Musa Tektaş


Bir Darende sevdalısı Hasan Ali Göksoy


Darende’ye gönül vermiş, binlerce dost var. Buranın manevi atmosferi, Somuncu Baba Hazretlerinin, Hulûsi Efendi Hazretlerinin, Vakfın güzellikleri, hizmetleri, kültürümüz insanımızın başarısı gönllere ışık tuttukça daha da binlerce dost artacak, eksilmeyecek… Darendeli hemşehrilerimizin ağır başlılığı, yumuşak huyluluğu, yapıcı tavırları elbette bu güzellik armonisinin en nadide renklerini oluşturmaktadır.

Bu gönül halkasının sevdasıyla muhabbeti cûşu hurûşa gelenlerden biri de Hasan Âli Göksoy Beyefendidir. 1991 yılında Şeyh Hamid-i Veli Külliyesinin restorasyonu muhterem H. Hamidettin Ateş Efendi tarafından yeni başlatılmıştır. İşte o günlerde Türk Petrol firmasının sahibi olan işadamı (Aslen Balıkesirli olup İstanbul’da otururdu)  Ahmet Aydın Bolak Bey bir rüya görür. Rüyasında Somuncu Baba Hazretleriyle müşerref olur. Somuncu Baba Hazretleri Aydın Bolak Beye “Evladım bizim kabrimiz Darende’dedir.  Evladımız orayı imar ediyor, hizmet edin himmet alırsınız” buyurur. Bu rüya üzerine Ahmet Aydın Bolak Bey, Sami Erdem Beyle konuyu görüşür. H. Hamidettin Ateş Efendi ile de istişare ettikten sonra restorasyon çalışmalarında maddi ve teknik konularda yardımcı olmaya çalışır. Konu Aydın Bolak Beyden açılmışken Sami Erdem Beyin H. Hamidettin Ateş Efendi’ye naklettiği bir hatırayı daha burada zikredelim.

Yine 1990’lı yıllarda GAP Projesiyle ilgilenen Amerikalı bir teknik grup Ata Şirketi bünyesinde bölgede çalışmalar yaptıktan sonra, karayolu ile İstanbul’a dönmektedirler. Gece yol yorgunluğu hâsıl olunca, araçlarıyla Darende’ye yakın 8 km mesafede bir yerde, yol kenarında konaklamak isterler. Grup içerisindekilerden bazıları alkol almıştır. Kamp yerini hazırlarlar, uyumaya başlarken karavanları çok büyük bir sarsıntıyla sallanır. Çok korkarlar. “Büyük bir deprem oldu herhalde, hele ki araçlarda, karavanlarda imişiz. Bir otelde olsak ölmüştük, yakındaki yerleşim yerleri tamamen yıkılmıştır” diyerek yola koyulurlar. 8 km sonra Darende’ye gelirler bakarlar ki her şey güllük gülistanlık. Deprem olmamış…

Sadece kendileri bulundukları yerde öyle bir durumla karşılaşmışlar. İstanbul’a gidince bölgenin deprem araştırmasını yaparlar, o noktada bir yer hareketinin olup olmadığını araştırırlar. Bir çözüm bulamazlar. Amerika’ya giderler. Bir türlü bu işe akıl yetiremeyince tanıdıkları Aydın Bolak Beyi telefonla arar, bölgenin özellikleri hakkında bilgi almak isterler. O sırada Sami Bey de, Aydın Bolak Beyin ziyaretine gider. Sami Beye durum anlatılınca şu cevabı verir: “Darende’ye 8. Km kala mesafede Medişeyh diye tabir edilen Medineli Şeyh Abdurrahman Gazi Hazretlerinin kabri vardır. İstanbul’un fethine giderken şehid olmuştur. Tabiinden mübarek bir zattır. Yöre halkı sever ve ziyaret eder. Hamidettin Ateş Efendi’nin gayretleriyle yeni bir külliye inşaatı da oraya başlatıldı, önemli ziyaretgâhtır. Belki o sarhoş insanları yakınında istememiş, bir uyarıda bulunmuş, oradan uzaklaştırmış olabilir.” der. Aydın Boyak Bey,  tatmin olur, her Darende ziyaretinde Medişeyhe de uğrayıp ziyaret eder.

