Cemil Gülseren


Bir öğretmen


Herkes öğretmen olmak ister mi? Çocuklar öğrenciliklerinin ilk yıllarında çoğu zaman; “Öğretmen, doktor, hemşire olmak istiyorum” derler. Bu soruyu çoğu insan sorar küçüklere: “Büyüyünce ne olmak istiyorsun?” Şimdi lise sonlardaki öğrenciye sorsan belki kızar, belki cevapsız kalır sorunuz. Hele bir okul bitsin. Sınavlar, sonuçlar, tercihler, kader, kısmet sizi bir yerlere sürükler gider. Öğretmenlik mi o şimdi aslanın midesinde.

Duvar ustası isterse her taşa duvarda yer bulabilir. Hiç kimse kendini gereksiz görmemeli. İş ustada yani öğretmende. Mevlana der ki: “Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından hiç birşey kaybetmez.” Öğretmenim benim, sen eridikçe aydınlatansın.

Sen sadece öğreten değil aynı zamanda bir tiyatro sanatçısı gibi rol de yaparsın. Bir orkestra şefi gibi her sesi bir ahenkte toparlayabilirsin. Bir psikolog gibi bütün sınıfı anlayabilirsin. Seni anlarlar mı bilemem öğretmenim. Sen hep verensin. Bir anne gibi kucaklar, bir baba gibi korur, bir çocuk gibi oynar, bir derviş gibi bir gönüle sığınır, bir işçi gibi çalışır, bir mühendis gibi planlarsın Bir doktor gibi ilk yardıma koşarsın, bir Hızır gibi yetişirsin. Çünkü sen bir öğretmensin. Doktoru da, hâkimi de, bakanı da bakmayanı da sen yetiştirirsin. Onlar sana ulaşır mı, ulaşmaz mı bilemem?...

Bir diş hekimi ile tanışmıştım. Sözün orta yerinde şöyle demişti: “Biliyor musunuz? Ben meslek yüksekokulu işletme bölümünden atılmıştım. Okuyamamıştım…” Yanlış tercih, yanlış yönlendirme. Doğrusunu bulmuş. Rahmetli Barış Manço da lisede müzik dersinden bütünlemeye kalmışmış. Eğitimin böyle azizlikleri de yok değil hani… Ünlü hatiplerden Çiçeron da kekeme imiş. Edison da okulunun hatırlı tembellerindenmiş.

Bazen bir okul, bir öğretmen ya da çevre değişikliği çok şeyi değiştirebiliyor. Yılgınlığın gereği yok. Azmettikçe olacak. Yerinde saymak da ne demek? Değişmek yaşamak, değişmek ilerlemek ise önce niyetine al. Ehline de danışacaksın. “İş ustasız olunca, kâr haramdır” diyene helal olsun demek geldi içimden. Ya mum olacağız, ya ayna. Ya ışık saçacağız, ya ışık alacağız. Bilindiği gibi yalnız bedenle çalışana İŞÇİ derler. Hem beden hem aklıyla çalışana USTA derler. Hem beden hem akıl ve hem de yüreğiyle çalışana da SANATKÂR denir. Öğretmen işte bu üçüncüsüdür. İnsan yetiştirme sanatkârı.

Öyle bir sanatkâr ki verdiklerinden öğünmez, veremediklerine yanar. Sevdiklerini ifşa etmez, sevemediklerimize üzülür. Gördükleriyle yetinmez, göremediklerini arar. Bilgiyi alanlara sevinir, alamayanlara hayıflanır. Geçmişten gelen geleneklerle geleceğe uzanır. Geriye bakmaz, ileriyi işaret eder. Öğrencilerinin nereye ulaştığına bakar. Nereden başladığını “öğrenen kişi” unutsa da “öğreten” hiç unutmaz. Öğretmenim hep şunu söylemeye çalışır: “Durduğunuz yer, vardığınız noktadır. Bulunduğunuz yeri ne küçümseyin ne de gözünüzde büyütün. Önünüze bakın. Daha ileriyi, daha yukarıyı göreceksiniz. Sizi buralara ulaştıranlara da vefasızlık etmeyin. Gerisi sizin bileceğiniz iştir. Bizim bugünümüz, sizin yarınınızdır.

KOCA SİNAN’IN DERSİ

Büyük Usta Mimar Sinan’ın herkese örnek olacak bir davranışını hatırlayalım. Mimar Sinan’ın bir camisi civarında çocuklar kendi aralarında konuşurlarken biri derki bu minare eğri. Bu şayia Koca Sinan’ın da kulağına gitmiş. Hemen çocukların yanına varıp bir halat ister. Halatı minareye geçirir ve “çekin, çekin” diye ipe asılırlar. Sonra da “düzeldi mi çocuklar?” diye sormuş. “Evet şimdi düzeldi” deyince bir nefes alır Mimarbaşı Koca Sinan. Yanındaki ameleler “Hiç kementle, halatla minare düzelir mi? Zaten eğik değil ki…”  Bu defa Hoca Sinan :”Çocukların gözünde düzelir” der. “Bir şeyin şuyuu, vukuundan beterdir” sözünü de doğrulamış olur. Bu eser ister İtalya’nın Pizza Kulesi olsun, ister Fransa’nın Eyfel’i isterse Sinan’ın camisinin minaresi olsun. Çocuk her yerde çocuktur. Usta her yerde ustadır. Hem usta, hem öğretmen hem sanatkârlık vasfını birlikte taşımak ise ne saadet.

 

gulserencemil@gmail.com