M. Nazmi Değirmenci


Van Gölü canavarı


Canavarıyla, çok konuşuldu Van ve Van Gölü. Var mı yok mu bilinmez ama insanlarda bir merak oluşturdu. Kişiler hayal dünyalarında tasavvur etti ve kendi canavarlarını üretti. Bazıları gölde yedi başlı acımasız bir yaratık olarak düşündüler, sizin Van Gölü canavarınız nasıldı?

Yıllarca, anlatılarak efsaneleşmiş bir hayal olgusuydu Van Gölü canavarı. Nedense hep puslu havalarda ortaya çıkıyordu, güneşli berrak havaları sevmiyor ışıkta, aydınlıkta kayboluyordu, kameralar, fotoğraf makineleri bu canavarın görüntüsünü alamadılar. paparazziler burada yeteneksiz çıkmıştı. Kamuoyunda Van Gölü canavarı gündemi vardı, tanımlaması yapılıyor haber programlarına konu oluyordu. Van, canavarıyla anılır olmuştu. Van’a gelenler onu hep Van Gölü’nde arıyorlardı. Gölü seyrederken bir şeyler görme umudundaydılar. Her an dalgalar arasından çıkıp insanlara çirkin ve korkunç yüzünü gösterebilirdi. Ama nafile… Van Gölü canavarı bu güne kadar ortaya çıkmadı, kimseyi öldürmedi, can almadı, çocukları yetim, anneleri evlatsız, evsiz, barksız bırakmadı. Ama Van’da hayal olmayan gerçek canavar, canavarlar vardı. Bine yakın insanımızın canını aldı, binlerce yaralı, sakat, mağdur, yetim bıraktı. Bu nasıl bir canavar, esas bu canavarı aramak, araştırmak sorgulamak gerekmez mi?

Gafletteyiz, canavarları gölde dağda hep yanlış yerde aramışız. Oysa dağda, gölde değil canavarlar yanımızda o canavar üreticileriyle iç içeyiz. Ülkenin her yanında dün Adapazarı’nda, Düzce’de, Erzincan’da, Varto’da, bugün Van’da, yarın İstanbul Ankara, Malatya, Maraş’ta hülasa, hep bizimle beraberler bizden biri olarak yaşamışlar yaşamaktalar. Kırmızı başlıklı kız hikayesindeki gibi kılık değiştirmişler. Güvenip itibar gösterdiğimiz bu canavar üreticilerinin, unvanları mim, olmuş, müh olmuş, müt olmuş, Dr olmuş, ağa olmuş bey olmuş önemli değil önemli olan ürettikleri iş kaybedilen canlar. Depremde bu yıkılan binalar canavar değil de nedir. Bunları planlayanlar, projelendirenler, kontrol edenler, yapanlar canavar üretenler değimli. Tanım çok belirgindir can alana canavar denir.

2000 yılında eğitimle alakalı bir çalıştay için gitmiştim Van’a, bir hafta kaldım öğlenden sonralarımız Van’ı gezmekle geçti. Van’la alakalı çok şey öğrendim. Başı dumanlı göğe eren dağların kızgınlığında, ülkenin tavanında oluşmuş Van Gölü. Bu göle sevdalanmış, göle gönül vermiş insanlar kollarında, kıyılarında hep onunla olmak istemişler Van’lı olmuşlar, beraberce onun bereketinde nice medeniyetler kurulmuşlar, kültürel bir miras birikmiş bu topraklarda.

Yıllarca Murat Irmağının göle döküldüğü koyda hayatını sürdüren Van Kefali, mavi-yeşil gözleriyle Van Kedisi, Van Kalesi önemli bir tarihi mekan, hikâyesi sevda olan Akdamar Adası, Romalıların baskısı sonucunda yapılmış ibadethane İslam halifesine minnet sunulan kabartmayla, Van coğrafyasında yaşamış hayvan figürleriyle, taş oymacılığın güzel örneklerini taşıyan bir mimari eser Akdamar kilisesi.  Denizi anımsatan gölü, otlu peyniri ile daha nice güzellikler vardı bu gün ağlayan yıkılan Van’da

Bu güzellikler içinde o günlerde yaptığım bir tespit var ki, ‘uzaktan davulun sesi hoş gelir’ deniyor ya, o eskidenmiş, bu günlerde davulun sesi uzaktan ne hoş geliyordu, nede doğru geliyordu. Davulun sesi kötü geliyor, kötü duyuluyordu, abartı o kadar fazlaydı ki anlatılan Van burası mı diyordunuz. Doğulusu, batılısı Ankaralısı Vanlısı hepimiz bu yanlışın içindeydik ve içindeyiz. Davulu çalanların amacı gayesi farklı, kötü çalıyorlar. Siz aslına bakın güzellikler kolay olmuyor. Güzellik arayan gözler bakacağı çok güzellik bulur bu ülkede. Gül ararsanız yıkıkta olsa Van’da, gülümseyen çok şeyler görürsünüz. Ve onlarla beraber, yan yana olur, yan yana durursunuz. Önemli olan empati yapabilmek bugün Vanlı olabilmek…