Cemil Gülseren


Yıl geçer gönül geçmez


“Geçen yılı yâd edip üzülme sen…” dediniz mi hiç sevdiğinize? Yıl gider ‘bıldır’ olur. (Bıldır; halk ağzında ‘geçen sene’ anlamındadır) Gelecek geldi, ileri yaklaştı, geri uzaklaştı, dost da düşmana karıştı. Sana bir ihtimal kaldı. O da herkese göre farklı. Ne dersiniz? Siz neyi seçtiyseniz onu görürsünüz. Ne üzülün ne de içinizi karartın. Niyetim bu değildi zaten. Yıl sonu ile yıl başı arasındaki fark sadece bir dakika. Dedik ya yıl gider gönül geçmez. Sen gönlünü diri tut. Can elbet geldiği yere dönecektir. Toprak mı cana kavuşur, can mı toprağa? Orası karma karışık. Kardeş Çuvaş Türklerinin bir sözüdür: “Uzak düşün, yakın yaşa.”

Siz sıkı sıkıya sarılın. Hayata sarılın, birbirinize sarılın, inandığınıza sarılın, sevdiklerinize sarılın. Yavruna, yârine sarıldığın gibi hem de… Yeter ki sarılacak kimsen olsun. İnanan tutunur; tutunan yıkılmaz. Ha gayret. Bu da dindaş Arapların sözüdür: “İleri yakındır.”

Yazdıklarım karamsarlıktan değil. Dürüst olmak gerekirse; söylenilmesi gereken esas konuları söylemekten hep kaçar olduk. Hep korktuk, çekindik. Kimi zamanlar baskılandık. Aman ne derler, aman bir laf gelmesin en önemlisi de ‘Bize ne, boş ver, sen testini doldurmana bak.’ anlayışı. İşte şu veya bu bahanelerle sonuçta gerçeğin etrafında dolaşırız lâkin hakikati söylemeyiz. Fincancı katırları ürkmesin. Her bilinen yazılıyor mu? Hep yutkunuyorsun. Aman sen de boşlarla uğraşma, şunlarla dolaşma, deliye dalaşma, ona buna sataşma. Günü kurtar, yeter. Onlar da seni bitirir, erozyona uğratır sonra bir kenara fırlatıp atar. Bomboş bir adamsın artık. Bomboş.

Deveyi bile konuşturmuşuz biz. Sormuşlar deveye; “İnişi mi seversin, yokuşu mu…?”

“-Düze kıran mı girdi?” demiş deve de. Haydin hep beraber düze inelim. Buyurun:

 

Yılın pişmanı:

“Boyuna düşmedik kaftan eskir sürünü sürünü

                         Yerine düşmedik gelin gider yerini yerini”

 

Yılın yollaması:

Aşık gider; sazı kalır / Güzel gider; nazı kalır

                          Çoğu gider, azı kalır / Sözü biter, yazı kalır.

 

Yılın haberleri:

Grizu yine can aldı. Maganda yine can yaktı. Tuzla’da yine bir can kaybı. Trafik canavarı tatil yapmadı. Terör can almaya devam ediyor. Kene can alıyor. Çığ düştü, baraj taştı, yağmur yağdı, şimşek çaktı, seller aktı, bilmem nerenin canavarı dehşet saçtı, diziler coştu, siyasiler haddi aştı…Hangisi yalan?...

 

Yılın tuhaflığı:

Alkışlarla uğurlanan ölünüz varsa ve dahi ünlü ise,- aykırı ise bir de üstelik- odur işte. Herkes kendi aklını beğenir. Ondandır ki akla nazar değmezmiş. Benim aklımın ermediği ise alkışladıkları ne? Ölen mi , giden mi yoksa cenazeye gelen mi? Yoksa yoksa canı alan mı?...Allah’ım sen aklıma mukayyed ol.

 

Yılın deneği:

“Kurbağalar deprem paniği yarattı.”(Basından) Neymiş kurbağadan al haberi…

 

Yılın kılıbığı:

Muhabir soruyor:-Efendim sizi hiç hıçkırık tutar mı? –Eh arasıra

(Bir başkasına sorulur) : -Ya sizi, -Hayır. Beni yalnızca eşim tutar.

 

Yılın değil yılların sorusu:

Kim ya da kimler demiş, niçin yakıştırmışlar? Sorgular dururum. Haklılar mı acaba? Bize çok mu uyuyor? Bize, bizim milletimize lâyık görülen sıfat; “ETRAK-I BÎ-İDRAK” yani (Hafızasız Türkler)

Bizim ruhumuzda var uçmak. Çocukken balon uçururuz. Sonra havaya atıp tutarlar. Sonra da hep böyle atıp tutarız. Sevinçten uçarız, rüyada uçarız. Bir de hayra yorarız. Çok uçuk deyip birden uzaklaşırız. Yere çakılırız, uslanmayız. Sonra mı? Yine her şeyi unutur, unuttururlar. Bizi uyuturlar, dolandırırlar, meşgul ederler. İşe yaramaz hale gelene kadar sıkarlar. Hafızanı bir yoklasana. Onu yoksa cebinde mi arıyorsun hâlâ?.