Ahmet Aydın Bolak Beyi, Sami Erdem Beyi de rahmetle andıktan sonra 25.07.2010 tarihinde Hakka yürüyen Hasan Âli Göksoy Beye konuyu getirelim. Aydın Bolak Beyin şirketlerinde danışman olarak çalışan Hasan Âli Bey, 1992 yılında Darende’ye gelip ve Somuncu Baba Külliyesini ve civarının fotoğraflarını çekmişti. Çünkü o bir fotoğraf sanatçısıydı. İşinin uzmanıydı…

Hasan Âli Göksoy

23 Aralık 1939 günü, babasının memuriyetle bulunduğu Tokat’da doğdu. Fakat nüfusu “15 Haziran 1940 Eskişehir” olarak çıkarıldı. İstanbul Alemdar İlkokulu’ndan sonra Saint-Benoit Fransız Lisesi ile Vefa Lisesi’nde okudu. Erken yaşta fotoğrafçılık mesleğine girdi (1953), Bâbıâli’de foto muhabiri olarak çalıştı (1957-1959). İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde tıbbî fotoğraf laboratuarlarını kurdu ve yönetti (1959-1971); Türkiye Akaryakıt Bayileri Petrol ve Gaz Şirketleri İşveren Sendikası (Tabgis)’nda genel sekreterlik yaptı (1976-1992); Selçuk Yayınları, İlgi Dergisi, Lâle Dergisi gibi yayınlarda hizmetlerde bulundu. 1992 yılından itibaren Türk Petrol Holding’de danışmanlık görevini uzun yıllar sürdürdü. İki oğul babasıydı. Darende’yi çok severdi bir Darende sevdalısıydı. 25.07.2010 tarihinde vefat etti.

Hasan Ali Bey’in çekmiş olduğu Somuncu Baba Külliyesi fotoğrafları yıllarca evlerimizin duvarlarını süsledi, takvimlere, dergilere kapak oldu. Onun H. Hamidettin Ateş Efendi ve Darende ile dostluğu hep devam etti… Elindeki, kendi arşivindeki fotoğrafları, özel koleksiyon parçalarının resimlerini Somuncu Baba Dergisine kapak olsun, mecmuada yayınlansın diye gönüllü paylaştı.

2001 yılında “Darende Şiirleri Güldestesi” için bir şiir istemiştik. O da özel bir şiir kaleme almış göndermişti. O şiiri şimdi birlikte okuyalım:

 

DARENDE...

 

(Bu iklimin güzel insanlarına)

 

İsmi, "hilkat sırrını bulup saklayan" demek,

Kararmış gönülleri nurla paklayan demek,

Mahlûka itibarı ibadet sayan demek...

Bütün ağaçlarından altın damlayan demek,

 

Otuz yapraklı güller diyarıdır Darende,

Bağrı yanık bülbüller diyarıdır Darende.

 

Erişen Hamidüddin Velî Zâviyesi`ne,

Hayran olur duyduğu sessizliğin sesine,

Ara verir her türlü dünyevî hevesine,

Dalar gider iklîmin uhrevî neş`esine,

 

Rabbe açılmış eller diyarıdır Darende.

Hakka varmış gönüller diyarıdır Darende,

Burada hissedilir, birçokların "Bir"liği,

Fakirin zenginliği, zenginin fakirliği;

Yüzlerde farkedilir iki cihan dirliği,

O dirliği sağlayan inanç beraberliği.

 

Ebedler ve ezeller diyarıdır Darende,

Yiğitler ve güzeller diyarıdır Darende.

 

Gördüm, Tohma Çayı`nın köpüren koyağını,

Sular öpmekte idi Hazret` in ayağını...

Ötede, taşımışlar sanki Hira Dağı` m,

Balaban` a kurmuşlar Peygamber otağını!

 

Nice sâlih ameller diyarıdır Darende,

Yıkılmamış temeller diyarıdır Darende.

