Musa Tektaş


Halid-i Yekta Efendi


Beyazıt Medresesi Dersiâmlarından Halid-i Yekta Efendi

 

Darendeli âlimlerden Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin neslinden yetişen, önemli şahsiyetlerden biri de Beyazıt Medresesi Dersiâmlarından Halid-i Yekta Efendi’dir.

8 Haziran 1910 tarihinde Meşihat Dairesine verdiği sicil tezkiresindeki sorulara yazdığı cevapları röportaj tekniğine uygun olarak günümüz Türkçesine aktararak sizlerle birlikte okuyalım:

 

İsim mahlas veya künyenizle babanızın ismi nedir? Babanız memur ise hangi görevde bulunmuştur, rütbesi nedir, bilinen kimselerden iseniz hangi sülaleye mensupsunuz ve aile şöhretiniz nedir?

İsmim Halid, mahlasım Yekta’dır. Babamın adı Muhammed, mahlası Nuri Bey’dir. Şöhretimiz Şeyhzade olup babam mahlası ile ben de ismim ile anılırız. Babam memur olup, son memuriyeti Darende İlçesi tahsildarlığıdır. Rütbesi yoktur. Memleketi Sivas vilayetinin Darende ilçesidir. Validem Hatice Hanım hayattadır. Ve tabiiyyeti Devlet-i Aliyyye-i Osmanî’dir. Peygamberimizin neslinden Darende ilçesinde medfun bulunan Şeyh Hamid-i Veli Hazretlerinin sülalesindendir.

 

Hangi tarihte nerede dünyaya geldiniz? 

Doğum yerim Darende İlçesi Sıragoz Mahallesidir. 1283 hicri,  1866 miladi yılında dünyaya gelmişim.

 

Hangi okullarda ders gördünüz, özel hocalardan hangi dersleri okudunuz, yabancı dillerde konuşup yazabiliyor musunuz? Telif eseriniz var ise hangi konulardadır. Resmi evrak niteliğinde diplomanız, icazetnameniz var mıdır? Her hangi bir memuriyette bulundunuz mu?

Öncelikle Darende İlçesinde ibtida-i mektebini bitirdikten sonra, iki sene kadar Darende Rüşdiyesinde tahsil gördüm. Sonra Darende’ye bağlı Aşudu Köyünde yaşayan âlimlerden Müftü Ömer Şemi Efendi’den Arapça ilimlerin sarf ve nahiv kısımlarını okudum. Ondan sonra, Şeyh Hamid-i Veli Medresesinde el-Hac Mahmud Efendi’den şerh-i akaide kadar tahsil ettikten sonra, yaklaşık 1895 senesi başlarında Sivas’a geldim. Orada Paşabostanı Medresesinde bir buçuk sene kadar da ilim tahsil ettikten sonra, İstanbul’a gelip, Beyazidiyye Medresesi dersiâmlarından, Samsun Vilayetinin Çarşamba ilçesinden Faziletli Hacı Ahmed Efendi’nin ders halkasına devam ettim.   1899 yılının Ekim ayında icazet almaya muvaffak oldum. Türkçe konuşur ve yazarım.  Arapça’ya da yeterli derecede aşinayım. Bir eser ve telifatım yoktur. Hiçbir şekilde resmî memuriyet görevi talebinde bulunmadım.

 

Devlet hizmetinde görevli olarak kaç yaşına kadar hangi hizmetlerde bulundunuz, bu esnada maaş, harcırah veya aidat olarak ne aldınız, hangi rütbe ve nişanlarla taltif edildiniz, hangi devlet adamının yakın hizmetinde, hangi tarihler arasında bulundunuz, yabancı milletler tarafından verilen bir nişan var mıdır?

25 Mayıs 1902 tarihinde Ruhsatname Ruus imtihanını kazandığımdan 1905 yılının Mart ayında müderris olarak göreve başladım. 1909 yılının Nisan ayında Ruusu Hamayun ünvanını aldım. 1905 yılından itibaren 95 kuruş maaş tayin olup maaşım 1907 yılında 99 kuruş 30 para ilavesiyle 194 kuruş 30 paraya yükseldi. 1909 yılında 44 kuruş 30 para daha zam ile maaşım 239,5 kuruşa ulaştı. 1909 yılının sonlarına doğru tasdik ile maaşım 500 kuruşa ulaşmıştır. Başka bir yerden gelirim yoktur.

