Cemil Gülseren


Kim kiminle


Kimin kimle olduğu magazin haberlerinde sık söylenir. Sanki herkes ilgileniyor ve de merak ediyormuş gibi. Benim konum onlar hiç değil. Herkes biliyor ki ünlü ünsüzle derilmez. Ördeğin kazla derilmediği gibi. Kıskananlar bile kendi emsallerini kıskanır. Kıskançlık hep kendi mevkidaşlarının ve meslektaşlarının arasında, kendi yaşıtlarınızla özellikle hemcinsleriniz içerisinde ortaya çıkan, sürüp giden vazgeçilmez  ama itirafı da yapılmaz bir tavrımız değil midir? Kıyas da, mukayese de, karşılaştırma da bu bağlamda düşünülmelidir. Başkasından ona ne?

 

Nereden nereye

Zirveden inilir mi, düşülür mü bilemeyeceğim. Onu oraya çıkmış ve çıkarılmış olanlar düşünsün. Bildiğim hem de emin olduğum şu ki; orada hep kalınamayacağını bilirler. Bilirler bilmesine de –ünlü hastalığı işte- bilmezden gelirler. Kimine göre akıllı kimine göre uyanık olanı konumunu dünyalığa tebdil edendir. Akarken testisini –Bazıları buna küp diyor.-doldurmakla meşguller. Holdinglerin ceo’ları bir zaman gelir sadece köpek gezdirirler. Diğer ünlülerin ünsüzleştiği zamanki hallerine zaman zaman medyada rastlarsınız. Siz niye acıyorsunuz ki. Çok ünlü iken paylaşımcı mıydı? Yurdum insanını niye acındırırlar anlamıyorum?.

 

Ne sanmışız?

Yaşlandıkça alınganlaşan, kırılgan olan büyükleri anlamak hiç de zor değil. Gençlere yaş farkı nedeniyle sürekli çatan büyükler, onlar tarafından hep haksız bulunur, anlayışsız görülür. Küçüğe küçük; büyüğe büyük gözünden bakmak da hayli zor. Orta yol için ortadan yavan temenniler edilir. Dahası umulur. Sitemi unutalım, kırılmayalım, alınmayalım gibi beklentiler bunlar. Siz diyorsunuz ki sinirlerinizi aldırın. Hiçbir şeye aldırmayın. Halk ağzıyla ‘yaşlılık’ kapıya konulacak gibi değil. Kapıya dayanırsa ne edersiniz? Kapıyı sonuna kadar açar buyur edersin. Sonra da Mehmet Çınarlı’nın dizelerinden güç alırsın bir güzel:

 

     “Saçlar ağardı; sanma ki yaşlanmışız gülüm

     Vallahi neyse sendeki hoşlanmışız gülüm

 

     Yıllar geçtikçe gönül uslanır sanıp

     Düşmüş büyük hatalara aldanmışız gülüm

 

     Gel ağzı süt kokanlara yaklaşma zevki yok

     Onlar gibiyken aşkı oyun sanmışız gülüm.”

 

     Zannın sınırı mı olurmuş?

…endum şehere, ‘gordum bi minare, zannettum oni kama, ula soktum oni belume.

-       Rize Ağzından –

 

Şans mı kısmet mi?

İki kız kardeşin olduğu bir eve görücüye bir adam gitmiş. İki kız da gönül gezdiriyor anlaşılan. Adam da gönül kırmak istemiyor belli ki. Çözüme bakın; Kızlar ikiniz de ayrı ayrı ama aynı anda çay demleyin. Hanginizin demlediği çay çabuk olursa -suyu çabuk kaynarsa demek istemiş herhalde- ona dünürcü olacağım. Kısmet işte.

 

Şaşıracaksınız ama olmuş iş

İstanbul’da temizliğe giden bir kadın kendi evinin temizliği için eve temizlikçi almış. Para onun, keyf onun. Size ne? Bu başka bir şey. Terzi söküğünü dikemezmiş gibi değil. Yılda bir defa da olsa garsonlara, hizmet edenlere hizmet eden patronlar var ya. İşte öyle bir şey. Empati yapmak tarzı bir yaklaşımdır. Birinin yerine geçmek, başka biri gibi olmak neden olmasın. Arada sırada rutinden uzaklaşmak, statükodan vazgeçmek, sıradanlıktan sıyrılmak hem bedenimize hem de ruhumuza iyi gelir belki.