Musa Tektaş


Cömertlikte yarış


Ramazan Ayında CÖMERTLİKTE YARIŞ

Cenab-ı Hakk`ın kerem ve ihsanının sonsuz olduğu Ramazan ayı, Peygamberimiz (s.a.v.)`in şefaatini uman Müslümanlar için cömertlikte yarış ayıdır. Onlar için Ramazan-ı Şerif;  Allah`ın kendilerine emanet olarak verdiği maldan fakir ve muhtaç durumda olanlara infak mevsimidir. Bu konuda Cenab-ı Hakk bir ayet-i celîlede şöyle buyurmaktadır:

"Onların mallarında (ihtiyacından dolayı) isteyen ve (iffeti istemesine engel olan) yoksulun hakkı vardır. "1 Bu ayet-i kerimede belirtildiği üzere İslâm, ihtiyaç sahibi ve güçsüzlere yardım elini uzatmayı malî durumu iyi olan Müslümanlara bir görev olarak vermiştir.

Her zaman yapmamız gereken Allah yolunda yapılan harcama işine Ramazan ayında sevab kat kat verilir. Ayrıca fakir, yoksul kişilere bu ayda yardım etmekle onların da Ramazan’ın bereket ve feyzinden daha çok istifade etmesini temin etmiş oluruz. İbni Abbas (r.a.) şöyle der: "Resûlullah (s.a.v.) halkın en cömerdi idi. En cömert olduğu zaman da Ramazan ayıydı ki bu ay Cibril (a.s) kendisine çok gelirdi. Cibril Ramazan’ın her gecesinde Resûlullah`a gelir kendisi ile Kur`an-ı Kerim`i mukabele ederdi. Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v) bu ayda çokça hayır yapmakta hiçbir engele uğramayan rüzgârdan daha cömertti."2 Diğer bir hadis-i şerifte Cabir (r.a): "Resûlullah (s.a.v.) kendisinden bir şey istendiğinde yok dediği olmamıştır."3 der. Böyle cömert ve kerem sahibi olan bir peygambere ümmet olan Müslümanlara da cömert olmak yakışır. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretleri bir hutbelerinde şöyle buyurur:

“Aziz cemaat! Hazret-i Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz, muhtaç, zayıf ve fukaraya yardımı sever, nerede yardıma muhtaç kimse olursa onun yardımına koşar, ashabına bu hususta emirler verirdi. İyiliksever sehî ve cömert idi. Her türlü tehlike karşısında; fevkalâde cesarete sahip, doğru sözlü, ashap ve ehl-i beyti arasında adaletle muamele etmeyi sever, hiç kimseyi incitmezdi. Kimse hakkında kötü söylemez ve kötü zanda bulunmazdı. Hasbe’l-beşer sadır olan kusurlardan dolayı kimsenin yüz karasını yüzüne vurmaz, ancak bir daha böyle kötü işler yapılmamasını isim zikretmeksizin emir buyururdu.” 4

Yüce dinimiz, yardımlaşmaya büyük önem verir Müslümanların birbirleriyle ilgilenmelerini sevinç ve kederlerini paylaşmalarını emreder. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz (s.a.v.) "Müslümanları önemsemeyen ve onlarla ilgilenmeyen mü`minlerden değildir."5 buyurur. Bu hadis-i şerifte belirtildiği üzere gerçek Müslüman muhtaçlara yardım eden, keder ve ıstıraplarını dindirmeye çalışan kişidir. Fertleri birbirinden kopmuş, bencil duyguların hâkim olduğu, karşılıklı sevgi ve saygının olmadığı bir toplum, Müslümanlar için örnek bir toplum değildir.

İnsanın bir anı diğerine benzemez. Bu gün zengin olan yarın fakir olabilir. Bu gün güçlü olan yarın güçsüz duruma düşebilir. Ayrıca insanlar akıl, zekâ, maddî güç ve yetenek bakımından farklı olarak yaratılmışlardır. İslâm, insanın bu farklı durumlarını göz önünde bulundurarak onları kaynaştırıcı birleştirici prensipler getirmiştir. İslâm’ın dünya ve ahirette mutlu bir toplum meydana getirmek için ortaya koyduğu önemli faktörlerden biri de maddî durumu iyi olanların fakir olanlara yardımcı olmalarıdır. Buna işaret eden bir ayet-i kerime de mealen şöyle buyrulmaktadır: "Her hangi birinize ölüm gelip de (Rabbim beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sadaka verip iyilerden olsam) demesinden önce size verdiğimiz rızıktan harcayın."6

