Cemil Gülseren


Kim ne bilir?


Hoca Nasreddin eşşeğine binmiş, yola revan olmuş. Yolda hocayı görenler: “-Nereye gidiyorsun Hocam?” dediklerinde “-Pazara” demiş. Epey sonra yine yoldan geçenler “-Nereye böyle Hocam?” dediklerinde yine “pazara” der. Bir süre sonra her neyse eşek parlar(dellenir) o vakit soranlara ise Hoca; “-Artık nereye gittiğimi bir tek eşek biliyor.” Demiş. Bu fıkra çok yorum götürür aslında. Yorumu içinde zaten.

Görülen o ki dünya habire sallanıyor. Durmasını, durulmasını da kimse beklemesin. Tunus çalkantısı devam ediyor, Arnavutluk hareketli, Afganistan tam bir kaos, Ortadoğu’da zemin kaygan. Lübnan’ı belirsizlik belirliyor, İran her daim potansiyel gücüyle hep nazarlarda. Öte yandan Pakistan bir türlü rahat uyuyamıyor. Ya Yunanistan sormayın hali perişan. İspanya, Portekiz, Macaristan ise zorluklar içinde. Türkiye ise her şeye rağmen gözde, her zaman model, örnek ülke. Türkiye ağabey rolünde Ortadoğu ve Balkanlarda ağır abi havasına girmiş bile. Yoksa rol adımız ‘Son Osmanlı’ mı? Haydi hayırlısı. Gelin binmiş ata, gör kısmet nereye? Bu kalıp sözün bir değişik biçimi de var: Gelin binmiş ata, Ya Nasip.demiş. Şimdilik diyar diyar geziyoruz. Abilik kolay değil. Evdeki bulgurdan olmayalım da. Herkesin kazanı örtülü kaynar. El temaşaya doymaz. El gördülük yoluna kim vurduya gitmeyelim de… Merhume Samiha Ayverdi Hanımefendi’nin değindiği gibi kişisel zaafımızı ulusal hale getirmeyelim de: “…Ne yazık ki biz, taraf tutan bir hâkim gibi, bile bile kendimizi aldatan: Bulduk, olduk! Diyerek zafere ulaşmış olduğumuza inanan zavallılarız. Kendi kendimizi de çevremizi de barış ve zaferimize inandırmaya uğraşmakla, asla ve asla aldatılmayacak olan ilâhi kudretin, bu ikiyüzlülüğümüze esef ve merhametle bakması, kof ve sahte yüceliğimizden tiksinmesi kadar küçültücü ne vardır?” (S.Ayverdi, Bağ Bozumu,s.242, Kubbealtı Neşriyatı, İst. 2005)

Bu dış dünyadan kendi iç alemimize dönecek olursak durum hiç de farklı değil.Şöyle de düşünülecektir: İyilik et denize at. Balık bilmezse Halik bilir.-Atasözü- Aynı atalarımız şunu da demişlerdir: “Merhametten maraz doğar.” Bu sözden yanmışlar üstelik daha çok, örnekleri de…İyilik edip de kötülük bulanın haddi hesabı yok. Döner bir gün ama ne zaman, nerede, nasıl? Bizde o sabır ve tahammül nerede? Kim bilir? Kim bilecek, Allah bilir. Tek tesellimiz bu. Tek sığınağımız da.

Bu durumda bizlerin ‘ahi’ler gibi düşünüp, dervişler gibi yaşayıp, müridler gibi tevekkül edip, ihvanlar gibi dayanışma içinde olmamız gerekecek. ‘Can’lar gibi dost canlısı olmadıkça, hakiki mümin de olamayız bence. Şekilde, kalıpta, biçimde sıkıştırılan bu dervişlik, bu müritlik, bu ihvanlık bu can, bu kan kardeşliği gerçek müminliğe ulaştırabilemez bizi. Hemi de öyle. Bütün bu güzel kardeşliklerin, değerlerin, kavramların içini boşaltırsak sonumuz ne olur? Hiç düşünmeyin bile. Gönül yoksa ben yokum. Kardeşlik yok, muhabbet yok. Neyleyim kuru kuru al-ver, getir-götür. Alın bu sektörleşen dünyanızı. Ben orada da yokum. Sen kim oluyor da ‘ben’ diyorsun ki? Ben ‘hiç’ demektir. Sade bir ‘kul’ ol maya çoktan razıyım amma olabilecek miyim? Sadece kul öyle mi? İyi bir kulun kapısı açık olacak, eli açık olacak, sofrası açık olacak. Neredeyse bütün dünyaya yardımlar gidiyor. Samsun’da ise bir çocuk/bebek açlıktan ölmüş.-Basından- Yoksa yanımızı, önümüzü, ardımızı göremiyor muyuz? En yakınımıza yaptıklarımız ses mi getirmiyor? Biz hakikaten milletçe ‘el iyisi’siyiz. Bilmediğimi bilenler varsa beni de bilgilendirsin.

Darendeli bir işadamı “Hayırseverliği Hulûsi Efendi’den öğrendik.”demiş.-Darende Basını- Sadece yardımseverliği mi?.. Biz sevmeyi de O’ndan öğrendik. Genişliği, vakarı, tevazuyu evet tevazuyu, cömertliği, ilme saygıyı, edebi, vefayı, kadirşinaslığı, hoşgörüyü, dik duruşu, dayanışmayı da hepsini Darendeli Es-Seyyid Osman Hulûsi Ateş’ten öğreneceğiz. O tek başına bir sivil toplum kuruluşu gibi aktif olarak ömrü boyunca çalıştı. Halka hizmetin, Hakk’a hizmet olduğunu da biz ondan öğrendik.

Gelmeyen, gitmeyen, aramayan, sormayan, dünya telaşında boğulup giden arkadaşlarınız da arkadaşlıklarınız da sizin olsun. Oynamıyorum arkadaş ben. Onlar arabanın arka tekerine ‘daş’ olurlar ancak. Bulursan o da takoz niyetine. Yazıya fıkranın Hocası ile başlamıştık. Hicivin şairi ile bitirmek istiyorum. “Bu nasıl yazı?”diyenlere cevap: Baş taraftaki fıkrayı yeniden okusunlar. Türk Edebiyatı’nın büyük hiciv üstadı Şair Eşref’in meşhur dörtlüğü:

 

“Kabrimi kimse ziyaret etmesin Allah için

Gelmesin, reddeylerim billahi öz kardeşimi,

Gözlerim ebnâ-yı âdemden o kadar yıldı ki,

İstemem ben Fatiha, tek çalmasınlar taşımı…”

 

Demek istemiş ki: (Gözüm insanlardan o kadar yıldı ki, kabrimi ziyaret etmek için öz kardeşim dahi gelse kovarım. Ben insanlardan Fatiha dahi istemem, yeter ki mezar taşımı çalmasınlar.)