 

Ortaköy, 10 Temmuz 2001

 

 

Hasan Âli Göksoy Bey bir sanat tutkunuydu. Sanat ve kültür camiası tarafından çok sevilen bir insandı. Hattat ve Sanatkâr Prof. Dr. Uğur Derman Bey Türk Edebiyatı Dergisinin Kasım 2010 nüshasında “Elli Yıllık Can Kardeşim Hasan Âli Göksoy” başlıklı yazısında şunları söylüyor:

“Tanımamış olanlara ben Hasan Âli Göksoy`u nasıl anlatabilirim, diye düşündüğümde şu cüm­lenin yerinde bir tarif olacağına inanıyorum: ‘İlk tanışanların, kendisinden ayrılırken hemen tirya­kisi hâline gelecekleri bir istisnaî şahsiyet.’ Esasen 70 yıllık ömrü de bu müstesna kabiliyetleri üzeri­ne kurulmuştu.

1959 yılı sonlarında Dr. Süheyl Ünver Hocamız o zamanlar İstanbul Üniversitesi merkez binasında bulunan Tıp Tarihi ve Deontoloji Enstitüsü`nde te­sis ettiği fotoğraf atölyesinin idaresini bir gence ver­mişti. Ancak yirmisinde gösteren ufak tefek yapısı, sevimli çehresini dolduran kalın çerçeveli gözlüğü, incecik bıyıklarıyla Enstitü`de fırtına gibi esmeye başlayan bu genç, birinci kata çıkan mermer merdi­venlerin altındaki fotoğrafhaneyi hareketli bir me­kân hâline getirmişti.

Sevgili Göksoy`la dostluğumuz hâricinde hem yazılı, hem sözlü müşterek mesaimiz 1969`dan bu yana sürdü. Sadece İstanbul`da değil; Ankara, Kon­ya, Bursa gibi şehirlerimizde de beraber faaliyetleri­miz oldu. Hele -sağlığında meclislerine katıldığı- merhum Necmeddin Okyay`ın (1883-1976) 100. doğum yılı dolayısıyla Ankara Türk Ocağı binasın­da açılan sergisine Üstadımızın 47 parça eserini kaplumbağa VW arabaya -bize yer kalmamacasına- sığdırarak gidip gelişimizi hatırladıkça nasıl güler­dik!

Her kim, halledilmesi gere­ken işi için kendisine müracaat ederse, zatî mesele­lerini bir tarafa bırakarak onunla hemhal olurdu.

Esasen, Hasan Âli -buna sihhati de dâhil bulunmak üzere- şahsını ihmâli ömrüne şiar edinmişti. O ih­mâlin neticesi, altı yıl önce bağırsaklarına musallat olan menhus illet, zevcesi Ayşenur Hanım`ın bütün çırpınmasına rağmen bedenini almaya kadar gidip, onu bizden ayırma vesilesi buldu.”

 

1939 yılında dünyaya gelen Hasan Ali Göksoy Bey 70 yıllık ömrünü şu şiirle anlatmıştı:

 

Yet­mişe Doğru

Yolun ucu göründü, yaklaştık enikonu...

Önümde belki birkaç bahar var sanıyorum.

Bir yıl, üç yıl, ya da beş; gelecek işin sonu...

Fazlasını tahminden artık utanıyorum.

 

Atîden ümitsizim, özlerim ezelleri,

Kendim söylemez oldum, dinlerim gazelleri

Yanlarına varmadan gözlerim güzelleri!

Bu yorgun vücudu ben nereden tanıyorum?

 

Takvimin yaprakları nasıl böyle tükendi?

Birden geç kalıverdim, oysaki dün "erken" dil

Bunca belâ yetmedi, bakıyorum da kendi

Yalanlarıma hâlâ, çocukça kanıyorum!

 

Her isteyen, bağıma destursuzca dalmıştır

Gönlümü açtıklarım, yıllarımı çalmıştır.

Şimdi yetmiş seneden elde sıfır kalmıştır

Yitiren ben, yiten ben, kime dert yanıyorum?

 

Kimse değil, ben yıktım kendi hânümânımı.

Ey Yüceler Yücesi! Sakla kıl îmânımı...

İsmini, "... alacağın güne kadar canımı,

Kimselere yük etme..." diyerek anıyorum.

 

25.07.2010 tarihinde 71 yaşında kimselere yük olmadan tedavi esnasında Rahmet-i Rahman’a yürüyen Darende dostu Hasan Âli Göksoy Beyi biz de şükranla ve hayırla anıyoruz. Bu dünyadaki iyi insanlarla tanışıklığı, dost canlılığı inşallah ahirette kendisine yâver olur…

Allah rahmet eylesin…