Cemil Gülseren


Söz sahiplerinin gözdeleri


 

İşimiz gereği tavsiyeden uzak kalamıyoruz. Ancak çok sevdiğim de söylenemez. Doğrusu tuhaf ama almasını da vermesini de pek beceremem. Basit fakat yaygın bir çıkışı var bu tavsiyenin dahası tepkisi; “Herkes kendine saklasın” “Sana vereyim bir öğüt ununu kendi elinle öğüt” sözünü ne kadar da andırıyor değil mi? Vermesi çok ucuz alması ise çok zor. Gerekli olursa ya… Merak buyurmayın artık kimsenin kimseden tavsiye istediği de yok beklediği de. Herkes olmuş ki ne olmuş. Size bir tavsiyem; Tırnağın varsa başını kaşı. Ne buyurmuş Mevlana Hazretleri: Musa da sensin firavun da/ Her ne arıyorsan kendinde ara.

* * *

Hâlâ bir ihtimaliniz varsa şansınız var demektir. Bu umuttur, bu ışıktır, bu yaşama isteğidir. Hayata tutunuştur aman ha bırakmayın. Beklentiniz azsa, mutluluğunuz da o denli çoğalır. Beklentiniz çoksa, hayal kırıklığınız da o denli büyük olur. “Haddini aşma” demek isterler anlayın yani. Oysa Mevlana Celaleddin Rumi ne demişti:

- Kişinin değeri nedir?

- Aradığı şeydir.

Siz bana değil de Mevlana’ya kulak verin. Benimkisi duygusal bir yalnızlığın tezahürüdür. Aldırmayın aldırış etmeyin. “ Boşuna gayret uykudan evladır” “ Aczine bakma, isteğine bak.” Dedim ya siz Mevlana’yı dinleyin.

Çakırın Gözü Tokluğu

Adı da vardı, asaleti de. Namı da vardı, sanı da. O Mığdılı Bekir Pehlivanın oğlu idi. Sırtı yere gelmez Bekir Pehlivanın. Adı Mehmet Çakır, emekli öğretmen. Demiştik ya daha önce öğretmenin emeklisi olmaz, rahmetlisi olur. Öyle de oldu işte. O aktif öğretmenlikten sonra daha çok öğretmeye yöneldi. Köyü Akçatoprak’ta her yeniliği deneyendi, modern, verimli bahçe ve tarla ziraatında öncü idi, önde idi, örnek idi. Öncülüğünün yanında babacan yaklaşımlarıyla ağalık yapmadı ama ağa gibi yaşadı, bonkördü. Köye gelen her yabancının, her öğretmenin ilk durağıydı, herkesin danışmanıydı. Sakin, ağırbaşlı, mütevazı ve kalenderdi. Kızdığı da olurdu ancak incitmezdi. Bir yalnız adamdı, herkesin sevip saydığı. Sükunet onun en karakteristik yanıydı. 14 Kasım 2009’ da dünyasını değiştiren, kirvem Mehmet Çakır’ la ilgili bir anekdotu naklederek, onu rahmetle anmak istiyorum:

Lise yıllarımda yazları islim ocağında ona yardım ederdim. Gece o, gündüz ben bakardık ocağa. Bir gün ikindiden sonra kalktı yanıma geldi. Yolda bir hususi otomobil durdu. Çoluklu çocuklu bir çift arabadan indi. “-Amca bize biraz kayısı lazım, alabilir miyiz?” diye sordular. Kirvem; “-Açın arabanın bagajını” dedi ve ardından bir kasa kayısıyı bagaja yerleştirdi. Amca bize bir iki kilo yeter fazla alamayız dediklerinde ise; sizden para isteyen mi var, helal olsun dedi. Her şey para mıdır? O, dağıttıklarını götürdü işte.

Bütün haklarımız sana helal olsun Çakır Amca. Gözü tokluk budur işte.

* * *

Adana’dan Abdullah Kaçmaz’ı da aynı hafta kaybettik. Hayat doluydu sevecen insandı. Sıcaktı, samimiydi. Rabbine vasıl oldu. Evet evet Abdullah enişte sen gittin. Hatıralarınla yetineceğiz. Neylerse güzel eyler Rabbim. Allah rahmet eyleye…

Yunus öldü deyu sala verirler

Ölen hayvan imiş, aşıklar ölmez

Aşıksan korkma, değilsen ne duruyorsun?

Falan öldü, filan öldü. Bir gün derler Sinan öldü.

-Adınız neydi?

-Falan filan

Oysa dünyada insana en yakın şey ölümdür. En uzakta tuttuğumuz, tutmak istediğimiz de…

Dünyasına dünyasına, aldanma dünyasına

Dünyasına diyenin, dün gittik dün, yasına

Sen yoksa hâlâ âşık değil misin?

-Hangi aşk?

--