Her varlıklı kişi ileriye dönük yatırımlar yapmak ister, bu normal bir şeydir. Ancak yatırımların en güzeli Allah yolunda yapılan yatırımdır. Çünkü bu tür bir yatırımın çalınma, deprem, yangın gibi felaketlerle yok olması söz konusu değildir. Cenab-ı Hak tarafından karşılığı kat kat verilecektir. Bu konuda Yüce Rabbimiz şöyle buyurur: "Allah yolunda ne harcarsanız Allah onun yerine (daha iyisini) verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır."7

Hulûsi Efendi Hazretleri bir hutbelerinde, Hz. Ali (r.a)’nin mahdûmu mükerremleri Hz. Hasan (r.a)’a nasihatlerinden bize misaller verir, öğütlerini aktarır:

“Nefsini kardeşliğe kat’i rahm ettiğinde sıla-i rahme, yüz çevirdiğinde lutfa, pintiliğinden cömertliğe, uzaklaştığında yakınlığa, şiddetlendiğinde yumuşamağa, suç işlediğinde itidala sevk et.

Öyle ki; sanki sen onun kölesi o senin veli-nîmetin imiş (gibi davran). Sakın bir hareketi yersiz olarak yapma. Dostunun düşmanını dost edinme ki, dostuna düşmanlık etmiş olursun. Kin ve kızgınlığı hazmet çünkü ben, sonu bundan daha tatlı, daha leziz bir lokma görmedim.”8

Allah yolunda yaptığımız harcamaların sevabını kazanmamızın şartı, ise gösteriş karıştırmamak iyilik yaptığımız kimseyi küçümsememek ve başa kakmamaktır. İyilikte bulunduğumuz kimseyi hor görmek şahsiyetini rencide edici davranışlarda bulunmak ve riya karıştırmak sevap yerine günah getirir. Yüce Kitabımız Kur`an-ı Kerim bu hususu şöyle açıklar:

"Ey iman edenler malını gösteriş için hayra veren gerçekte Allah`a ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırlarınızı iptal etmeyin böylesinin durumu üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer. Sağanak yağan bir yağmur isabet eder de onu sert kaya haline getiriverir (toprağı gider kaya kalır). Yaptıklarını bu şekilde Allah için yapmayanlar kazandıklarından hiç bir şeyi tutmağa muktedir olamazlar. Allah nankör kimselere doğru yolu göstermez."9 Bu ilahi emirleri yerine getirerek rahmet ve mağfiret sofrası olan Ramazan ayını gereği gibi değerlendirelim. Allah ve Resûlünün verdikleri müjdelere nail olalım.

Allah yolunda yaptığımız harcamalarla malımız noksanlaşmaz. Aksine artar ve bereketlenir. Bu konuda Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurur: "Sadaka malı noksanlaştırmaz. Allah bir kulun affetme (huyunu) artırırsa mutlaka onun izzet ve şerefîni de artırır. Allah kendisi için tevâzu gösteren bir kişiyi de mutlaka yüceltir."10 Etrafındaki fakir ve güçsüzleri görüp gözeten varlıklı bir Müslüman mesut ve huzurludur. Cimri, pinti olan kişi de bedbahttır. Resûlullah şöyle buyuruyor:

"Zulümden sakınınız zira zulüm kıyamet günü (sahibini saran) karanlıklar olacaktır. Cimrilikten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden öncekileri, haramı helal saymak ve birbirlerinin kanını akıtmak suretiyle helâk etti."11

Bir başka hadisi şerifte ise Resûlullah (s.a.v.): "Kulların sabahladığı hiçbir gün yoktur ki, iki melek inip de biri, Allah’ım! Hayır yolunda harcayana bedelini ver, diğeri de Allah’ım malını hayra sarfetmeyip tutana telef ver, demesin”12 buyuruyor.

