Cemil Gülseren


Mümkün mü?


Mümkün mü güzelim geriye gitmek, yılları durdurmak?... Dünyayı durdurmak senin elinde mi?

     *   *   *

Pendnâme-i Azmi Efendi’de geçer şu beyt:

“Nimetine kimsenin itme haset / Kadir isen kıl haset bâbını set.” Mümkün mü?

*   *   *

Siz yaşın gözden geldiğine inananlardansınız. Görünen o. Akan yaş gözden çıkıyor. Yaralı gönülü bilen var mı? Gönül ne ki? Ağlayan göz olsun. Yanan gönüldür, gönül efendim. Gözü gönlü tok, gözü gönlü açık, gönül gözüyle görebilmek hem de bu çağda mümkün mü?

*   *   *

Akılsız başa söz, tatsız aşa tuz kâr eder mi? Hiç mümkün mü?

*   *   *

Hak ile irtibata geçerken, Halk ile irtibatı kesmek mümkün mü? Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya işi için çalışırken, yarın ölmeyeceğini farz etmek mümkün mü? Hem dünya dönecek hem ahret unutulmayacak!...

*   *   *

Unutmak mümkün mü ey ahali? Uyumak varken, unutmayıp da ne yapacaksın?

Yârini can bilenlerle, cânını yâr bilenleri ayırt edebilirsen, sen can nedir bilirsin, sen yâr nedir bilirsin. Sence bu da mümkün mü acaba? Olabilir mi dersiniz, canını yaralayanlarla,

 Yârini canlandıranlar bir elde, bir dilde, bir gönülde bir olur mu? Olası mıdır?

*   *   *

Yağan yağmursa kimine rahmettir, kimine zahmet. Yağmuru selle anar olduk artık. Rahmetiyle değil zahmetiyle sunuyorlar bize. Yediğin, içtiğin, ektiğin, biçtiğin ise hep rahmetin eseri. Bir kesilsin rahmet de asıl o zaman gör sen zahmeti. Adın yağmur soyadın ise köyde rahmet şehirde zahmet. Anla artık bir zahmet. Şimdi bu yağmuru nasıl anlatacağız yağmurdan kaçanlara? Bu mümkün mü sizce de? Bu kaygan, bu ıslak yollarda marifet yola mı çıkmak, yoksa yoldan çıkmamak mı? Marifet yoldan çıkmadan yolda yürümek, marifet sel olmadan yağmur olmak. Mümkün mü ey Yağmur Kardeşim?

Dağlar, tepeler, dereler, gökler, bulutlar, ağaçlar yolumuzun üstündeler. Yolda yoldaşlarımız bunlar. Ben giderim, sen gidersin. Yol yerinde. Yola çıkan da sensin, yoldan çıkan da… Yolcu olan sensin sen.

*   *   *

Temel, Dursun ile Amerika’ya gitmişler. Yüksek yüksek gökdelenleri görünce Temel: “Ula Tursunum! Bu bina o kadar yüksek ki buradan bir adam düşse yere ancak üç günde varır ve kesinlikle ölür.” Dursun cevaplar: “Ula Temel’im, elbette ki ölür, üç gün yemeden içmeden yaşanır mı?” Hangisi mümkün? Bir durum var. İki kişi, aynı sonuç, iki farklı bakış açısı. Aynı algı düzeyiyle yaşamak, aynı çözüme ulaşmak mümkün mü?

*   *   *

“Dünya tadı bal tadı / Dünya seni aldatı,

 Üstünde bal tadı / Altında zehir tadı.” (TRT – Ömür Dediğin Programından)

Elbette hep üstte bal, altta zehir olur. Aksini görmedik ki. İyisi üstte, önde. Güzeli önce gösterirler. Sonra aslı, esası çıkar. Sarımsağı gelin etmişler, kırk gün kokusu çıkmamış misali işte. “Bizi aldatan bizden değildir.” Hükmünü anlamak değil uygulamak mümkün mü?

*   *   *

Dünyanın en kısa fıkrası: İki kadın uzun bir süre sessizce oturdular… Mümkün mü?

Fıkra dedik ya işte.

*   *   *

Geçen yıllar unutmak mümkün mü? Gördüğün kötülüğü unutabilmek, yaptığın iyilikleri hesaba katmamak, başa kakmamak hele… Kıldığın namazlara güvenmek, tuttuğun orucu var saymak ötesi için yeter mi? Giden yıl gitti gidiyor. Gelene bak gelene. İnşaallah hoş gelir.

Adama sormuşlar;

-Yaşınız kaç?

O da cevaplamış;

-Vallahi her yıl değişiyor.

Bak bu mümkün kardeş.