 

Görevden ayrılmış ise gerçek sebebi nedir, hakkınızda şikâyet, mahkeme kararı ve aldığınız bir ceza var mıdır? Güvenilirlik evrakınız var mıdır? Resmî evrak niteliğinde ferman, berat, icazetname, vesika sureti veya asıllarını sunabilir misiniz?

Derse, başladığım günden itibaren devam ettim, herhangi bir ara vermedim. Şimdiye kadar hiç bir kimseyle davam ve mahkemem olmadı, hakkımda da şikâyet vaki olmamıştır.

 

Halid-i Yekta Efendi; 13 Kasım 1918’de Beyezid Camii Dersiamlığını da birlikte yürütmek üzere İaşe Nezareti İaşe Şubesi memuriyetine tayin edilir. 12 Nisan 1919’da 1750 kuruş maaşla Daru’l-Hilafeti’l-Aliyye Medresesi Medaris Müfettiş Muavinliği görevine tayin olunur. 14 Nisan 1335’de adı geçen görevine başlar. 22 Temmuz 1336’da Medaris Müfettiş Muavinliğinden ayrılır ve Sahn Medresesi Mantık Müderrisliğine nakil ve tayin edilir. 01.08.1922 tarihinde mecburi izne sevk edilerek görevinden ayrılır.

01.11.1922’de, TBMM hükümetinin İstanbul’da tesisi üzerine, resmî kurumların ilgasından dolayı müderrislikten ayrılmış olduğu yukarıdaki tarihten itibaren geçerli olmak üzere dersiamlık ücreti maaşa dönüştürülür.

Hanımının maaş bağlanması isteğine ilişkin dilekçesinin ekinde bulunan bir ilmühaberden 3 Temmuz 1929’da vefat ettiği bilinmektedir. Kabri Şeyh Hamid-i Veli Camii haziresindedir. Mezar kitabesinin üzerinde;

“Hüve’l-Hayyu’l-Bâkî

Bekâya eyledi rıhlet,

Cennet oldı rûhuna me’vâ

Nûri Beyzâde el-Merhûm,

Müderris Hâlid-i Yektâ

Rûhıçün el-Fâtiha

1348 (1929)” kaydı bulunmaktadır.

Ölümünden sonra ailesine yapılacak maaş ve sair ödeme meseleleri nedeniyle, ilk Diyanet İşleri Reisi Rifat Efendi tarafından, 07.04.1930’da İstanbul Müftülüğü’ne bildirilen bir tezkirede Halid-i Yekta adına 1929 yılı Temmuz ayının sonuna kadar maaşının tamamen alınmış olduğu bildirilmiş, Halid-i Yekta Efendi’nin Hanımına maaş tahsis edildiği bildirilmiştir.  (Geniş Bilgi İçin Bkz: Darende Tarihi. s. )

 

H. Hulusi Ateş Şeyhzadeoğlu Özel Arşivindeki M. Esat Işık’ın mektubunda Halid-i Yekta ile ilgili şu bilgiler verilmektedir:

“Seyyid Efendi ve Hâlid Efendi bizim ders arkadaşımızdı.  Merhûm müftü Hacı Mahmud Efendi’den ilim tahsil ederdik. Bunlar icâzet aldıktan sonra İstanbul’a gittiler.

Hâlid Efendi 928 (1928) tarihinde me`zûnen Darende’ye geldi. Şeker hastalığına yakalanmıştı. Bir sene sonra Darende’de vefat etmiştir.”

