taşıyan vakfın internet sitesi ile tanışırken orada neler gördüm? Hazretin gerçekleştirdiği hayır tedbirlerinin çok geniş bir listesi var. O, 1960 yılından sonra, yaklaşık olarak 30 yıl manevi gelişimle birlikte maddi gelişimin de sağlanması için çok büyük fedakârlık etmiştir. Bütün kasaba ve köyleri kendileri at üstünde gezerek mescit, okul, hastane, yol yaptıran, sanayi kurumları oluşturan, üretim alanları kuran, insanlara iş yeri veren, yüzlerle, binlerle soydaşına para, kazanç yeri sunan bir insanı halk ve tarih nasıl unutabilir? Siz bu büyük tedbirle tarihe geçecek adımlar attınız. Bu kadirşinaslığın ödülünü Cenab-ı Allah versin.”