M. Nazmi Değirmenci


Hepimiz öğretmeniz


Geçen sene Kasım ayındaki yazımın başlığı cam kırığıydı. Eğitimin, eğitimciliğin zorluğunu paylaşıyordu, her şeyi olduğu gibi yansıtan, berrak, masun, cam’a benzetilen çocuklar, çocuk eğitimine benzetilen cam işçiliği, hata kabul etmeyen, çok özen ve itina isteyen, sabırlı bir çabayı hatırlatıyordu, cam kırığının telafisinin olmadığını, yarasının zor kapandığını, eğitimin camdan daha kırılgan, hassas, uzun soluklu olduğu anlatılıyordu. Bu yazım İnönü Üniversitesi Eğitim Fakültesinde Prof. Dr. Battal Aslan tarafından öğrencilere okunmuş, eğitemediğimiz çocuklar için ‘cam kırığı’ tanımlaması çok beğenilmiş takdir görmüştü. Bu tanım aklıma, gönlüme, dilime her gün defalarca gelir, ‘işte bir cam kırığı daha’ derim. Sokakta, otobüste, işyerinde, camide, salonda, siyasette, evde, her yerde, cam kırığı bulursunuz. Bir köşeye sızmış balicileri, sokaktaki kapkaççıları, tribündeki küfürcüleri, dağda teröristleri. Milletin acı günü Van depreminde Azerbeycan yardım konvoyunu yağmalayanları gördünüz değil mi, hepsi ‘cam kırığı’.

 Hepimiz yalın ayak yürüyoruz. Cam kırkları batıyor acıtıyor artık, ellerimizi ayaklarımızı yüreğimizi kanatıyorlar. Çözüm eğitimde, öğretimde.

Okudunuz mu bilmem, bulup okumalısınız, dünyanın en çok satan kitaplarından biri “Beyaz zambaklar ülkesi”, bir öğretmenin ülkeyi nasıl değiştirdiğini, ülke kalkınmasındaki rolünü anlatıyor. Öğretmen olmak, öğretmek, her insanın aslında yaptığı iş, hepimiz öğretmenlik yapmaktayız. Evde, sokakta, iş yerinde,  her yaşta hayatın her aşamasında bir şeyler öğreniyoruz ve öğretiyoruz, öğretmek dünyanın en tatlı duygusu ve en zor işi. Empati yaparsak öğretmenin işinin kolay olmadığını çok daha iyi algılarız. Öğretmenlik, eğitimcilik profesyonel bir gayret istemektedir, toplum olarak buna ilgisiz kalmak konuyu küçümsemek büyük gaflettir.

Benzerlerini okuyup duymuşunuzdur. Yaşanmış örneklerdir. Malatya’ya atanan öğretmenin Vali tarafından Darende’de karşılandığı, sene 1950 yılında Hekimhan’a atanan bir öğretmen Kaymakam tarafından kazanın girişinde karşılandığı. Hepimiz o eski bayramlar gibi, nerde o eski öğretmenler deriz, aslında fark yoktur, faklılık toplumun öğretmene bakışından kaynaklanır.

İnternette okudum, paylaşmak istedim. Atatürk’e sormuşlar “Paşam mebus maaşlarını düzenleyeceğiz sizin öneriniz nedir”. Paşa cevap vermiş, “Öğretmen maaşından az olsun”. Yorumsuz.

Eğitimde yöntem ne olursa olsun yapılmak istenen binanın harcı sevgi olmalı. İrfan cilasıyla korunmalıdır.

Ben öğretmen çocuğuyum. Babamla ne zaman eğitimi, öğretimi, öğretmenliği konuşsak ‘aslan gibi öğretmendi’ der ve ben her defasında kim diye sorarım. Mutlu bir tavırla, sanki kendini anlatıyormuş gibi, hayırla yâd eder rahmet okur, Nuh öğretmenini başlar anlatmaya. Nuh öğretmen Darendeli Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’nin öğretmenlerindendir. Köy Enstitüsü kapılarını bu bölge çocuklarına açanlardan birisidir. Kaç kapıya aş, iş, ışık olmuştur. Köy Enstitüsüne giden ilk öğrencilerden Sıtkı Yazıcıoğlu, Esat Gönenç, Mehmet Ali Dikbakan, Hamit Taşpolat, Mehmet Önder,  Alibekir Kılıçkaya, Mehmet Ali Cengiz, Mehmet Gülseren, Nurettin Yuvalı, İzzet Değirmenci, Abdurrahman Gülseren, Hasan Durukan, Mehmet Özkan, Ahmet Açıkbaş, Ahmet Aşık, Aziz Takcı, Aziz Öztürkcan, Mevlüt Oruç, Ali Rıza Ateş gibi nice isimler yetişip ve Darende’ye hizmet etmişlerdir. Bölgesel düşünülürse o dönem bu kadrolarla Darende, eğitimde ‘altın çağı’nı yaşamıştır. Hepsine minnet borcumuz vardır. Bugün ülke yönetiminin üst kademelerinde görev yapan büyüklerimiz o dönemin öğrencileridir. Bu yaşanmış başarı önümüzde bir örnek olarak durur, umarım yeni nesillere örnek olur.

İlkokulda sınıfın en narin ve nazik öğrencisiydi, sınıf arkadaşım, meslektaşım, öğretmen Müştak Ulu, 28 Ekim’de kaybettik, Allah’tan rahmet yakınlarına başsağlığı diliyorum. Öğretmenimin makamı cennet olsun.