Sevgilerin, dostlukların şüphe ile karşılandığı, insanın sahip olduğu değer hükümleriyle değil de onun elbisesi mesabesinde olan ârızî kıymetlerle ölçüldüğü günümüzde, dinî hoşgörüyle yardımlaşmaya ne kadar çok ihtiyaç vardır. Cemiyet hesabına fedakârlık ve feragat günleri sayılan Ramazan, bizlere sevgilerin, dostlukların dünyalık değerlere değil, dinî temellere dayanmasını öğreten bir aydır. Çünkü cihanşümul rahmetin mümessili olan Peygamberimiz bu ayda pek cömert davranırdı. O, hayırhahlıkta, herhangi bir engele çarpmayan ve her şeye faydalı olan bâd-ı sabadan da cömertti ve bu sahavet ve cömertliğin sebebi de Ramazan gecelerinde Hz. Cibril`in kendisine çokça gelip gitmesi ve Kur`an-ı Kerim`in karşılıklı müzakeresi idi. İşte bu sebeple o hoşgörüde ve affedicilikte de bu derece ihsan sahibiydi.  Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in yolundan gidenler, onun sünnetini devam ettirenler elbette, insana hizmeti en büyük gaye kabul ederler. Hulûsi Efendi Hazretleri bu hakikate şöyle işaret buyurur:

Peygamberimiz bir hadisi şeriflerinde, “Bir kardeşinin, bir insanın işini görmek için gece veyahut gündüz bir saat yürümek, o işi, ister görsün isterse görmesin, iki ay itikâftan hayırlıdır.” buyuruyor. Burada beyan buyrulan itikâfın manası şudur. İtikâf; bir mescide girip orada kimse ile görüşmeyerek gece gündüz ibadet etmektir. Peygamber Efendimiz bir insanın işini görmek için bir saat yürümenin, bir köşeye çekilip ibadet etmekten daha hayırlı olduğunu söylüyor. Bundan da anlaşılıyor ki, iyilik yapmak çok hayırlı bir iştir. Elden geldiğince her vakit iyilik yapmalı ve cemiyete faydalı bir insan olmaya çalışmalıdır.”13

Sevgili Peygamberimizin hayatında insanı candan etkileyici tablolar çoktur. Çünkü o bütün tebliğini sevginin ve müsamahanın sıcaklığıyla hemcinslerine arzediyor, imanla küfür arasındaki mesafeyi merhale merhale katediyor gönüllere ağırlık veren küfrün zulmetini perde perde yırtıyordu.

Ayrıca Peygamberimiz çok kadirbilirdi, iyiliği unutmazdı. Buna bir örnek olması bakımından Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazretlerinin bir sohbetlerinde nakletiği şu güzel örnekle yazımızı bağlayalım:

 “Bir savaşta alınan esirler arasında sütkardeşi Şeyma da bulunuyordu. Beraber oynadığı çocukluk arkadaşını görünce onu yanına çağırdı, iltifat etti. Derhal serbest bırakılmasını emretti, onu memnun etti, ihsanda bulundu.

Araplar arasında cömertliği ila tanınmış Hatem’in kabilesi savaşta esir düştü. Esirler arasında Hâtem’in kızı da vardı. Hz. Peygamberin yanına gelerek dert yandı ve şöyle dedi:

‘Yâ Resûlallah, cömertliği ile ün salmış babam Hâtem öldü, kardeşim kaçtı, ben pek çaresiz kaldım. Hürriyetim için sana sığınıyorum.’

Bostan ve Gülistan eserlerin sahibi Sa`di bunu pek canlı anlatarak der ki:

Hâtem’in kızıyım, dedi bir kadın

Duydun elbette Hâtem’in adın

O nama hürmetten ey âlicenâb

Beni affeylemek etmez mi icab

Peygamberimiz onun dileğini kabul etti ve onu serbest bıraktı. Fakat o bununla yetinmedi, yalvarmasına devam etti, bütün kabilenin affını istedi.

‘Yalnız beni kayırma, arkadaşları benden ayırma’ dedi.

Hz. Peygamber (s.a.v) onu kırmadı, bütün kabileyi serbest bıraktı. Her şeyde en güzel örnek olduğu gibi bu hususta da örnek oldu. Salât ona, selâm ona ve bütün âli ashabına...”

 

DİPNOTLAR

1- 51/Zariyat,  19.

2- Tecrid-i Sarih,  C. 1, s. 16,  Hadis No: 6

3- Sahih-i Buhari C. 7, Bab/39 s. 82

4- Ateş, Es-Seyyid Osman Hulûsi, Şeyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler, (Haz.:Prof. Dr. Mehmet Akkuş-Prof. Dr. Ali Yılmaz) s. 172, Nasihat Yay., İstanbul, 2006.

5- Keşf`ul-Hafa,  Hadis no: 2379

6- 63/Münafikun,  10.

7- 34/Sebe,  36.

8- Ateş, Hutbeler, s. 453.

9- 2/Bakara, 264

10- Riyazüssalihin, s. 223,

11- Riyazüssalihin, s. 226,

12- et-Tac, C:5 Hadis No: 711

13- Ateş, Hutbeler, s.218-219.