Halid-i Yekta Efendi ile ilgili bilgileri verdikten sonra, TDV İslam Ansiklopedisindeki “Beyazıt Medresesi” ve “Dersiâm” maddelerinden birkaç satır özet okuyalım:

 

Beyazıt Medresesi:

 Beyazıt Külliyesi`nin medresesi caminin uzağına bağımsız bir bina halinde yerleştirilmiştir. Vakfiyelerde adı geçmediğinden ve 7 Muharrem 912 (30 Mayıs 1506) tarihli bir belgeden, medresenin yapımına cami inşaatı bittikten sonra başlandığı, mimarının Yusuf b. Papas, bina emininin Solakoğlu Ali, kâtibinin de Hacı Ali olduğu öğrenilmektedir. Her üçüne de 1913`te (1507) çeşitli hediyeler ihsan edildiğine göre inşaat bu tarihte bitmiş olmalıdır. 1509`daki zelzelede büyük ölçüde zarar görmüş ve hatta tamamen yıkılmıştır. Fakat felâketin hemen arkasından tamir edilmiş ve şehrin en önemli medreselerinden biri haline gelmiştir. Genellikle şeyhülislâmların ders verdikleri bu medresede Zenbilli Ali Efendi, İbn Kemal gibi meşhur zatlar hocalık yapmışlardır. Medresenin çok bakımsız durumda olması yüzünden 1911 ve 1915`te raporlar yazılmış, ancak 1940`lı yıllarda büyük ölçüde tamir görerek 1943`te Belediye Şehir Kütüphanesi yapılmıştır. Kırk yıl bu şekilde hizmet ettikten sonra Belediye Kütüphanesi buradan çıkmış ve medrese günümüzde Vakıflar Hat Sanatları Müzesi olmuştur.

(TDV İslam Ansiklopedisi, C:6, s. 48.)

 

Dersiâm:

Medreselerde öğrencilere, camilerde halka açık ders verme yetkisine sahip müderris için kullanılan unvan.

"Umuma, halka açık ders" anlamına gelen dersiâm tabirinin ilk olarak ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte XVI. yüzyıla ait kaynaklarda buna rastlanması daha önce de kullanıldığını gösterir. Bu tabirin halka açık dersler veren müderrisin unvanı olması ise muhtemelen XVII. yüzyılda gerçekleşmiştir.

XVIII. yüzyıl cami ve medrese vakıflarında dersiam cihet`lerine daha sık yer verildiği görülmektedir. Ayrıca buralara yapılan dersiam tayinlerine dair şer`iyye sicillerinde de kayıtlar vardır.

Dersiam olabilmek için medreseden mezun olup icazet aldıktan sonra bir imtihana daha girmek gerekiyordu. Bu şekilde halka açık ders verme yetkisi alan müderrisler halk arasında oldukça etkili oluyorlardı.

XIX. yüzyılın ikinci yarısında dersiâmlık unvanının verilmesi için açılan imtihanla ilgili yeni kurallar getirildi. Bu dönemde dersiâmlık imtihanları, ders vekilinin başkanlığında tanınmış ulemâdan oluşan bir heyet tarafından yapılmaktaydı. Dersiâmlık unvanına sahip müderrislere hâriç, dâhil vb. medrese dereceleri padişah iradesiyle verilebilmekteydi.

Dersiâmlık görevi, genellikle İstanbul`da başta Fatih olmak üzere Süleymaniye ve Beyazıt gibi büyük camilere nispet edilerek dersiâmlar "Fatih dersiamlarından, Beyazıt dersiamlarından" şeklinde anılmıştır. Dersiamlar cami derslerini umumiyetle sabah namazı ile öğle namazı arasında verirler, halka açık olan bu derslere her kesimden birçok kimse katılırdı. Cumhuriyet`in ilk yıllarına ait Diyanet teşkilâtında dersiâmlara da yer verilmiş, özellikle taşra teşkilâtında dersiamlar müftü ve müftü müsevvidinden sonra üçüncü sırayı almıştır. Bu unvana sahip olanlara devlet bütçesinden müftülükler kanalıyla "dersiâm cedveli"nden maaş tahsis edilmiş ve unvanlarını hayatta oldukları sürece kullanabilmişlerdir. ( TDV İslam Ansiklopedisi, C:9, s. 185.)

 

Fotoğrafları için tıklayın

 http://www.darendehaber.com/gallery_photo.php?pg_id=151